Ahmet Urfalı’nın Yunus Emre’ye adanan yazı ve şiirlerinden oluşan “Alıç” kitabı yayınlandı. Kitabın adı; Yunus Emre’nin Hacı Bektaş Veli’ye armağan olarak götürdüğü bozkır meyvesi “Alıç” olarak veridi.
Yunus Emre’in alıç menkıbesi, hikmet ve bilgeliğe dayanmaktadır. Söz konusu menkıbe: “Anadolu”nun kıtlık yaşadığı bir dönemde Sarıköylü Ekinci Yunus, buğday istemek üzere Hacı Bektaş dergâhına doğru yola çıktı. Eli boş gitmemek için bozkırda tabii olarak yetişen alıçlardan topladı. Yunus’a çorba verdiler, dergâhın dervişleri de alıçlardan yediler. Hacı Bektaş, buğday yerine nefes vermeyi teklif etti. Yunus, buğday isteğinde ısrarcı oldu. Alıcın her tanesi için iki nefes, sonra her çekirdeğine on nefes verilmesine rağmen Yunus, buğday almak istediğini tekrarladı. Buğdayı alan Yunus, yolda tefekkür eyledi ve pişmanlığıyla geri dönerek nefes alma talebinde bulundu. Hacı Bektaş dergâhında, nasibinin Tapduk Emre‟ye verildiği belirtildi.” anlatımıyla değişik kaynaklarda yer almaktadır.
Alıç; Yunus Emre öğretisinin temelini teşkil eden “bilmek-olmak-ölmek” aşamasının ilk metaforudur. “Bilme” sırrı alıç metaforu üzerinden çözümlenerek diğer merhalelere geçilmiştir. Bir başka deyişle; alıç, buğday ve nefes (himmet) maddeden manaya yükselişi ifade etmektedir.
144 sayfadan oluşan Alıç kitabında, Yunus Emre hakkında yazılan yazılar ile şiirler yer almaktadır.
Alıç’ta; Yunus Emre’nin Türkçe’si, üslubu, sanatı, düşüncesi, temel kavramları, mirası ve etkisi gibi yazılar bulunmaktadır. Şiirler ise, İşitin Ey Yarenler- Yunus Emre’yle Hasbihâl başlığıyla imgesel anlatım ve kronolojik olarak işlenmiştir. Bu bölümde, Yunus Emre üzerinde çalışmalar yapan bilim insanlarıyla edebiyatçılardan söz alıntıları yapılmıştır.
Düşünce ve kültür hayatımızın önemli abide şahsiyetlerinden olan Yunus Emre hakkında farklı yorumlar getiren Alıç’ın beğeniyle okunacağı beklenmektedir.
Anadolu sararıp solmuş bir yangın yeri
Kurumuş ırmakların yatağında ağıtlar
Uzun yola çıktım demir çarık demir asa
Gönlümde dünyanın bin mihneti bin cevri
Kendimi ararım esen rüzgârların sırlı dilinde
Dağlara sorduğum ben kimim neyim
Bir alıcın gölgesinde aradım gelmiş ile geçmişi
Bakıp içimdeki acısı dinmeyen müzmin yarama
Heybemi doldurdum sarı alıçla umudum ürkek
Vuslatı ermenin vakti yaklaştı güller açıyor
Ah alıç can alıç geceden sabahı bulacak mıyız
‘’Bilme’’nin tılsımını hangi kutlu sözler çözecek
Sen alıç ben garip ‘’olma’’nın efsunu meçhul bir deniz
Hünkar’ım sen doldur yoksul yüreğimi aşk nefesinle