“Çoban”

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Emirdağ yaylarının çobanlarına aramağan…

Çobanların piriydi Hz. Musa. Peygamberdi, Hak ölçüsüyle yol gösterirdi insanlara. Tam bin yıl Meyden Suyu’ndan suladı, Şuayip’in koyunlarını. Habil çobandı. Çobanlığın masumiyeti sinmişti çelebi tavırlarına. Kabil’e karşı direnmemişti bile,el kaldırmamıştı. Günah işlemekten korkması, çekinmesi gözlerinde donmuş bir mahzuniyetti.

Yemen illerinden  Veysel Karani; tabiindi, deve çobanıydı. Annesinden aldığı mühlet dolunca, geri dönmüştü ülkesine, sevgisi ile yanıp tutuştuğu iki cihan güneşini göremeden.

Sarı Kız, kaz güderdi Kaz Dağlarında. Yüz güzelliğine bin güzellik daha eklenmiş, evliyaya karışmıştı dağın doruğunda.

Şeyh Çoban’ın sürüsü, öyle çoğalmıştı ki, Uzun Yayla’nın her yanında koyunları yayılırdı.

Anadolu yaylasının çobanları haktan, hukuktan ayrılmaz, kendilerine emanet edilen sürüyü gözleri gibi bakarlar. Yedi yıl çobanlık yapanların erenlere karışacağına inanır halk.

Anadolu Yaylasının sürü güdücülerinin adları çoban, unvanları beydir.

Beylik, derleyip toplamaktır.

Oğuz’da koyun güdücüdür çoban.

Şû-bân (koyun koruyucu)’dan Türkçeleşen çoban, güttüğü hayvanlara göre de ad alır.

Sığırtmaç, yılkıcı, hergeleci…

Çoban, sürünün koruyucusudur, sahibi değil. Karaçuk Çoban, düşmana karşı savunmuştur Oğuz’un koyunlarını. (*)

Çoban sürüsünün;

güvenliğinden,
beslenmesinden,
çoğalmasından,
güçlenmesinden sorumludur.

O bilir; dokuz dağın otlağını,
dokuz derenin suyunu.

Varlığını koyunlarına armağan etmiştir çoban. Sürü ile bir bütündür, birbirini tamamlarlar, karda-tipide, yağmurda-çamurda…

Koyunları için üflediği kavalında gizli sevdaları ezgilenir çobanın, emelleri, hayalleri…

Sürü, çoban için değildir, fakat çoban sürü içindir.
Sürü varsa, çoban vardır.

Yüce dağ başlarında elini ipekten bulutlara uzatır çoban.
Kaya üstünde oturur, kepeneğine bürünüp.
Ariftir, peygamber mesleğidir yaptığı.

Ağzı-dili olmayan sürünün minnet melemeleri ile kıvanır, Allah’a sığınır.

Yıldızı vardır gökte,
İzi vardır toprakta.

 Yaylada çeşmesi vardır:

“Derinden derine ırmaklar ağla
Uzaktan uzağa çoban çeşmesi
Ey suyun sesinden anlayan bağlar,
Ne söyler şu dağa çoban çeşmesi?” (**)

         Çoban komutandır, kurtlarla her gün savaş oyunu oynar.

         Sezer gediğin başındaki kurdun niyetini.

         Çoban baytardır,

                            bilir her hastalığını,

         Çoban tabiat bilimcidir,

                            kışı-boranı, çimeni-çiçeği ondan sor.

         Çoban ozandır,

                            Yamaca yaydığında sürüyü,

                                               Hem çalar, hem söyler türküsünü.

Hz. Süleyman, koyunlarla konuşması için el vermiştir ona…

Nihayet şairin dizelerindedir, çobanların gizemli hayatı:

“Daha deniz görmemiş bir çobanın çocuğuyum
Bu dağların eskiden aşinasıdır soyum
Bekçileri gibiyiz ebenced buraların
Bu tenha derelerin, bu vahşi kayaların

Görmediği gün yoktur, sürü peşinde bizi
Her gün aynı pınardan doldurup testimizi
Okuma yok yazma yok, bilmeyiz eski yeni,
Kuzular bize söyler yılların geçtiğini

Anam bir yaz gecesi doğurmuş beni burada
Bu çamlıkta söylemiş son sözlerini babam
Şu karşı ki bayırda verdim kuzuyu kurda,
Suna’mın başka köye gelin gittiği akşam…” (***)

Göç yollarını çoban bilir, Sürüyü ne zaman sürüp götüreceğini de. Kürnekeğreğini, arkacı çoban seçer.

Ahmet Urfalı

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.