ANNE, TAM BİR APTALIM…

kum saati
Sinan Özdemir
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

3 Ocak 1889, Friederich Nietzsche, Via Carlo Alberto’da ki 6 numaralı evinden dışarıya gezinmek ya da mektuplarını almak için postaneye gitmek üzere çıkar. Ondan pek uzak olmayan bir mesafede, daha ziyade ondan uzaklaşır bir vaziyette, taksicinin biri, inatçı atıyla cebelleşmektedir. Tüm zorlamalarına rağmen at kıpırdanmamakta direnmektedir. Bundan dolayı Guiseppe ya da Carlo ya da Ettore’nin sabrı taşar ve kırbacıyla ata vuru verir.

Nietzsche olayın intikal ettiği yere gelir ve öfkeden köpürmekte olan taksicinin sebep olduğu bu gaddarca harekete bir nokta koyar. Sağlam yapılı ve bıyıklı Nietzsche aniden taksinin üzerine atlar ve kolunu bağlar bir vaziyette atın boynuna dolar.

Komşusu onu evine götürür…

O da iki gün boyunca divanın üzerinde, o bağlayıcı son sözlerini fısıldayana kadar sessiz bir şekilde kımıldamadan yatar: “Anne, tam bir aptalım (Mutter, İch bin dumm)”. Uysal ve bunamış bir vaziyette, annesinin ve kız kardeşinin yardımıyla bir on yıl daha yaşar.” (The Turin Horse)

19. yüzyıl Batı düşüncesinin en önemli isimlerinden Friederich Nietzsche’nin son sözleri bu. Ve ardından on yıl sürecek sessizlik… Batı düşüncesini dinamitleyen bu adam nasıl oldu da bu hale gelmişti? Bu sorunun yanıtı bulmak hiç şüphe yok ki çok zor. Belki atın kulağına fısıldadıklarını bilseydik sondan bir önceki sözlerini son sözleriyle bağlayarak değerlendirebilirdik.

Ama bu şansımız yok…

Son cümlesiyle ‘hakikati arayış felsefesi metodunun yazarı René Descartes’a seslenir gibi…

Batı’da 19. yüzyıl aynı zamanda melankoli asrıdır. Van Gogh, Nerval, Guy de Maupassant, La Castiglione ve Nietzsche gibi sanat ve düşünce tarihine damgasını vurmuş olan “hastaların” asrıdır. Farkı isteme cesaretinde bulunanların asrıdır. Düşünmenin bedelsiz olmayacağını bilenlerin asrıdır. Devrimlerin asrıdır…

Aynı dönemde, Fransa’da, Dr. Espit Blanche’ın kliniği özellikle depresyonda olan hastaların sağlıklarına tekrar kavuşmak için uğradıkları yerlerin başında geliyordu.

20. yüzyılda melankoli yerini depresyona bırakacaktı. Daha geniş kitlelere yayılan bir hastalık. Kadınsı bir rahatsızlık. Elde edilen ve kaybedilen veya elde edilmek istenen ve elde edilemediği düşüncesiyle yaşanılan bir bunalım.

Kendimizden yola çıkarak konuyu değerlendirdiğimizde de, yaşadığımız ortamda yakınlarımıza veya sevdiklerimize “ben bir aptalım” demekte zorlanırız. Kabul edebileceğimiz bir sıfat değildir çünki. Aptal olmak “kaybedenlerin” yanında olmak anlamına geldiğinden “başarının” yüceltildiği bir dünyada, aptalların arasında bulunmayı istemeyiz.

Ancak “düşünmek” bedelsiz değildir. Izdıraptır. İşkencedir. Yalnızlıktır. Aptal olmayı göze alabilmektir!

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.