(AA) – Eski ABD Başkanı Barack Obama döneminde Dışişleri Bakanlığının danışmanlarından Peter Mandaville, Washington’ın terör örgütü PKK’nın Suriye uzantısı PYD’yi terör örgütü olarak tanımamasını, “ABD dış politikası, yaklaşık 20 yıldır Marksist grupları tehdit olarak görmüyor.” sözleriyle değerlendirdi.
George Mason Üniversitesi Uluslarası İlişkiler bölümünde ders veren ve aynı zamanda Washington merkezli düşünce kuruluşu Brookings Enstitüsünde uzman olarak görev yapan Mandaville, terör örgütleri PKK ve PYD arasındaki ilişkiyi ve ABD Dışişleri Bakanlığının bu örgütleri nasıl değerlendirdiğini AA muhabirine anlattı.
ABD hükümetinin PYD/YPG’yi destekleme fikrinin, bu grubun taktiksel olarak DEAŞ’a karşı “en etkili güç” olmasından kaynaklandığını kaydeden Mandaville, ABD’nin daha önce Suriyeli muhalifleri eğit-donat programı üzerinden desteklemeye çalıştığını hatırlattı.
Mandaville, ABD ve Avrupa ülkelerinin Suriye’de savaşan gruplar için “Ilımlı dahi olsa” belli bir ön yargı ile yaklaştığını belirtti.
“PKK ve PYD arasındaki bağlantı reddedilemez”
“PKK ve PYD arasındaki bağlantı reddedilemez.” ifadesini kullanan Mandaville, fakat gruplar arasında ilişkinin doğasının tartışılması gerektiğini savundu.
PKK ve PYD arasındaki ilişkiyi İran ve Husiler arasındaki ilişkiye benzeten Mandaville, “Suudiler Husilerin İran tarafından kontrol edildiğini söylerler fakat ABD bu şekilde düşünmüyor. Bağlantının olduğunu reddetmez ABD, fakat Husilerin İran’ın doğrudan uzantısı olduğunu düşünmez. Pentagon ve Dışişleri Bakanlığı PYD ve PKK arasındaki ilişkiyi de buna benzetiyorlar.” dedi.
“ABD Marksist grupları bir tehdit olarak görmüyor”
Mandaville, ABD’nin PYD’yi terör grubu olarak tanımamasını, “ABD dış politikası, yaklaşık 20 yıldır Marksist grupları tehdit olarak görmüyor. Marksizmi bir ideolojik tehdit olarak görmüyor. ABD, Marksizmin siyasal ve ekonomik olarak neo-liberal hegemonyanın etkisi altında olduğunu düşünüyor, bu sebepten dolayı bu gruplar artık bizim için sorun değil.” sözleriyle değerlendirdi.
Mandaville, ABD’nin Marksist grupları tehdit unsuru olarak görmemesine karşılık kendisini İslam’la ilişkilendiren ılımlı veya radikal bütün gruplara karşı “mesafeli” durduğunu belirtti.
“İslam faktörü devreye girdiği anda ABD, araya bir çizgi çiziyor”
Müslüman gruplara karşı dış politikada bir duvar olduğunu ifade eden Mandaville, sözlerini şöyle sürdürdü:
“İslam faktörü devreye girdiği anda ABD, araya bir çizgi çiziyor. Mesela DEAŞ ve diğer ılımlı gruplar arasında net bir ayrım yapmaya çalışmıyor. Muhalif Araplara ilişkin ABD’nin politikasında ciddi bir sorun var. İçlerinde çok seküler muhalifler olmasına rağmen ABD onları da farklı bir kategoriye koyar. Suriye’deki DEAŞ ve diğer gruplar arasındaki ideolojik farklılık benzerliklerden daha fazla olmasına rağmen ABD hepsini tek kategoriye koyuyor.”
Mandaville, bunun temel gerekçelerinden bir tanesinin ABD’nin Ortadoğu’da yakın zamandaki tecrübeleri olduğunu, bu noktada tercihini doğrudan Marksist Kürt gruplar lehine kullandığını kaydederek, “Washington için bu Kürt gruplar, seküler gruplar, yapısal olarak ABD stratejisine herhangi bir tehdit unsuru değil.” dedi.
Obama döneminde başlayan ABD’nin PYD’ye desteği Trump yönetimi altında da devam ediyor. Türkiye, PYD’nin DEAŞ’tan aldığı bölgelerde demografik değişikliğe sebep olduğuna işaret ederek, uzun vadede bölgede siyasal krizlerin yaşanabileceğine dikkat çekiyor.
Ayrıca, İnsan Hakları İzleme Örgütü de dahil olmak üzere çok sayıda insan hakları kuruluşları, PYD’nin ön cephelerde çocuk askerleri kullandığı ve aynı zamanda bölgedeki Arap ve diğer Kürt gruplara karşı insan hakları ihlalleri gerçekleştirdiği yönünde uyarılarda bulunuyor.
Eski ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın görev yaptığı dönemde de ABD Dışişleri Bakanlığında ABD’nin Arap Baharı politikası konusunda danışmanlık yapan Mandaville, Trump yönetimi devralıncaya kadar Dışişleri Bakanlığının “Din ve Dış Politika” departmanında danışman olarak görevliydi.