Çocukların aile içindeki eğitimleri önemlidir. Çünkü gelecek onlarda. Eğitimi ve sosyal yaşamı ne kadar kaliteli olursa ileride de bir o kadar kaliteli hayat sürme şansları artar.
Ne yazık ki, bizler toplum olarak bu konuda her gün sınıfta kalıyoruz. Bundan önceki makalelerimde bunlardan bir kaç örnek vermiştim.
Bugün ise ailelerin çocuklarının arasında yaptığı ayrımcılık üzerine yazmak istiyorum.
Erkek oğlum olursa soyum soylanır mantığı
2011 yılında “Erkek mi? Kız mi?” adlı tiyatro piyesinde baba adayı rölünü üstlenmiştim. Bu role göre baba adayı doğacak olan çocuğunun cinsiyetini bilmediği halde hep bir oğlu olacağını söylüyordu. Tabi böyle söylemesinin sebebi konu komşu ve aile baskısındandı. Hani şu bilindik “erkek adamın erkek çocuğu olur” cümlesi vardır ya.
Bu oyunu tamda 8 Mart Kadınlar Günün’de sahnelemiştik üstelik ve bunun aslında ne kadar saçma ve gerici bir fikir olduğunu göstermeye çalışmıştık.
Öyle bir hava veriliyor ki, sanki kız çocuğunun doğacak olan evlatları bir el, bir yabancının çocukları olacakmış gibi. Halbuki oda aynı soydan olacaktır, en az erkek çocuğun evlatları kadar. Tabi bunun yalnızca Türk toplumun bir hastalığı olarak nitelendirmekte yanlış olur. Bir çoğu kültürde karşımıza çıkan bir sorundur bu. Bu düşünce, insanlıktan çıkmışların, bir zamanlar kız çocuklarını diri diri gömmesine neden oluyordu.
Cinsiyetinde tek olmak
Mesela ailede tek bir erkek çocuğu varsa genelde şehzadeler gibi kuş sütleriyle beslenirler, ama aynı şekilde eğer evin tek kızı ise yine bu muammeleyi görür. Sanki en kırılgan en önemli olan evlat o imiş gibi. Tek ise önemi artıyor bir nevi. Erkeklerde bu bir kaç tık daha fazla oluyor.
Bir de bunun diğer versiyonları vardır, İlk göz ağrım, evin küçük neşesi gibi.
İlk doğan çocukta yepyeni duyguları tecrübe edinen anne-babalar böyle bir eğilimde olmalarını anlayabiliyorum ama bunun ne kadar yanlış bir düşünce olduğununda farkına varmalıdırlar. Aynı konu evin en küçüğü içinde geçerlidir. Diğer çocukların büyümesi küçüğün daha sevecen kalacağı ve aile ile daha fazla zaman geçirecek olacağı düşüncesi buna teşvik ediyor olabilir, belki de ileri yaşlarda anne-babalık hissi daha farklı olduğu içindir. Ama bunun diğer çocuklarda ki etkisini göz ardı etmemek gerekir, şayet çok büyük sorunlara yol açabiliyor.
Çocuklarda ayrımcılık sigara kadar tehlikeli
Bunu ilk okuduğumda biraz tebessüm etmiştim. Hollanda’da Utrecht Üniversitesi’nin bir araştırmasına göre çocuklarda yapılan ayrımcılıkların sigara kadar tehlikeli olduğu yazıyordu.
Ayrımcılık ciğerleri tüketmiyordu hayır.
İlerleyen zamanlarda sosyal yaşamlarında sağlıklı iletişim kurmada sorun yarattığı, bu şekilde büyüyen çocuklarda depresyon gibi psikolojik sorunlara ve hatta kalp damar hastalığı riskini arttırdığını ortaya koydular.
Bununla beraber daha agresif bir tutum, sigara, alkol ve uyuşturucu maddelere eğilim riskinin çok daha büyük olduğuda yazıyordu.
Hafife mi alıyoruz bu konuyu? Bence alıyoruz evet.
Bir çocuk bireysel olduğu kadar toplumsal sorumlulukla büyümelidir. Burada ailelerin verecekleri eğitim çok büyük bir önem taşıyor.
Sevgi, duygu, yeterli güven, toplumsal etkileşimin bol ve dengeli bir ilişkisi olmalı ebeveyn ve çocukların arasında.
Birden fazla çocuğu olan ailelerin ise bunlarla beraber en dikkat etmesi gereken adaletsizliğin oluşmamasıdır.
Anne-babanın kendine en yakın hisettiği çocuğu kendi tarafına çekme, bir çocuğuna davrandığı gibi diğerine davranmama gibi bir lüksü yoktur.
Yine görüyoruz ki, bazı çocuklar daha çok sevilmekte ve daha çok hoşgörü gösterilmekte olmasına rağmen diğer bir çocuğa daha fazla baskı uygulanarak istenmeyen çocuk durumuna düşürülebiliyor.
Bir anne-baba bunu yapmaz demeyin, adaletsizlik yapıldığı zaman bunu hisseden genelde ebeveynler değil çocuğun kendisi olur. Çocuklara sorun.
Bu gibi ayrımcılıklığa işaret eden tutumların, çocukların psikolojik olarak etkilenmelerine ve büyük bir özgüven kaybına sebep olabiliyor. Bunun bir de senelerce sürdüğünü farz edin? İşkenceden farkı yoktur benim gözümde.
Bir de bizde şu ‘kıskanıyor kardeşini’ cümlesi vardır. Bunu sağlıklı bir yapıya sahip olan hiçbir anne-baba çocuğunun yanında devamlı dillendirmez. Kardeşler arasında kıskançlık doğal bir olaydır, özellikle çocuklukta. Burada anne-babaya düşen görev ise bu durumu çözmektir, yokuşa sürmek değil. Ebeveynler bu gibi ters tutumları çocuklarda kıskançlık kadar, çaresizlik, güvensizlik, tedirginlik, mutsuzluk, yalnızlık, yabancılaşma, iştahsızlık, uykusuzluk, gerileme, altını ıslatma, tırnak yeme gibi fizyolojik ve psikolojik tepkilere yol actığı kanıtlanmıştır.
Kıskanıyor kardeşini diye gülerek herkes içinde kurduğunuz küçük bir cümleninin nelere mal olduğunu şu üstteki cümleyi tekrar tekrar okuyarak kendinize iyice aşılayın.
Unutmayın ki, her çocuk içten içe anne-babasının bütün ilgisini, sevgisini kendi üzerine toplamaya çalışır ve bunun için çabalar. Bu durumda birinin yaptığı, belki de yapmadığını görüp göklere çıkarırken, bir diğer çocuğunuz yaptıklarını görmezden gelirseniz, çocuğunuzun ileride ki yaşamında yaşayacağı sıkıntıların vebali bir nevi sizin boynunuzadır.
Ebeveynler çocuklarına daima sevgi ile yaklaşıp duygularının net bir şekilde anlaşıldığını hisettirir, yeterince ilgilenir ise doğru bir iletişim kurmuş olurlar. Kardeşlerinin birbirine karşı kendilerini nasıl ifade etmeleri gerektiğine de örnek olmuş olurlar.
Küçük çocukların büyüklere göre daha cok savunulması ise kısmen yanlıştır. Unutmamalıdır ki, küçüklerin fiziksel olarak güvencesi sağlanması gerektiği kadar büyüklerinde duygusal olarak güvencesi sarsılmamalıdır.
Her çocuğa verilen sevgi, ilgi, önem, şefkat eşit ve adil olarak dağıtılmalıdır. Bu şekilde çocuklar arası olası büyük sorunların önüne geçilmiş ve çocuklardan birinin anne-babasını haksızlık ve adaletsizlikle suçlamasına da imkan verilmemiş olur.
Anne-babaların kardeşler arası çıkan tartışmaların ve kavgaların arasına, kim haklı kim haksız diye girmeleri doğru değildir. Kardeşlerin kendi aralarında sorunu çözmeleri için zaman tanımalı ve hakemlik yapmak yerine sorunu ve sebeplerini öğrenip bir sonraki sefer aynı durumun tekrarlanmaması için çaba gösterilmelidir.
Bu gibi konularda ise tarafsızca ve adaletli bir şekilde davranmaları çok önemlidir.
Ebeveynlerin çocukları arasında ayrımcılık yaparak, aile arası huzuru bozduklarını ve çocuklarına yaptıkları bu kötülüğü unutmamalıdır.
Tüm çocuklara aile içinde önemli olduklarını göstermeli ve aile içi kadar aile dışı durumlardada korumalıdır ve destek olunmalıdır.
Yukarıda yazdıklarım çocuğun elde edeceği deneyimlerde ve kişiliğinin oluşmasındaki ana faktörler olarak görüyorum. Yani anne-babaların hoşuna gittiğinde “bana çekmiş”, hoşuna gitmediğinde “babasına-annesine çekmiş” diye bir durum yok. Her iki ebeveynin çocuğuna ve çocuklarının arasındaki adaletli sevgi, ilgi, güven ve iletişimine bakıyor olay. İyiside kötüsüde sizin aldığınız kararların neticeleridir.
Makalemi sonlandırırken son bir şey daha paylaşmak istiyorum.
Dikkat ederseniz makale boyunca maddi konular üzerinde hiç durmadım. Birçok aile ‘ne istedi ise aldık ama yaranamadık’ diye söyleniyor. Halbuki çocukların asıl istedikleri ve onlara gerekli olanları devamlı tekrarladım. Bunlar para ile satın alınan şeyler değildir. Zaten maddi odaklı eğittiğiniz çocuklardan maddi şeyler dışında bir beklenti olması saçma olurdu.
Tekrar tekrar okuyun. Birçok anne-baba kendini görecektir bu makalede. Tabi adaletli davranırlarsa kendilerine.
Bir baba olarak bugünlerde ben çok daha iyi görmeye ve anlamaya başlıyorum bazı şeyleri.
Sorunu çözmekten daha etkili olan birşey varsa, oda sorunun önlenmesidir.
Sevgi ile kalın,
Cem Sonakalan