BİR SILA TÜRKÜSÜ: YEDİNCİ AY

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Gidişine ağıtlar yakmıştık, bozkırın yalnızlığında. Gözyaşı dökmüştük, gurbetin bilinmezliğinde karşılaşacağın zorlukları düşünerek. Şimdi göçün 50.yılında yine geliyorsun ana-ata yurduna. Seni buralara hangi kuvvet çekiyor, hangi mistik bir duygunun peşinden sürükleniyorsun. Göçün ortaya koyduğu melez kültür, insanlarda mensubiyet düşüncesini de sarsmaktadır. Orada yabancı, burada gavurcu olarak tanımlanma kültürel anlamda şoklara neden olmaktadır.

Eve dönüş, vatana kavuşma düşüncesi terk edilmeye başlamıştır. Artık “Türk Mezarlıkları” kurularak ölüler de vatana getirilmemektedir. Zira; Türkistan ata vatan, Türkiye ana vatan, Belçika yeni vatan olarak kabul edilmektedir.

Anavatana olan bağlılık günden güne zayıflamaktamıdır? Türklük bilinci azalmaktadırmıdır? Halbuki kişi ve devlet olarak alınacak tedbirlerle milli kültür bağları kuvvetlendirilerek, hem asimilasyon önlenir  hem de oradaki yurttaşlarımızın Türk milletinin şerefli birer ferdi  kalmaları sağlanabilir miydi?
Gurbet diyarındaki insan açısından doğulan ve geçmişte yaşanılan yerdir sıla.
Gurbet ve sıla birbirine zıt iki kardeştir. Şöyle der şair;
“Sıla bir ırmaktır, sularında arındığım
Sıla bir ağaçtır, gölgesinde barındığım
Sıla bir topraktır, sinesinde sarındığım
Sıla bir lokma ekmek, bir yudum su’dur.”
Gurbetteki insan sıla hasreti çeker.Sıla hasreti, vatan hasretidir.

Aşık Kerem, gurbette hasta düşmüş, ecelle pençeleşmektedir. Ölümün sılada gerçekleşmesi için ecelden “üç gün ara” ister:
“Bir han köşesinde kalmışım hasta
Gözlerim kapıda kulağım seste
Kendim gurbet elde gönlüm heveste
Gelme ecel gelme üç gün ara ver
Al benim sevdamı götür yara ver.”

Çünkü Karacaoğlan’ın söyleyişi ile “gurbette ölenin gözü yumulmaz” sıladan başka yerde öldüğü için.
“Bugün çay bulandı yarın durulmaz
Gurbette ölenin gözü yumulmaz
Anadan ayrılır yardan ayrılmaz
Yol ver dağlar ben sılama gideyim”
Aşık Dertli, adını herhalde sılasından ayrı olduğu için almıştır:
“Dertli ölüm haktır asan demişler
Ölümden beterdir hicran demişler
(Hubbu’ul vatan min’el iman) demişler
Gönül ol sebepten vatan arzular.”
Seyrani mezarının vatan toprağında olmasını ister;
“Hicranlar mı çöktü içime benim
Gözyaşımı kimse silmez ağlarım
Mezarım olsaydı keşke vatanım
Sılamdan hiç haber gelmez ağlarım.”
Sılaya varamamanın kaygusu, endişesiyle telaşlanır Karacaoğlan ve engel olarak görür “yıkılası dağlar”ı.
“Bakarım bakarım sılam görünmez
Ara yerde yıkılası dağlar var.”
Sümnâni, sılaya ulaşamamanın çaresizliği ile kıvranır, intihar etmeyi düşünür, tanrı’dan dilekte bulunur;
“Kağıdım yok yazayım yaregönderem
Yanık arzuhâlim kime bildirem
Hançer alıp kendi kendim öldürem
Kâdir Mevlâm nasip eyle sılayı”
Fakı Edeer’in duyuşu gibi sıla da çağırır gurbetçisini;
“Eller göçer olmuş yayla evine
Muhabbet kurulmuş meydan yerine
Dostlardan bir name geldi elime
Diller beni çağırıyor gel deyin

Azınca içimde sılaya sevgi
Değişti sazımın teli ahengi
Bahçemde solmadan güllerin rengi
Güller beni çağırıyor gel deyin”
Sılada akrabalar vardır. Eş-dost gidenlerin yolunu gözler.
Yaşlılar hal-hatır sorulmasını bekler.
Sıla-yı rahim yapmak; peygamber buyruğudur, töre gereğidir.
Kutlu elçi; “Akrabalık bağlarını kesip koparan kimse cennete giremez” ikazını yapar. Akrabalık bağları güçlü olan toplumda huzur ve güvenlik üst seviyededir. Moral değerler yüksektir. Sıla-yı rahimde; tatlı sözlü, güler yüzlü olmak, hal hatır sormak, güzellik ve iyilik dilemek, ziyaret etmek, yardımda bulunmak şanlı elçinin izleğinden yürümekisteyenler için işaret taşlarıdır. Sıla-yı rahim yapan kimse, sosyal barışa ve yardımlaşmaya kapı aralar. Gönül ve duygu dünyası genişler.
Aldığı dualarla inancı kuvvetlenir. Hayata bakışı tazelenir.
Sıla-yı rahim yapan kimseye müjde yine kutlu elçiden gelir;
“Kim rızkının bol olmasını ve ömrünün uzamasını isterse sıla-yı rahim yapsın”
Baharda sıla daha bir güzeldir. Seni saba rüzgârı çağırır, kır çiçekleri beklemeye başlar, serin dere suları hasretlik yangınını söndürür.
Bir gurbet akşamında, sıla hatıra düşünce; hasret yürekte kor olur. Sol böğüründe bir sancı başlar.Sanırsın sular yanar tutuşur. Akşam, kuşlar yurduna yuvasına dönerken, kanat çırpışlarına iç geçirilir. Suya inen akşamlar, daha bir kasvetlidir.Sen yolları düşünürsün. Sen yine geldin, gönlündeki hasretleri dindirmeye.Hoşnut olmasan da yine gel. Ve oğullarına öğret bu toprağın büyüsünü.

Ahmet Urfalı

yolculuk

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.