BELÇİKA’NIN TERÖRLE İMTİHANI

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Paris’ten sonra Belçika’nın başkenti Brüksel geçtiğimiz günlerde eşi benzeri olmayan terör saldırılarına maruz kaldı. Yaklaşık bir saatlik bir arayla hem havalimanında hem de metroda bombalı eylem yapan teröristler, 34 kişiyi canından ederken yaklaşık 130 kişiyi de fiziksel anlamda yaraladılar. Ancak moralman milyonlarca insanı harap ettiklerini ifade edebiliriz. Bu durum özellikle işgücü göçü dolayısıyla elli küsür senedir burada bulunan Müslüman toplumlar için geçerlidir. Zira bu terör olayları, teröristlerin Müslüman kimliğinden dolayı en çok Müslüman toplumunu derinden üzdüğünü söylememiz mümkün. Ayrıca Müslüman toplumu üzgün olduğu kadar tedirgin de olmuştur. 11 Eylül’den bu yana ayrımcılığa uğrayan ve İslamofobik saldırılara maruz kalan toplum, yanı başında yaşadığı olaylar yüzünden İslamofobinin zirve yapacağına kesin gözle bakar durumda.

Oysa İslam dini ve Müslüman toplumu bugüne kadar her fırsatta terörün her türlüsünü lanetlemiştir ve lanetlemeye devam edecektir. Fakat, anlaşılmadık bir sebeple Müslüman toplumunun arasından sıyrılan gençlerin nasıl terörist oldukları ve nasıl canlı bombaya dönüştükleri konusu aslında çok büyük bir soru işareti. Paris saldırıları sonrasında, kanlı eylemleri gerçekleştirenlerin Molenbeek belediyesinden gitmiş olmaları aslında bugüne kadar hiç konu edilmeyen bir gerçeği gün yüzüne çıkardı. Dahası, hem Paris’te hem de Brüksel’de terör olaylarına karışanların hemen hemen hepsi, bir tane Suriye uyruklu biri hariç, Belçika doğumlu olup, Belçika’da büyümüş olmaları dikkat çekti. Akıl alacak gibi değil…

Lakin, bu Belçika doğumlu terörist gençlerin profilleri çok önemli. Bir kere, bunların hemen hemen hepsinin tamamının karanlık bir geçmişe sahip oldukları kesin. Hemen hemen hepsi geçmişte hüküm yemiş insanlar. Kimisi soygunculuktan kimisi ise uyuşturucu madde satmaktan ceza almış. Aralarında hapis cezası alanlar bile var. Bunların çoğu büyük bir ihtimalle uyuşturucu kullanmaktan beyin nöronlarının büyük bir bölümünü kaybetmiş. Demek ki, IŞİD adındaki terör örgütüne eleman toplamakla görevli olan kişiler bu işi iyi çözmüş. Beyin nöronları eksik olanları kandırıp, onlara büyük vaatlerde bulunarak mafyavari bir yapıda çalışan örgütlerine katılmalarını sağlamışlar. Hatta verilen vaatler arasında cennetin bile olduğu söyleniyor. Elbette bu tür vaatlere normal bir insan inanmaz. Ancak hayatta her şeyini yitirmiş, kaybedecek bir şeyi olmayan ve beyni nöron eksikliği yüzünden normal çalışmayan bir insan için bir umut kapısı olabilir. Cihat yaptığını zannederek kendini patlatan bu mahluklar, masum insanların canlarını alarak cenette gideceklerini sanıyorlar. Masum insanın canını alan cennete nasıl gider?

Bu tür gerçeklere rağmen İslam’a saldırmak olmaz. İslam’a saldıranların önce İslam’ı iyi tanımaları lazım. Zaten tanısalar böyle saldırmazlar. Her fırsatta İslam’a ve Müslümanlara saldıranlar sanki bu tür olayların hep yaşandığını istiyorlar gibi bir durum göze çarpıyor. İşte yukarıda söz konusu olan beyinden özürlüler de bunlara adeta çanak tutuyorlar.

Bütün bu üzücü olaylar yaşandı ancak akıllarda hala birçok soru işaretleri var. Mesela bu olaylara karışan canlı bombaların geçmişte hapisten erken çıkmaları, Suriye’ye gidip gelmiş olmaları, İbrahim El Bakraoui ismindeki teröristin Türkiye tarafından iade edilmiş olması gibi. Hatta daha vahimi ise, bu terör olayları öncesi, saldırılarla ilgili hiçbir şekilde istihbaratın alınamamış olması. Bu teröristlerin terörist listesinde bulunmamaları. Teröristlerin telefon konuşmalarına takılmamaları. En önemlisi ise Türkiye’den gelen bilgilerin ciddiye alınmaması.

Bütün bu soruları cevaplamakta zorluk çekiyoruz. Bu konulara kafa yorduktan sonra önümüze iki ihtimal geliyor. Birincisi, yetkililerin bu saldırılara davetiye çıkarması. İkincisi ise bugüne kadar hiç terör olayları yaşamamış bu küçük ülkenin bu konuda tecrübesiz olması. Ben açıkcası birinci ihtimali pek ciddiye almıyorum. Yetkililerin bile bile saldırılara göz yumacaklarını düşünmüyorum. O halde ikinci ihtimal daha ağır basıyor. 1981 yılında Anvers’te bir havra önünde gerçekleşen ve 3 kişinin ölümü ile yaklaşık yüz kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan bombalı saldırıdan bu yana ciddi bir terör olayı yaşamayan Belçika’nın bu konuda son derece tecrübesiz olduğunu tartışmak mümkün. Zira Paris saldırıları sonrası terör seviyesini 4’e yükselterek askerleri sokaklara yığan Belçika tam anlamıyla nerelerde ve ne şekilde önlemler alacağını bilemedi. Bir kere ülke sınırları yeterince kontrol edilmedi. Ayrıca havalimanı, istasyonlarda, alışveriş merkezlerinde ve eğlence merkezlerinde yeterince önlem alınmadı. Sonuçta saldırılar havalimanı ile bir metro istasyonunu vurdu. Buralara ellerini kollarını sallayarak giren, hatta bomba yüklü çantalarını yitme arabasında taşıyan caniler, eylemlerini rahat bir şekilde gerçekleştirerek ülkeyi kana buladılar.

İş işten geçtikten sonra ülkenin diğer havalimanlarında ve istasyonlarda gerekli önlemlerin alındığını görüyoruz. Ancak buralarda alınan önlemler sürekli olmalı. İspanya, İngiltere ve Türkiye gibi daha önce terörle karşı karşıya kalmış ülkelerin bu tür yerlerde güvenliği elden bırakmadıklarını görüyoruz. Bir keresinde İspanya dönüşünde, Bilbao havalimanında Belçikalı arkadaşımın sürekli çalan kot pantolonunu çıkartıp x-ray’dan geçirdiklerini ve arkadaşımın külotla x-ray’dan geçtiğine şahit olmuştum.

Ancak terör kurbanı olan Belçika’da yine bazı şeyleri anlamakta güçlük çekiyoruz. IŞİD’in saldırısına uğrayan Belçika, yıllardır Türkiye’yi vuran PKK terör örgütüne çadır izni vermeye devam ediyor. Üstelik Brüksel’in göbeğinde. Her ne kadar izin PKK adına alınmamışsa da, çadırın etrafında PKK flamaları ile terör başı Öçalan ile katillerin posterlerini görüyoruz. Bazı uyarılardan sonra kaldırılan çadır sonra geri yerleştirildi. Bu durumu görünce yetkililerin ne yapmak istediklerini anlamak çok güç. Uluslararası terör listesinde yer alan bir örgütü savunan gruplara neden çadır izni verilir? Nerede terör ile mücadele anlayışı?

Son olarak şu konuyu da hatırlatmakta fayda var. Geçtiğimiz günlerde medyada yer aldı ancak pek yankı bulmadı. Ortadoğu’ya Belçika’dan çok sayıda silah gittiği yazıldı. Para kazanmak adına Ortadoğu’daki ülkelere ve terör gruplarına silah satarsan, sonra o silah dönüp seni vurursa, ağlamak yersiz olur.

Zaventem havalimanında bacağını kaybetmesine rağmen, Müslümanların yüzde 99,99’unun iyi olduğunu savunan ve İslam’ın kötü bir din olmadığını söyleyerek onurlu bir davranışta bulunan Walter Benjamin’e bir kucak dolusu sevgilerimi iletiyorum.

Cafer Yıldırımer

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.