Geçtiğimiz günlerde boşaltılan ve Belçika’da bir süredir kamuoyunu meşgul eden Gesu kilisesinin boşaltılmasıyla ilgili yankılar devam ederken, Saint-Josse Belediye Başkanı Emir Kır, sessisliğini bozdu ve basına verdiği röportajda Gesu kilisesi ile ilgili bilinmeyenleri anlattı.
Binada çok ciddi sorunların olması yüzünden böyle bir karar almak zorunda kaldığını dile getiren Başkan Kır, daha önce bu konuda birçok kez gerek bina sahibine gerekse bakanlara mektup gönderdiğini vurguladı. Ayrıca, Başkan Kır, binada yaşayan aileleri savunanların ne binadaki sorunlar için ne de aileler için bir şeyler yapmtıklarının altını çizerken, binaya hiçbir yetkilinin giremediğini dile getirdi.
Binanın boşaltıldıktan sonra çocuklara kelepçe vurulduğu ve ailelere şiddet kullanıldığı gibi bir takım dedikodunun yayıldığını söyleyen Başkan Kır, kimseye kelepçe vurulmadığını ve şiddetin kullanılmadığını ifade ederek, aksine her şeyin iyi geçtiğini ve hiçbir ailenin sokakta kalmadığını açıkladı.
İşte o röportaj:
HERKESE UYARILARDA BULUNDUM
Daha yapılacak çok çalışmalar var. Bu Gesu kilisesindeki bulunan mesele bizim dönemimizde başlamadı. Bu mesele 2009 yılından itibaren başladı. Nasıl oldu? Bakan Christos Doulkeridis’in isteği üzerine bina sahibi konut bulamayan insanları buraya getirdi. Bu insanlar daha önce de böyle uygun olmayan bir binada kalıyorlarmış. 7-8 yıldır hep bu projeyi takip ettim. Bu projenin otele çevrilmesi ve konut yapılması mahallenin imajına çok büyük katkı sağlayacağına inandık. Ben aralıksız bir şekilde bu projeye destek verdim. Bu yıl bu göreve geldikten sonra önümüze gelen tablo çok ilginçti. Bizim ne belediye birimlerimiz, ne emniyet birimlerimiz binaya girebiliyorlardı. Girdikleri zaman genelde şiddetle karşı karşıya kalıyorlardı. Zaten ilk emniyetle görüşmemde bu konuyla ilgili bir muhabbet geçmişti. O dönemin emniyet genel müdürü David Yansenne bize oraya girdiğimiz zaman sıkıntı oluyor bundan dolayı biz oraya kimseyi göndererek risk almıyoruz demişti. Ardından ben çeşitli mesajlar gönderdim. Aralık ayından bu yana şunu söyledim; “Eğer bu uygunsuz şartlarda devam edilirse, sorumluluğumu alacağım”. Peki sıkıntılar neydi? İçerideki çöpler alınmıyordu, çöpler içeride dolmuş ve bir yangın ihtimali vardı. Ayrıca mahallede şikayetler her geçen gün çoğalıyordu. Seçim döneminde mahallede çok ciddi tepkiler almıştık. Nisan ayında bildiğiniz gibi bütün birimlerle kiliseye gittim. O görüşmemizde herkese uyarılarda bulundum.
BÜTÜN BAKANLARA MEKTUP YAZDIM
Üç, dört yıl önce buraya getirilen insanlar için Doulkeridis bir sözleşme yapıyor, bu işin takibi için bir sosyal danışman işe aldırıyor ve binanın yangın sigortasını ödüyor. Ben Nisan ayında binaya gittiğimde sözleşme bitmiş, sosyal takipte sıkıntılar var, kurallara uyulmuyor ve ben orada tekrar bir fırsat verelim diye bir adım attım. Onaydadıkları anlaşmadan sonra tekrar her şey eskiye döndü. Bina sahibine ve kiracılara mektup gönderdim ve mektupta bazı hatırlatmalar yaptım. Hatırlatmamda, “Nisan ayında size geldim, bazı konularda anlaşma yaptık ve bu anlaşmaya sadık kalmanızı istiyorum yoksa sorumluluk almaya mecbur kalacağım.” dedim. Haziran ve Temmuz aylarında bu hatırlatmamı tekrarladım. Ağustos ayının ortalarında ben bildiğiniz gibi buradaydım. Sosyal takibi yapan ‘Union des Locataires des Marolles’ bizimle görüşmeyi istediğini sözlü olarak bildirdi ve sonra ben bunlardan bir rapor istedim. Onların raporunda şu yazılıydı; “Biz kışı geçirebileceğimize inanmıyoruz artık. Çünkü bizim bir sosyal danışmanımız şiddete maruz kaldı. Biz sosyal takip yapamıyoruz.” Bunu duyduktan sonra durumun ne kadar acil olduğunu anladım. Bu defa Federal hükümette ve bölge hükümetinde bulunan bütün bakanlara mektup yazdım. Onlardan ricam şu oldu; “Çok acil bir durum var ve mutlaka önlem alınması lazım.” Bu mektuplardan sonra mültecilerden ve göçmenlerden sorumlu Bakan Maggie de Block’la ve konutlardan sorumlu Bakan Christos Doulkeridis’le görüştüm. Maggie de Block konuya çok sadıktı ve hemen destek vereceğini söyledi.
ACİL ÖNLEMLER İSTEDİK
Hijyen servisimizden rapor istedim çünkü ne kadar sağlıksız, ne kadar sağlılı diye durumu iyi incelemek gerekirdi. İtfaiyeden de aynı raporu istedim. Polislerin zaten bize sürekli olarak gönderdikleri tutanaklar vardı. Tutanakların bazılarında kafaya bıçak yiyen, sürekli kavgaların olduğu, ambulansın hep yaralıları almak üzere geldiğini yazıyordu. Bunun dışında kimse girip orada bir kontrol yapamıyordu. Burada onlardan da raporları aldım. Bütün bu evraklar elimde. Bütün bunları inceledikten sonra şu kesin bir kanaat olarak ortaya çıktı; “Kışı geçiremeyeceğiz. Çok büyük bir yangın olacak.” Burada 11 bin metre karelik bir alandan konuşuyoruz. Hem içeride yaşayanlar için hem de dışarıda yaşayanlar için bu riski alamazdım. Geçen hafta Perşembe günü aldığımız kararın tek amacı insanları korumaktı. Başta oradaki yaşayanlar ve çevrede yaşayan bütün insanları korumaktı. Bunun yanında rutübetli, lavabonun olmadığı ve herkesin tek bir tane tuvalet kullandığı bir bina. Bunun herkes biliyor. Her yerde her an yangına sebep olabilecek çöpler var. Elektrik kabloları havalarda uçuşuyor. Elektriği oradan buradan almışlar. Yani bize gelen raporlar doğrultusunda bina öyle bir noktadaydı ki, bir an önce hemen önlem almamız lazımdı. Biz bunu yaparken, bütün birimlere başvurduk ve onlardan hep acil önlemler istedik.
BUNA SEBEP OLANLARIN BAŞARILARI NEDİR?
Biz her zaman şunu söyledik; “Bu insanları normal konutlara yerleştirmemiz lazım. İnsanlar öyle rutubetli ve güvensiz binalarda yaşatmak doğru değil.” Bu yapılanlar bir nevi insanlık suçu. Çünkü bu insanlara yardım yapılacağı yerde bu insanların fakir kalmaları sağlanıyor. Bu insanların hangisi doğru düzgün bir konuta yerleştirildi? Hangisi bir iş sahasına götürüldü? Hangisine uyum sağlatıldı bugüne kadar? Bu sorularısorumlulara soruyorum. Biz bu soruları sorduk ama bize şu ana kadar bu konularda hiçbir cevap gelmedi. Bir tane aileyi bile bugüne kadar bir yere sokup, o ailenin iş sorununu ve kağıt sorununu çözen olmadı. Ama lafa gelindiğinde toz kondurulmuyor. Peki buna sebep olanların bu işten başarıları nedir?
AİLELER İÇİN KONUT
Kamuoyunda inanılmaz bir kampanya, bir dezenformasyon ve bir manipülasyon yapıldı. Ama biz sıkı durduk. Asil duruşumuzdan vazgeçmedik çünkü bizim için asıl olan insanları korumaktı ve insanlara başka bir öneri getirmekti. Karar aldıktan sonra ilk gün bazı gruplar gitmeye başladı. Belki korkutulan bazı aileler gitmeye başladı. Perşembe günü bütün gün boyunca kabine şeflerimiz ile Bakan Doulkeridis’in bir görüşmesi oldu. Onlar her zaman görüşelim dediler. Daha neyi görüşeceğiz? Aynı mantıkta kalmaksa görüşmeye hayır. Ama o mantıkta kalmak için direniyorlardı ve “Emir Kır bir şans vermiyor” diyorlardı. Artık neye şans verelim? İnsanların cayır cayır yanmalarına mı? Veya bazı suikastlara mı göz yumucaktık? Cuma günü Cümartesiye kadar görüşmeler yapıldı. Cümartesi günü saat 15’te Doulkeridis’le burada görüştük ve o da ikna oldu. Tabi bu görüşme çok sıcak bir görüşme oldu. Biz insani yönümüzü hiçbir zaman yitirmedik, her zaman insanların yanında olduk. İmkanlarımızın kısıtlı olmasına rağmen, biz belediye olarak bu aileler için dokuz tane konut ayıracağız. Sekizi hemen kısa vadede açılacak. Doulkeridis de on bir tane konut sözü verdi.
KİMSE SOKAĞA ATILMADI
Pazartesi günü saat 6’da emniyetle birlikte insanları binadan çıkarmak üzere operasyonları başlattık. Birinci saniyesinden sonuna kadar operasyonun başında durdum. Biz hiçbir şeyi tesadüfen yapmadık. Bu operasyonu biz haftalardır hazırladık. Hiçbir şeyi riske sokmak istemedik. Sabah erken saatlerde hemen bir dedikodu yayıldı. İnsanlara şiddet uygulandığını ve çocuklara kelepçe takılıp sokağa atıldıkları söylendi. Bu insanların çöplüğe gideceklerini söyleyerek bizim onlara çöplük değeri verdiğimizi iddia edenler bile oldu. Ancak biz hiç kimseye şiddet uygulamadık. Hiçbir çocuğa kelepçe vurulmadı ve hiçbir çocuk sokağa atılmadı. Hiç kimse sokakta kalmadı. Saat 6’da başlayan operasyon sırasında kilisenin içerisinde kavga bile çıkmadı. Binanın boşaltılması olaysız ve çok iyi bir şekilde geçti. Belediye olarak bir otobüs tesis ettik ve onları takip merkezine götürdük. Orada da belediyenin bütün birimleri o insanların dosyalarını doldurmak üzere hazır bulundular. Onlara yemeklerini bile eksik etmedik. Amacımız her şeyin en insani şekilde yaşanmasıydı. Söylendiği gibi bina boşaltılarak kimse sokağa atılmadı.
Röportaj/Fotoğraflar: Cafer Yıldırımer