“Baharlanmak”

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Lise son sınıfta iken Edebiyat dersinde Mehmet Emin Yurdakul’un Anadolu şiirini  Şahabettin Ünlü hocamızın şahane anlatımıyla işliyoruz. Şahabettin hocamız; “Mehmet Emin gençliğe ithaf ettiği Anadolu başlıklı manzumesinde bir köylü kadını tasvir eder, onunla karşılıklı konuşmalarını verir, sonra ona ve dolayısıyla millete hitaben kadının toplum içindeki gerçek statüsünün fonksiyonunun ve hukukunun ne olduğunu, ne olması gerektiğini haykırır.” sözleriyle Anadolu şiirini tahlil ediyor. Biz öğrenciler, biraz buruk biraz duygulu ruh hâli içinde Şahabettin hocamızı dinliyoruz.

“Yürüyordum: Ağlıyordu ırmaklar;
Yürüyordum: Düşüyordu yapraklar;
Yürüyordum: Sararmıştı yaylalar;
Yürüyordum: Ekilmişti tarlalar.”

Hocamız şiiri devam okumaya ediyor :
“-Ne o bacı?
– Ot yiyoruz, n’olacak!..
-Tarlan yok mu?
– Ne öküz var, ne toprak…”

Değerli hocamız, Mehmet Emin Yurdakul’un başka eserlerinden bu konuda örnekler vererek şiirin yazıldığı yıllardaki yoksulluğa dikkat çekiyor:

“Çocuklarım var. Arkamdaki çuvalı görüyon mu? Dağa gidip ot toplayacağım, pişirip çocuklarıma yedireceğim. Ne vakit biz ot yemekten kurtulacak, mısır ekmeği yiyeceğiz?”

Anadolu şiirini sanırım Nisan sonu Mayıs başı bir zamanda işliyorduk. Memleketimizde bu aylarda annelerimiz kırlara çıkar, cacık denilen bitkilerden toplayarak evlere getirirlerdi. Şimdi olduğu gibi o vakitlerde de sofralarda “cacık” denilen otlar mutlaka bulunur, salatası veya dürümü sevilerek yenirdi. Tabiatta doğal olarak yetişen bu otlar, zikrettiğim aylarda kadınlar tarafından kırlara çıkılarak toplanır veya Salı pazarından satın alınarak tüketilirdi. Bu doğal bitkiler, yüzyıllar öncesinden bilinen özellikleri için yemeklik veya salatalık olarak sofraları süslerdi.

Sülüklü, yemlik, hardal, kuzukulağı, soğukluk, ekşimeni, karacacık,  toklubaşı, paşacacığı, sirken, ebegömeci, kuzu dili, ısırgan otu, labada, ışgın, yarpuz, nane, kekik, calba adları ile anılan bu bitkiler büyükler tarafından şifa kaynağı bilinirdi. Bol bol tüketilen bu bitkiler yenildikçe; “Bu yıl da baharlandık” denirdi.

Bahar mevsimi eski Türklerde de  en sevilen zamandı. Hayvancılık yapan  atalarımız, zor kış şartlarında hayvanlarını bahara sağlıkla çıkarmak için dua ederlerdi. Baharda, az olan çoğalır, zayıf olan güçlenirdi.

Eskiden insanların yaşları gördükleri baharla sayılırdı. “Kaç yaşındasın?” yerine ‘’Kaç bahar gördün?’’ diye sorulurdu.

Doğal bitkilerden çok yararlanan Girit Türkleri için Ayvalık yöresinde söylenen bir söz vardır: “Giritli’nin geçtiği yerde ot bitmez.” Bu sözün doğruluğunu Ayvalık pazarını görenler gözleriyle görebilirler. Pazarda türlü bitkiler, satışa sunulur. Hepsinin adları da Türkçe’nin güzelliğini yansıtır. Bence Emirdağ Salı pazarındaki doğal bitkilerin çeşitliliği Ayvalık’tan geri kalmaz. Belki de daha fazladır.

Emirdağ dışında yaşayanların en çok özledikleri yiyeceklerin başında bu doğal bitkiler olduğunu söyleyebilirim. Hatta bir ara Belçika’daki gurbetçilerin kuzukulağı tohumları getirip Emirdağ’daki bahçelerinde yetiştirmeleri memnuniyetle karşılanmış, kısa sürede her bahçeye kuzukulağı tohumu serpilmişti Bu belki de bir yayla özlemiydi. Yaylada doğal ortamda yetişen kuzukulağı şimdi bahçelerde görülüyordu.

Mehmet Emin Yurdakul’un Anadolu şiirinde yoksul kadının çocukları için topladığı otlar, aslında yüzyıllardan beri Türk halkının mevsimsel bir yiyeceğiydi. Bu durum yine zaman ötesine kadar da uzayıp gidecekti.

Şimdi, toklubaşılı gözlemenin yanında koyun yoğurdu yemek ne hoş olur?  Afiyet olsun…

Ahmet Urfalı

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.