Ekim 2007’de Sinan Özdemir’le birlikte Saraybosna’dayız. Alija İzetbegovic’in mezarını ziyaret etmek üzere Saraybosna’nın büyük mezarlığına vardık. Oraya adım attıktan sonra Bosnalılar akın etmeye başladı. Kısa bir sürede adeta mahşeri bir kalabalığa dönüşen mezarlıkta ilk önce ne olup bittiğini anlamadık.
Etrafımızdaki insanlara ne olup bittiğini sorduk, onlar da bize Saraybosna’nın bir tepesinde yeni bir toplu mezarlığın bulunduğunu ve toplu cenaze namazı kılıncacağını söylediler. Cenaze için mezarlığa gelenlerin birçoğu ya tek gözlüydü, ya tek kollu veya tek bacaklı. Belli ki birçoğu savaş gazisiydi.
Cenazelerle birlikte mezarlığa gelen imam, boşnakça bir takım bilgiler verdi ve ardından cenaze namazı kılındı. O kalabalığın arasında cenaze namazına durunca hissedilen o anlatılması zor duygu ve namaz sonrası cenazeler toprağa verilirken dökülen göz yaşları ile yakılan ağıtlar aklımdan hiç gitmez.
Cenaze töreninden sonra büyük mezarlıktan ayrıldık. Şehir merkezine doğru gidiyoruz. Şehir merkezinde karşımıza Osmanlı mimarisine ait bir cami çıktı. Caminin avlusuna girdik ve neyle karşılaşsak iyi? Bir kalabalık, cenazeler ve dökülen göz yaşları. Bu sefer ne olup bittiğini sorma ihtiyacı hissetmedik. Anlamıştık çünkü. Saraybosna yakınlarında bir toplu mezarlık daha bulunmuştu. Gerçekten izlemesi zor bir manzaraydı.
O gün, kafamda bir takım soru işaretleri takılmıştı. Nasıl olurdu da savaşın 11 yıl önce bittiği Bosna’da hala toplu mezarlar gün yüzüne çıkıyordu. Bunu anlamakta güçlük çekiyordum. Zira savaşı bizzat yaşamamıştım. Oysa savaşı yaşayan Bosnalılara göre bu normaldi. Çünkü savaşın acı yüzünü görmüşlerdi ve yapılan katliamı biliyorlardı. Bu yüzden çıkartılan toplu mezarlar ve kılınan toplu cenaze namazları onlar için alışıla gelmiş bir olay olmuştu.
Bosna gezisinin ardından altı yıl geçti ancak bazı medya organlarında Bosna’da savaşın yaşandığı bölgelerde hala toplu mezarlar bulunduğunu okuyoruz.