Dünya Kadınlar gününü kutladığımız bu günlerde, bu yazımda hanımlardan ziyade, erkekleri kaleme almayı uygun gördüm. Ama merak etmeyin ! Beyleri taşa tutan feminist bir yazı değil benimkisi.
Gerçekleşen faaliyetlere şöyle bir baktığımızda, 8 Mart’ı ne yazık ki « Kadınları Kutlama ve Erkekleri Suçlama günü » olarak özetleyebiliriz. Dünya genelinde, özel veya sosyal hayatta şiddete, ayırımcılığa, çifte standarda, fırsat eşitsizliğine maruz kalmış hanımlara dikkat çekmeyi amaçlarken, erkekleri hedef tahtası haline getiriyoruz. Doğruluk payı yok mu ? Elbette var. Ancak çözüm üretmenin temel şartı, suçlamaktan vazgeçmektir. İlişkilerimizde suçlu-suçsuz, hatalı-hatasız aramaktan, evlerimiz Adalet Saraylarına döndü. Hal böyle olunca, kendimizi ve sevdiklerimizi, bu kez gerçekten mahkemeler de, hakim karşısında buluyoruz.
Psikoloji’de meşhur bir olgu vardır: “Kendini gerçekleştiren Kehanet” ya da “Pygmalion etkisi”. Kişinin, bir süre sonra başkalarının ona ilişkin beklentilerine denk düşen davranışlar sergilemesi anlamına gelir. Yani başlangıçta aslı olmayan bir durum, bir takım beklentiler sonucu gerçeğe dönüşüyor. Hani “bir insana 40 gün deli dersen deli olur” deriz ya, tıpkı bunun gibi beylere de “ilgisiz, kaba, despot, bencil, vs vs” diye diye içlerindeki “merhametli, yardımsever model erkek” olasılığını feminizmin tehlikeli törpüsüyle yok eder olduk…
Son zamanlarda ben de “erkeklere serzeniş virüsü”nün pençesine yakalanmıştım. Beylerin duyarsızlığından kendimce şikayetçiydim. Aile seminerlerine ve terapilere gelenlerin yüzde 90’ının bayanlar olduğunu görünce; “neden hep kadınlar çözüm arayışına giriyor? çocuk eğitiminde, karı-koca ilişkilerinde, aile arasında yaşanan sorunları sadece hanımlar mı kafaya takıyor? ya da erkekler gururlarından dolayı kimseden yardım almak istemiyorlar mı?” diye düşünmeden edemiyordum.
Yaradan (c.c.) beni duymuş olacak ki, iki beyefendinin duyarlılığı ve inceliği beni çok duygulandırdı.
Birincisi, yetim kalan yeğeni ile nasıl bir diyalog içinde olması gerektiğini sordu. Yeğenini el üstünde büyük bir sevgiyle büyüten amca, bir gün yeğeninin derslerine çalışmadığını görünce, ona “bak evladım, sen babanı kaybettin, artık iki kat daha sorumlu olmalısın” dediği için, içi içini yediğini ve kendini çok suçlu hissettiğini söyledi. “Sizce böyle söylemekle yanlış mı yaptım? O çocuğun psikolojisini olumsuz yönde etkiledim mi acaba?” derken sesi titriyor, gözleri doluyordu…
Diğer bey ise, eşiyle birlikte geldi. Kendi ailesinin, anne-babasının eşine haksızlık ettiğini çekinmeden söyleyen bu duyarlı bey, eşinin arkasında olduğunu ve ona destek olmak için geldiğini söylemekten çekinmiyordu. “Ben bir zamanlar serseri bi adamken, beni doğru yola sokan, benim her şeyime sabreden eşim oldu. Ama ailem biraz cahil… Eşime yanlış yapsalar da, onlar nihayetinde benim annem ve babam. Ne yapmalıyım? Eşimi nasıl teselli edebilirim?” derken hanımının gözlerinin içine sevgiyle bakıyordu.
Bu iki görüşme, her şeyden önce bana o kadar iyi geldi ki anlatamam. Hanımlar kadar böyle beylerin de olduğunu görmek, bu denli ince düşünmeleri, ailelerini önemsemeleri beni hem rahatlattı, hem de kendimi ve önyargılarımı sorgulamama neden oldu.
Evet. Dedim ki, Umut hep var. Ve diyorum ki, erkeğin “Adam gibi” olmasını istiyorsak, adama yakışır beklentilerimiz olmalı ki Kehanet gerçekleşebilsin…