Belçikalı Türkler Platformu Yeni Yaşam Salonu’nda Bir Basın açıklaması düzenleyerek 23 Mayıs Cumartesi Günü düzenlenecek mitinge tüm dernekleri ve vatandaşları katılmaya davet etti.
Belçika Türk Dernekler Birliği Başkanı Rıfat Can, Tösed eski Başkanı Yılmaz Özcan ve Trabzonlular Derneği eski Başkanı Muhammed Yıldırım’ın söz aldığı basın toplantısına çeşitli STK temsilcileri katılarak destek verdi.
23 Mayıs Cumartesi günü Brüksel Kuzey Garında saat 13.00’ten itibaren başlayacak miting hakkında bilgi veren yetkililer, mitinge katılanların beyaz gömlek veya beyaz tişört giymelerini tavsiye ettiler.
İşte basın bildirisi:
Son zamanlarda Belçika Temsilciler Meclisinde ve diğer Bölge Parlamentolarında 1915 olaylarına ilişkin yasa ve karar tasarılarının hazırlanması, Arami ve Süryani sözde “soykırımlarına” ilişkin anıtların belediyelerce meydanlara dikilmesi ve bütün bu gelişmeler yaşanırken Belçika Türk toplumunun muhatap alınmaması, Türk toplumuna söz hakkı tanınmaması, hatta susturulmak istenmesine karşılık olarak, Türk sivil toplum örgütleri olarak harekete geçme kararı aldık.
Bu doğrultuda, tamamen sivil bir inisiyatif olarak başlayan ve birçok sivil toplum kuruluşu tarafından benimsenen, hiçbir derneğin ve siyasi görüşün himayesi altında olmayan, geniş katılımlı bir eylem düzenlemeye karar verdik.
İdeolojik ve siyasi yaklaşımlarımızı bir kenara bırakarak, sadece ve sadece ortak sorunların, kaygıların ve ortak duruşun ele alınacağı, dernekler ve siyasi görüşler üstü bir platform kurmaktaki amacımız, tüm farklılıklarımıza rağmen toplumumuzun ortak menfaatleri etrafında bir araya gelebilmektir.
Bu doğrultuda,
Sözde Ermeni soykırım iddialarına yönelik olarak Belçika Temsilciler Meclisinde tasarıların hazırlanması, belediyelerce çeşitli kisveler altında Türk toplumunu suçlu gösteren, tarihi ve bilimsel gerçeklikten uzak anıtların dikilmesi; seçilmiş siyasetçilerimizin konuyla ilgili baskı altına alınıp konuşturulmamaları, en temel haklardan biri olan ifade özgürlüklerinin kısıtlanması, hatta sindirilmeye çalışılmaları, asla kabul edebileceğimiz bir durum değildir.
Sözde soykırım iddialarına yönelik olarak bizlerin görüşleri şunlardır;
Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarında Türkler, Ermeniler ve diğer milletler açısından trajik gelişmeler yaşanmıştır. Ancak, bu olayları “soykırım” olarak nitelemek sorunlu bir yaklaşımdır. “Soykırım” gelişi güzel kullanılacak bir sözcük olmayıp, uluslararası hukukta açıkça tanımlanmış bir suçtur. Bu suç, 1948 tarihli “Birleşmiş Milletler Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi”nde tanımlanmıştır. Bir zanlının ve/veya devletin soykırım suçu ile suçlanabilmesi için, yetkili mahkeme tarafından suçun objektif ve sübjektif unsurlarının kanıtlanması ve bilhassa suçun “özel kasıtla” işlendiğinin hiçbir kuşkuya mahal vermeyecek şekilde saptanması gerekmektedir. Halbuki, Türkiye’ye yöneltilen söz konusu ithamla ilgili yetkili bir uluslararası ceza mahkemesi kararı bulunmamaktadır. Kaldı ki, 1948 Sözleşmesi’nin geriye işlemesi de mümkün değildir.
Türkiye, Türk, Ermeni ve diğer milletlerden tarihçilerinin oluşturacağı ortak bir Tarih Komisyonu aracılığıyla, Türkiye, Ermenistan ve ilgili diğer ülke arşivlerinde 1915 olaylarının araştırılması ve bulguların uluslararası kamuoyuyla paylaşılmasını 2005 yılından beri teklif etmekte olup, komisyonun varacağı sonuçları kabul edeceğini de peşinen açıklamıştır.
Türk Devleti ve toplumunun bu yapıcı yaklaşımına rağmen, Ermeni iddialarını sorgulayan her sesin susturulmaya çalışılması, “inkârcı” olarak tabir edilip saldırıya tabi tutulması, sadece iki ülke arasında ortak bir anlayış birliği oluşturulmasına yönelik çabaları sekteye uğratmakla kalmamakta, düşünce ve ifade özgürlüğünü de kısıtlayarak, Avrupa değerleriyle de çelişmektedir.
Bilindiği üzere, düşünce ve ifade özgürlükleri çağdaş anayasal demokrasilerin temel taşlarından olup, keyfi müdahalelerden korunmaları gerekmektedir. Batı demokrasi geleneği ifade özgürlüğüne bu kadar değer verirken, Avrupa’nın göbeğinde farklı düşüncelerin şiddet içermeyen bir şekilde ifade edilmesinin engellenmesi Türk toplumunda büyük hayal kırıklığı yaratmaktadır. 1915 olayları konusunda hukuki dayanaktan yoksun, Ermeni savlarının tek taraflı olarak öne çıkarılması, buna karşılık Türk toplumunun kendisini ifade etmesine yönelik girişimlerin önünün kesilmesi veya Ermeni bakış açısından farklı yaklaşımların kamuoyuna duyurulması, Avrupa’nın el üstünde tuttuğu değerler sistemine büyük zarar vermektedir. Tarihçiler arasında değerlendirilmesi gereken bir konu olan 1915 olaylarına ilişkin Türk toplumunun da kendi bakış açısını, içinde yaşadığı toplumla paylaşmaya Ermeniler kadar hakkının olduğunu, bu hakkın ihlalinin esasen Avrupa’daki ifade özgürlüğünün geleceği açısından son derece olumsuz sonuçlar doğuracağını vurgulamak isteriz.
Bizler Belçikalı Türkler olarak, buradan bir kere daha vurgulamak istiyoruz ki:
-İfade özgürlüğü Avrupa’nın en temel değerlerinden biridir.
-İfade özgürlüğü anayasal bir haktır. Bizler bu hakkımızı kullanmak istiyoruz.
-Bu haktan, yurttaşların bir kısmını mahrum etmek, çifte standarttır. Bunu kabul etmemiz mümkün değildir.
-Bu iddialarla ilgili olarak Türk tarafının tezleri dinlenmeden, bir uluslararası mahkeme kararları olmaksızın, ciddi bir suçu tanımlayan hukuki bir terimi, tek taraflı yargılamayla ve oldu bitti ile Türk toplumuna “yamamaya çalışmak” , hukukun temel ilkeleriyle bağdaşmamaktadır.
Ayrıca,
Son dönemde, bazı belediyelerce tarihi gerçeklerle hiçbir ilgisi olmayan konularda anıtların dikilmesi, Türk toplumunda ciddi bir hayal kırıklığı ve endişe uyandırmıştır.
Bu anıtlar, birlikte huzur içinde yaşama kültürüne katkı sağlamayacaktır. Bizler meydanlarda nefreti körükleyen, toplumu ayrıştıran yapıları görmek istemiyoruz.
Tarih boyunca birlikte barış içinde yaşadığımız Ermeniler ile gelecekte de birlikte barış içerisinde yaşama arzusundayız.
Bu anıtları diken belediyelere buradan çağrıda bulunuyoruz;
Türk toplumunu rencide eden bu sözde anıtları kaldırın. Bazı çevrelerin yönlendirmesi altında atılan bu adımların, Belçika’da birlikte huzur içinde yaşanmasına ve entegrasyona katkısı bulunmamaktadır.
Diğer taraftan,
Parlamentolarda, bizlerin de temsilcisi olan milletvekillerinin bu iddialar karşısında tüm tarafları dinlemesi ve dikkate alması, kendilerini tarihçi ve hukukçu yerine koymamaları gerektiğini, Parlamentoların bu konuların karara bağlanacağı mekanlar olmadıklarını hatırlatırız.
Tüm bu gelişmelere tepki olarak, Belçikalı Türk Platformu adı altında, birçok sivil toplum kuruluşunun katılımıyla, 23 Mayıs Cumartesi günü saat 13.00’de Brüksel Kuzey Garında (Gare du Nord/Noord Station) barışçıl bir gösteri ve yürüyüş düzenleyeceğiz.
Sonuç olarak ;
Sayın basın mensupları, sizlerin aracılığıyla, tüm Türk kamuoyuna sesleniyoruz ;
Tarihimiz ve geleceğimiz adına tüm sivil toplum kuruluşlarımızı ve Türk kamuoyunu sorumluluk almaya ve yapılacak bu gösteriye katılmaya davet ediyoruz.
Günün birlik ve beraberlik günü olması gerektiğini hatırlatır, hepinize saygılar sunarız.
Belçikalı Türkler Platformu