Avrupa’da aşırı sağcı kadın temsilcilerde artış

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

(AA) – Avrupa genelinde yükselişte olan aşırı sağcı partilerde kadın liderler ve üyelerin son yıllardaki artışı dikkati çekiyor.

Kıtada yükselişte olan aşırı sağcı partilerin mülteci krizini kullanarak, yabancı ve özellikle İslam karşıtı söylemlerle oy topladığı, geleneksel olarak iktidarda olan merkez sağ ve sol partileri yerinden etmeye çalıştığı görülüyor.

Bu partilerde ön plana çıkan kadın siyasetçiler özellikle göze çarpıyor. Aralarında Fransa’da aşırı sağcı Ulusal Cephe’nin lideri ve nisan ve mayıs aylarında iki turlu olarak yapılacak cumhurbaşkanı seçiminin adayı Marine Le Pen en çok bilinen kişilerin başında geliyor.

Almanya’nın aşırı sağcı Almanya için Alternatif Partisinin (AfD) Genel Başkanı Frauke Petry, Polonya Başbakanı Beata Szydlo, Danimarka Meclis Başkanı Pia Kjaersgaard ile Norveç Ekonomi Bakanı ve Gelişim Partisinin Genel Başkanı Siv Jensen savundukları politikalarla sık sık gündeme geliyor.

Le Pen ailesi

Fransa siyasetinde aşırı sağcı görüşleriyle Ulusal Cephe lideri ve cumhurbaşkanı adayı Marine Le Pen ile Le Pen’in yeğeni Marion Marechal Le Pen ülke siyasetinde ön plana çıkıyor.

Ulusal Cephe’nin eski lideri ve 2007 cumhurbaşkanlığı seçiminde yüzde 10 oy alan Jean-Marie Le Pen’in yerine bu kez kızı Marine Le Pen, Fransa’da 23 Nisan ve 7 Mayıs’ta iki turlu yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yarışacak. Marine Le Pen’in ilk turu rahatlıkla geçeceği tahmin ediliyor. Le Pen’in partisi, 2015 yerel seçiminde de yüzde 27,7 oy almıştı.

Seçilmesi durumunda Fransa’nın ilk kadın cumhurbaşkanı olacak Le Pen, sert duruşu ve popülist söylemleriyle tanınıyor. Daha önce yasa dışı göçmenlerin sınır dışı edilmesi davalarına da bakan avukat Le Pen, AB ve göç karşıtı politika izliyor.

Seçilmesi durumunda İngiltere’nin Brexit olarak tanımlanan AB’den ayrılış sürecini Fransa’da da referanduma sunacağını açıklayan Le Pen, “Frexit” üzerinde duruyor.

İslam karşıtı açıklamalarıyla bilinen Le Pen’in seçim öncesinde söylemini yumuşattığı görünüyor. 2010 yılında Fransa’da dış mekanlarda namaz kılan Müslümanları Nazi işgalcilerine benzetmesi büyük tepki toplamıştı.

Cumhurbaşkanı adayı Marine Le Pen’in 26 yaşındaki yeğeni Marion Marechal Le Pen ise Fransa’nın en genç milletvekili. Katı duruşu ve geleneksel görüşleriyle Marion’un, dedesi Jean-Marie Le Pen’e benzer bir siyaset benimsediği değerlendiriliyor.

Teyzesi Marine Le Pen’e desteğini belirten Ulusal Cephe üyesi Marion, “Fransa’da Avrupa’nın egemen devletlerden oluşmasını savunan egemenlik projesini tek destekleyen siyasi güç biziz.” açıklamasında bulundu.

Almanya’da Petry

Almanya’daki Afd Partisinin AB yanlısı başkanı Bernd Lucke’nin 2015’te yerini alan Frauke Petry, İslam ve göçmen karşıtı söylemleriyle tanınıyor.

Petry, ülkeye yasal yollardan girmeyen mültecileri “Alman polisinin vurması gerektiğini” savunuyor.

Geçen yıl Petry’nin partisi “İslamiyet Almanya’nın bir parçası değildir” anlayışıyla yeni bir bildiri yayımlayarak, cami minarelerinin, ezanın ve başörtüsünün yasaklanması çağrısında bulunmuştu.

Almanya’da eylül ayında yapılacak genel seçimde Petry ve partisi, Almanya Başbakanı Angela Merkel’i göçmen kabulü nedeniyle hedef alıyor.

Uzmanlar, AfD’nin Merkel ve göçmen karşıtı kampanyası sayesinde “marjinal AB karşıtı bir grup” olmaktan çıkarak, Almanya siyasetinde dikkate alınır bir partiye dönüştüğünü belirtiyor.

Toplumda kadınlara daha fazla fırsat tanıma amacıyla konulan pozitif ayrımcılık kotalarına da karşı çıkan Petry, istihdam konularında bir kişiye sadece kadın olduğu için ayrıcalık tanınmaması gerektiğini savunuyor.

Göçmenlere Polonya’nın kapılarını kapatan kadın

Polonya’nın milliyetçi ve sağcı Adalet ve Hukuk Partisi Genel Başkan Yardımcısı Beata Szydlo, ülkenin üçüncü kadın başbakanı. Başbakan Beata Szydlo, geçen yıl Brüksel’de gerçekleşen terör saldırıları sonrasında Polonya’nın mülteci kabul edemeyeceğini söyledi.

Selefi Ewa Kopacz hükümetinin 7 bin mülteci kabul edeceğini açıkladığını ancak durumun değiştiğini kaydeden Szydlo hükümeti, “Mülteciler hakkında daha fazla bilgi edinme mekanizmaları oluşturulana kadar mülteci kabul edemeyiz. Bizim için öncelik Polonyalıların güvenliği. Batı Avrupa’da yaşanan olayların Polonya topraklarına taşınmasına müsaade edemeyiz.” açıklamasında bulundu.

Norveçli İslam karşıtı “demir leydi”

Norveç’in İslam ve göçmen karşıtı İlerleme Partisinin 2006 yılından beri genel başkanı olan Siv Jensen, “Norveç’in Margaret Thatcher’ı”, yani “demir leydisi” olarak tanımlanıyor.

Şu anda ülkenin koalisyon hükümetinde Maliye Bakanı olarak görev yapan Jensen, İslam karşıtı söylemleriyle dikkat çekiyor. Jensen, “Norveç sinsice İslamlaştırılma tehlikesiyle karşı karşıya” ifadeleri nedeniyle büyük tepki toplamıştı.

Norveçli demir leydi, ülkenin komşusu İsveç ile didişmesiyle de gündeme gelmişti. İsveç’in göçmenlerin yoğunluklu yaşadığı bölgesi olan Rosengard’da İsveç hukukunun artık geçerli olmadığını iddia eden Jensen, İsveç yetkililerinin de tepkisini çekmişti.

“Yılın ırkçısı” Danimarkalı meclis başkanı

Aşırı sağcı Danimarka Halk Partisinin 1995 ve 2002 yılları arasında liderliğini yapan Danimarka Meclisi Başkanı Pia Merete Kjaersgaard ise çok kültürlülük ve göçmen karşıtlığıyla tanınıyor.

Avrupa Birliğine karşı çıkan Kjaersgaard, Danimarka’nın egemenlik hakkını koruması gerektiğini belirterek, 2000 yılında avronun para birimi olarak kabul edilmesine ilişkin halk oylamasına güçlü bir “hayır” kampanyası yürütmüştü.

Kjaersgaard’ı “Gringo” adlı bir İsveç dergisi “Yılın Irkçısı” seçmişti.

Kadınlar aşırı sağcı partilere daha az oy veriyor

Sosyolojik araştırmalar, Avrupa’da geleneksel olarak kadın seçmenlerin erkeklere göre aşırı sağcı politikaları destekleyen partilere daha az oy verdiğini gösteriyor. Solcu partilerin genel anlamda daha fazla cinsiyet eşitliği ve kadın haklarını savunduğu, bu nedenle de kadınların oyunu daha çok topladığı değerlendiriliyor.

Aşırı sağcı partilerin gündeminde ise cinsiyet eşitliği gibi konulara çok fazla ağırlık verilmediği, kadınların siyasette eşit temsil edilmesi ya da eşit maaş konularına değinmediği ifade ediliyor.

Öte yandan, uzmanlar merkez sol partilerin, sağın aksine kadınlarının terfi etmekte başarısız olduğuna dikkati çekiyor. Örneğin İngiliz solunda İşçi Partisinin hiç kadın lider atamadığı, İsveç’in de kadın ağırlıklı hükümetine rağmen hiç kadın devlet başkanı ya da başbakanı olmadığı belirtiliyor.

Aşırı sağcı partilerde ön plana çıkan kadınlar, Avrupa’da hemcinslerinin oyunu toplamaya çalışıyor.

Yaygın olarak dile getirilen bir endişe ise Avrupa’da kadınların aşırı sağcı gruplarda temsil gücünün artması sonucu genel anlamda kadın haklarına zarar geleceği yönünde. Her ne kadar kadınların siyaset alanında temsil gücünün artması olumlu bir gelişme olarak değerlendirilse de kadın haklarını göz ardı eden sağcı akımın yaygınlaşmasının bu olumlu gelişmeyi tersine çevirecek nitelikte olduğu değerlendiriliyor.

Cinsiyet kartı Müslümanları eleştirmek için kullanılıyor

Avrupa’daki aşırı sağcı partiler, Müslümanların Avrupa’da yoğunluklu olarak yaşadıkları bölgelerde kadınlara yapılan saldırıları popülist politikaları için malzeme olarak kullanmaktan çekinmiyor.

Le Pen, bir Fransız gazetesindeki makalesinde, 2015 yılbaşı gecesi Almanya’nın Köln kentinde “Arap ya da Kuzey Afrikalı görünümlü” kişilerin cinsel saldırı olaylarına karıştığı iddiasını kullanarak, Fransa’da göç konusunda bir referandum yapılması çağrısında bulunmuştu.

Le Pen makalesinde, “Korkarım göç krizi, kadın haklarının sona ermeye başladığını gösteriyor.” ifadelerine yer vermişti.

Öte yandan, başörtüsünü Müslüman kadınları baskı altında tutan bir sembol gibi göstermeye çalışan aşırı sağcı partiler, cinsiyetçi söylemlere başvurarak “kadının özgürleştirilmesi için” başörtü yasağını savunuyor.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir