1960’ların başı ve daha sonraki ilerleyen süreçlerde, Avrupa’yla imzalanan iș göçü anlaşmasının meydana getirdiği hareketlilik ile Türkiyeden avrupaya büyük oranda göç başlamıştı.
60 darbesinin ülke ekonomisi ve siyasetine getirdiği büyük ağırlığında bir neticesi olarak yoğun şekilde yaşanan bu iş göçü ileriki zamanlarda hem ülke insanın hemde göç eden kesimin belleğinde yeni bir terim meydana getirecekti: AVRUPALI TÜRKLER.
Fakat bu bilincin yerine oturması için bir hayli zaman ve enerji geçmesi gerekecekti ki bu süreç en az bir 30 yılı kapsamiştir. Gelen toplulukların Avrupalı Türkler bilincine doğru akan ilk adımları, organize olmuş, sorunlara toplu şekilde eğilen, gurbet ve sıla olgusunu ayrımcılık yapmadan yaşayan bir birliktelik ile meydana getirmişlerdi.
Batılı tabirle sosyalleşme… Tarih boyunca, sosyal bir devlet ve millet olarak yaşayan Türkler nasıl olmuştu da sosyalleşmeyi unutmuş, organize olmayı, gereksinim dışı kabul edip dışlamışlardı.
Cumhuriyetin ilaniyla rejimin sadece yönetim şekli değişmiş fakat Cumhuriyeti, değerli kılan demokrasi, sosyal devlet, sosyal millet anlayışı hiçbir zaman uygulanmamıştı. Bu nedenle halka sosyal devlet, sosyalleşme, örgütlenme, dernek,demokrasi gibi söylemler tamamen yabancı ve hatta suç unsuru sayılan bir tehlikeydi.
Çünkü daha 60’larda, bunları söyleyen bir Başbakan idam edilmemiş miydi. Fakat yabancı bir ülkede yaşamanın getirdiği sorumluluk ve aynı zamanda buraya olan aidiyet hissiylede toplumumuz, bu söylemleri hayata geçirmenin önemini kavrayıp bu yönde hareket etmenin gerekliliğini anlamıştı.
İlerleyen zaman zarfında, dernek olmanın organize hareket etmenin aslında sanıldığı kadar kötü değil aksine toplumun isteklerinin karşılanmasında işlevsel bir araç olduğu kanıtlanmiıştı.
Özellikle Avrupalı Türkler tarafından kurulan cami dernekleri, cenaze Fonları sosyal ve kültürel Dernekler, bunun en güzel ıspatıdır. Ama bunun yanısıra, siyasi özellikleri olan dernekler de, ilerleyen sahalarda sosyal yaşamda yerini almıştı. Peki nasıl olmalı Avrupada Dernek olmak.
Toplumun ihtiyaçları doğrultusunda hareket edecek şekilde olmalıdır. Bunlar, bireysel ve toplumsal olabilir yaş ve cinsiyete göre değişebilir. Yani sırf kadınlara, erkeklere, çocuklara yönelik çalışmalar yapan dernekler olabilir.
Aynı zamanda sosyo kültürel sosyo politik, araştırma, düşünce kuruluşları, yardım dernekleri vs. gibi çeşitlenip değişebilir.
Bu değişiklik tamamen ihtiyaca göre şekillenirse, derneğin önemi bir o kadar fazlalaşır. Hitap edilen kitlenin eğitilmesi ve yönlendirilmesi, derneğin başlıca görevlerinden olmalıdır. Çünkü sosyal alanın sınırlarını belirlemek imkansız olduğundan toplum örgütleri olan Dernekler, aslında bu sınırları belirleyen birer kilit taşı vazifesi görmektedir.
Acaba şu an kaç tane dernek, federasyon bu misyonunu biliyor bu da ayrı bir soru işareti. Osmanlı döneminde, bu tarz örgütlenme aynı bu rolü üstlenerek, vakıf lonca imaret, aşevleri Darülaceze vs gibi, ihtiyaca göre şekillenmiştir.
Şimdi sormak istiyorum. Acaba derneklerin kaçı bir toplumsal ihtiyaç analizi yaptı, yada hangisi var olan sorunları spesifik inceledi ve çözüm için adım attı.
İslamofobi, ayrımcılık, ırkçılık, radikalleşme bunları tüzüklerine alan dernekler olabilir fakat bu alanda profesyonel bir çalışma yapan yetişmiş elemanı olan dernek sayısı yok denecek kadar azdır.
O zaman Avrupalı Türklerin aydın kesimi ya da kendini aydın gören kesiminin bir an evvel bu konularda sosyal çalışma yapacak dernekleri oluşturup, yetişmiş eleman eksiğini kapatmaya çalışmaları gerekiyor.
Son 10 yılda ülkemizdede değişen sosyal anlayış, başörtüsü krizinin çözümü değişen ekonomik şartlar ile sosyal olguya karşı bakış açısı değişmekle beraber örgütlenme de çok güzel gelişmeler oldu. Hatta, Türkiye destekli derneklerin avrupa ayakları açılıp kitlesel çalışmalar yapıldı.
Avrupada’ki derneklere, birçok alanda, maddi ve manevi kaynaklar sağlandı ve sağlanmakta, bunlar çok güzel olumlu gelişmeler. Artık Türkiye sosyalleşmeden korkan tehlike gören bir pozisyonda değil. Ancak Avrupalı Türklerin büyük bir kesimi kendi içlerindeki degismide, Türkiyede’ki değişimi de kavramamış bir vaziyette maalesef.
Demek ki dernek olmak sadece kendi statülerini ön plana çıkarmak değil, toplumsal algıyı da sosyal bir zihniyete döndürmektir. Buradan tüm dernek ve federasyon yöneticilerine duyurmak istiyorum. Sizler yön veren konumdasınız, yönlendirilen değil.
Son olarak, sizlere tavsiyem ihtiyaca göre dernek kurmak ve işe göre kapasiteli insanlarla çalışmak. Bunu yaparken de şahsi menfaatlerden uzak durarak, toplum önünde ve vicdanında ilkesel bir duruş sergilemek olacaktır.
Enis Çimen
Merhabalar
Odevim için sizden yardım ıstıyorum.belcikada bir dernek açmak için neler gerekır? Nereden izin alınır? Ve dernekleri denetleyen kurum neresidir?lutfen yardımcı olun?