Ömrünü Türk Milli Takımına adamış bir insan O, Amigo Birol. Hangimiz onu Milli Takımın her hangi bir musabakasında tribünlerde veya televizyondan izlemedik. O, 1970’li yılların henüz başında çalışmak üzere geldiği İsvicre’de canlı olarak izlediği bir maçtan itibaren başlamış Milli Takım için amigoluk yapmaya.
Milli Takım uğruna izlediği binlerce müsabaka ve yaptığı milyonlarca kilometrelerden sadece güzel ve şeref duyacağı anılar kalmış geriye.
Bizde geçtiğimiz günlerde Brüksel’e bir arkadaşını ziyarete gelen Amigo Birol’u bularak kendisiyle geçmişi hakkında güzel bir röportaj yaptık.
İşte Amigo Birol röportajı:
Kısaca Amigo Birol’u tanıyalım.
A.B.: 1938 doğumluyum. 1964 senesinde itfaiyeye girdim 1970 senesinde emekli oldum. Sonra İsviçre’ye gittim kaynakçı olarak ancak kaynakçılık bilmiyordum. Çok ezildik oralarda. Bize hep “Aussen Raus” diyorlardı. Benim tabi orada milli hislerim kabardı. Milli birlik ve beraberlik içerisinde olalım diye bu milli amigoluk olan şerefli vazifemi ifa ettim. Ama bazı çevrelere ters geldi bu durum.
İlk milli amigoluk hangi maçta başladı?
A.B.: Herhalde İsviçre’nin Basel şehrinde Coca Cola fabrikasında çalışıyordum ama işten atılmıştım o dönem. İsviçre’de faaliyetlerim çok büyüktü. 1974’de Alparslan’ın Grasshoppers sahasında gol attığı maçtı. Rahmetli Coşkun ağabey vardı ve otobüsü taşlamışlardı berabere kaldık diye.
Bugüne kadar toplamda kaç tane milli maçta amigoluk yaptınız?
A.B.: Eyvah!!! Sayısını unuttum. Gittiğim ülke sayısı kırkın üzerinde zaten. Bana kalırsa bin veya bin beş yüz arası. Yalnız ben sadece futbol maçlarına gitmedim. Güreş, boks, halter, voleybol, basketbol maçları da var bunların arasında. Bir seferinde Turgay Demirel bana emekli oldun ama şov yapıyorsun dedi. Bu ne terbiyesizlik böyle. Ben ponpon kız mıyım? 1981’de arabayı sattım ve Portekiz’e gittim ve sonrasında evime bir haftada zor döndüm. O sırada Yunanlar bana yemek fişi vermişlerdi karnımı doyurabilmem için. Bu kadar nankör ve vefasız bir ortam görmedim. Üstelik benim eski pasaportumda milli amigo yazıyordu resmen. Ben bu işe hayatımı verdim ve ben artık pes edemem ama beni hep dışladılar. Dostumdan fazla düşmanım oldu bu işleri yaparken. Herkese yaranamadım. Halbuki benim sponsorum bile yok. Tek sponsorum Allah. Başka sponsor istemiyorum zaten. Ha bir de benim diğer sponsorlarım şu üzerimdeki ay yıldız hürmetine beni sevenler.
40 ülke ve 1500 maç olduğuna göre, bugüne kadar kaç bin kilometre eder?
A.B.: 1974’de Cemal Kamacı’nın boks maçı vardı, İsviçre’den geliyorum. Pau Ortez basketbol maçı Berlin’de. Avrupa’nın her köşesine gittim. Amerika’ya hatta Avustralya’ya bile gittim amigoluğum gereği. Bu açıdan çok enteresan benim konum.
Peki neden amigoluk?
A.B.: Bunu anlatamazsınız Türk milletine. Bizim millete Hadise ve Tarkan lazım. Tabi bu işe para ve çevre de lazım. Paranın geçmediği yerler de var. İstanbul’da halk ekmek büfemi kaldırdılar. Kimse yardımcı olmadı bana. Elimden tutan olmadı. Şu anda çorap satıyorum sokaklarda. Belediye Başkanı Topbaş beni gördüğünde bana gülüyordu. Ama ona da kalmaz belediye başkanlığı. 15 Aralık’ta bıraktım dedim ama Portekiz maçında Milli Takım’da o ışığı görünce dayanamadım ve görevime geri döndüm. Beni bazen Mustafa Deniz’liye kafa atan rahmetli Amigo Orhan’la karıştırıyorlar.
Unutamadığın maç?
A.B.: 1973’da Fenerbahçe’nin oynadığı ve 1-1 biten Piteşti maçı var. Cemil Turan’ın penaltı attığı maç. Transit vizeyle girmiştim Romanya’ya o maçı seyretmek için. Maçtan sonra trenle hudut harici yaptılar beni. O maça beş bin Türk gelmişti ama dört bini bilet bulamamıştı.
Unutamadığın futbolcu?
A.B.: Galatasaraylı Ergün pembe var, Fenerbahçeli Cemil Turan var, Galatasaraylı Cüneyt Tanman var, Fenerbahçeli Oğuz Çetin var. Şimdiki futbolcuları pek o kadar beğenmiyorum çünkü eski futbolcular bayrak sevgisi, ay yıldız sevgisi için oynarlardı. Şimdikiler ise sadece para için oynuyorlar.
Unutamadığın teknik direktör?
A.B.: Rahmetli Coşkun Özar’ı var, Tınaz Tırpan var. Tabi o devirler başkaydı. Haluk Ulusoy beni Kore’ye götürmüştü.
Unutamadığın en güzel anı?
A.B.: 1984 Olimpiyatları’nda elçilikte yatıyordum. İngilizcem de yoktu. Sokaklarda arkama bakarak yürüyordum çünkü o yıllarda Ermeni terörü vardı.
Röportaj / Fotolar: Cafer Yıldırımer – Şükrü Sağlam