Galatlar, MÖ 4. yüzyılın sonlarında Avrupa’dan başlayan büyük Kelt göçünün bir parçası olarak, Balkanlar üzerinden Doğu’ya yöneldiler. Bu göç, Kelt halklarının savaşçı kimlikleri ve genişleme arzularının bir sonucuydu. Balkanlar’da yaşayan çeşitli halklarla çatışmalara girdiler ve bu süreçte birçok zafer kazandılar.
MÖ 3. yüzyılın başında Galatlar, Bitinya Kralı I. Nicomedes’in daveti üzerine Anadolu’ya geldiler. Nicomedes, kardeşiyle olan taht mücadelesinde Galatları paralı asker olarak kullandı. Bu davet, Galatların Anadolu’ya kalıcı olarak yerleşmelerine zemin hazırladı.
Galatya’nın Kuruluşu
Galatlar, Anadolu’ya geldikten sonra Orta Anadolu’nun merkezi bölgelerine yerleştiler. Bu bölgede Galatya olarak bilinen kendi kültürel ve siyasi alanlarını oluşturmuşlardır. Günümüzde Galatya toprakları, Ankara, Eskişehir, Yozgat ve Çorum gibi illeri kapsamaktadır. Bölge, Galatların yönetiminde uzun bir süre yarı bağımsız bir yapıda kalmıştır.
Galatlar, üç ana kabileye ayrılmışlardı:
- Tolistoboglar: Batı Galatya’da, günümüzde Eskişehir ve çevresinde yerleştiler.
- Tektosaglar: Ankara ve civarında konumlandılar.
- Trokmler: Doğu Galatya’da, Yozgat ve Kızılırmak çevresine yerleştiler.
Her kabile kendi bölgelerinde yarı bağımsız bir yönetim kurarken, ortak düşmanlara karşı birlikte hareket ettiler. Bu yapı, onların savaşçı kimliklerini ve dayanışma ruhlarını korumalarına yardımcı oldu.
Kültürel ve Dini Yaşam
Galatlar, geldikleri Kelt kültürünü Anadolu’ya taşımış ve bu kültürü yerel Anadolu gelenekleriyle harmanlamışlardır. Özellikle savaşçı kimlikleri, Kelt sanatına ve günlük yaşama yansımıştır. Silahları, kalkanları ve zırhları hem estetik hem de işlevsel açıdan dikkat çekmiştir.
Druid adı verilen dini liderleri, Galatların manevi ve sosyal yaşamında önemli bir rol oynadı. Ancak Anadolu’ya yerleştikten sonra Helenistik etkiler altına girmiş ve yerel tanrılar ile Kelt tanrılarını birleştiren bir dini sentez geliştirmişlerdir. Örneğin, Zeus’un Keltlerin gök tanrılarıyla özdeşleştirildiği bilinmektedir.
Galatlar ve Paralı Askerlik
Galatlar, askeri yetenekleri ve savaşçı gelenekleriyle ünlüydü. Anadolu’ya geldiklerinde birçok Helenistik krallığın hizmetine paralı asker olarak girdiler. Bu süreçte, savaş alanlarında hem düşman hem de müttefik olarak önemli bir rol oynadılar.
Ancak bu askeri faaliyetler, onları bazı dönemlerde yerel halklar ve güçler için tehdit haline getirdi. MÖ 190 yılında Roma generali Lucius Cornelius Scipio Asiaticus, Galatları Magnesia Savaşı sonrasında yenilgiye uğrattı. Bu yenilgi, Galatların bağımsızlıklarını kaybetmesinin başlangıcı oldu.
Roma Döneminde Galatya
Galatlar, Roma’nın Anadolu’daki varlığının artmasıyla birlikte daha barışçıl bir yaşam sürmeye başladılar. MS 25 yılında Galatya bölgesi, resmi bir Roma eyaleti haline getirildi. Roma yönetimi altında Galatlar, hem Kelt geleneklerini hem de Roma’nın etkilerini taşıyan melez bir kültür oluşturdu.
Bu dönemde Galatlar, Hristiyanlığın yayılmasında da önemli bir role sahip oldular. Aziz Pavlus’un, Yeni Ahit’te yer alan “Galatyalılara Mektubu”, bu halkın erken dönem Hristiyanlık tarihindeki yerini göstermektedir.
Galatların Anadolu’daki Mirası
Galatlar, Anadolu tarihindeki farklı kültürlerin birleştiği bir kesişim noktasını temsil eder. Savaşçı kimlikleri ve yerel halklarla etkileşimleri, Anadolu’nun kültürel ve siyasi yapısını etkiledi. Günümüzde Galatların adı, özellikle Ankara’nın “Galata” semti ve Galatya bölgesinin adında yaşamaya devam etmektedir.