Avrupa’da imam eğitimi tartışması yeniden gündemde. Son dönemde art arda yaşanan saldırılar, başta Fransa Cumhurbaşkanı Macron olmak üzere bazı Avrupalı politikacıların “İslami ayrılıkçılık” ile mücadele söylemleri, Avrupa toplumlarında bazı gruplardan yükselen talepler gibi bir dizi hadise, politik makamların ülkelerindeki İslami cemaatlere müdahalesi konusundaki tartışmaları yeniden alevlendirdi.
Son olarak Viyana saldırısından sonra Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel’in, “ekstremist ideolojilere, şiddet içeren aşırılığa, nefret ve terör eylemlerini besleyen söylemlere karşı mücadelede” Avrupa çapında imam yetiştirecek bir enstitünün kurulmasının faydalı olacağına inandığı yorumuna farklı grup ve kurumlardan muhtelif tepkiler geldi.
Önerinin, “İslam’ın ve Müslümanların AB’nin ruhani manzarasının bir parçası olduğu gerçeğinin olumlu bir şekilde tanınmasına ve geliştirilmesine katkı sağlayacağını” düşünenlerin yanı sıra öneriyi dini olarak gerçekçi ve gerekli olmamakla eleştirip; dini siyasal olarak kontrol etmeye çalışmanın başarısızlıkla sonuçlanacağını savunanlar da bulunmakta.
“Bu ülkelerdeki İslam, AB değerleri ile aynı çizgide değil”
Aralarında İslam üzerine çalışmaları bulunan çeşitli akademisyenler ve Müslüman din adamlarının bulunduğu bir grup, geçtiğimiz günlerde ortak bir bildiri yayınlayarak birçok sebepten ötürü öneriyi olumlu karşıladıklarını söyledi. Belçika ve Avrupa parlamentolarının konu hakkındaki raporlarına gönderme yapan bildiri, üçüncü dünya ülkelerinde eğitim almış bazı imam ve vaizlerin kutuplaştırıcı ve hedef gösteren konuşmalarının terör olaylarına uzun vadeli etkisini vurguluyor. İlgili ülkelerde, fikriyatta ve fiiliyattaki İslam’ın AB değerleri ile aynı çizgide olmadığını belirten bildiri, vaizlerin, inançlı insanları, parçası oldukları toplumun bir arada yaşamasını sağlayan temel değerlerle ters düşürmemesi gerektiğini savunuyor.“
Dijital teknolojilerdeki başdöndürücü değişim ve genişleyen olanaklardan dolayı imamlık sadece camide kendine özgü terimleriyle düşünülüp ele alınamaz.” diyen bildiri, imamların günümüz koşullarına uyum sağlayabilmeleri için özellikle bugünün Müslüman gençlerinin anlam dünyasını oluşturan sosyal ağlar ve dijital iletişim kodları gibi konularda yetkin hale gelmesi gerektiğini ifade ediyor. Bu yetkinliklerin ancak çok disiplinli, akademik bir yaklaşımla düşünülmüş, titiz bir eğitim yoluyla edinebileceğini iddia eden bildiri şöyle devam ediyor; “Bu nedenle Avrupa’da imamlık yapmak isteyen gençlere, Müslüman eğitmenlerin de olacağı ancak yalnızca bununla sınırlı kalmayacak bu tip kaliteli bir eğitimi sunmalıyız. Bu sayede onlar, üçüncü dünyadaki yetersiz eğitimi takip etmekten kurtulabilirler.”
Bildiri, Almanya, Avusturya, Hollanda gibi daha önce bu girişimlerde bulunmuş ülkelerin tecrübelerinden faydalanılmasının altını çizerek, bunu yapmanın Avrupa çapında standart bir eğitimin geliştirilebilmesi için büyük önem arz ettiğini belirtiyor.
“Müslümanlar AB’yi üye devletlere göre daha tarafsız algılıyor”
Avrupa çapında standart imam eğitiminin, “İslam’ın ve Müslümanların AB’nin ruhani manzarasının bir parçası olduğu gerçeğinin olumlu bir şekilde tanınmasına ve geliştirilmesine katkı sağlayacağını” savunan bildiri, AB’nin Avrupa’daki pek çok Müslüman cemaat nezdinde birliğe üye devletlere göre daha tarafsız algılandığını dolayısıyla AB’nin bu konuda inisiyatif almasının önem arz ettiğine vurgu yapıyor.
“Dini söylemleri kontrol etmek başarılı sonuç vermez”
Öte yandan Avrupa Konseyi Başkanı’nın önerisine şüpheyle yaklaşanlar da var. Stratejik Diyalog Enstitüsü’nden radikalleşme uzmanı Rashad Ali, “İmamlar aracılığıyla dinî söylemi kontrol eden hükümetlerin yaklaşımı, Müslümanların çoğunlukta olduğu ülkelerde denenmiş bir başarısızlıktır” diyor. Ali, konuyla ilgili olarak, ayrıca şunları söylüyor: “Yabancı devletlerle siyasî bağları koparmak başka bir şey, ‘Avrupalı imam’ ve bir İslam markası oluşturmak ise başka bir şeydir. Bunun ne çoğunluk için bir gerekliliği vardır ne de dinî olarak gerçekçidir.”Kraliyet Savunma Araştırmaları Enstitüsü ve Carnegie Uluslararası Barış Vakfı’nda Kıdemli Araştırmacı H. A. Helier de öneriye şüpheyle yaklaşanlar arasında. Helier, “Avrupalı Müslümanlar zaten Avrupalı” başlıklı analizinde Macron’un cami ve medreseleri devlet eliyle kontrol ederek “İslami ayrılıkçılık” ile mücadele etme söylemini eleştirdi. Helier, böyle bir girişminin amaçlananın tam tersinde bir etki yapacağını iddia ediyor: “Beklenenin tam tersi sonuçlar üreten bir eylemi “ters etki” olarak adlandırıyoruz. Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel’in, Macron’un ‘Avrupa imam eğitim enstitüsü’ kurma çağrısı üzerine kafa yorarken, “ters etki” kelimesi defalarca aklıma geldi.”
“Aşırılıkçılıkla mücadele” amacıyla kurulan imamların yetiştirildiği herhangi bir enstitü, yaratılış fikri kendi başına harika olsa bile, ters etki yapma riskini taşıyacaktır.” diyen Helier, böyle bir durumda Müslüman topluluklarının, yetkililerin kendilerine yardım etmeye değil sosyal mühendislik yoluyla kendilerini etkilemeye çalıştıklarını hissedecekleri kanısında.
“Türkler kuşkusuz böyle bir Avrupalı imam eğitimine katılmak istemeyecekler”
Konunun AB otoritesi altında ele alınmasını olumlu bulan ancak bu projenin gerçekleşmesinin önünde ciddi engellerin olduğunu belirtenler de söz konusu. “Fransa Müslümanları Meclisi’nden” İslam uzmanı Bernard Godard, bu konudaki engelleri şöyle sıralıyor; Özellikle, Sünni İslam için dört hukuk okulunun varlığı: Malekite (esas olarak Mağrip kökenli Afrikalı Müslümanları ilgilendirir), Hanefi (Türk), Hanbeli (Körfez’den) ve Şaféite (Mısır ve Orta Doğu’nun bir bölümü). “Avrupa’da, Mağrip topluluklarının önünde ilk Müslüman topluluk Türklerdir. Her halükarda, Türkler kuşkusuz böyle bir Avrupalı imam eğitimine katılmak istemeyecekler” diyen Godard, son yıllarda Almanya’da kurulan eğitim enstitülerinin, Türk federasyonlarının ilgisini çekmediğini hatırlatıyor. “İmamlar halen Türkiye’de eğitim görüyor” diyen Godard’a göre böyle bir Avrupa projesinin önündeki en büyük engel, nihayetinde siyasi nitelikte olacak. Türklerin dışında özellikle Avrupa’daki güney ve Latin ülkelerinin de İslam için fon oluşturulmasından rahatsızlık duyabileceğini belirten Godard; “Bu proje, Fransa’da, ama belki de İtalya veya İspanya gibi diğer Latin ülkelerinde de kesinlikle tartışma yaratacaktır. Bazıları, Avrupa Birliği’nin Müslüman dini liderlerin eğitimini finanse ettiği için rahatsız olacaktır.” diyor.
Godard, ulusal bağlamlar ve Avrupa’da başta farklı diller olmak üzere var olan kültürel çeşitliliğin projeye engel teşkil edip etmediği hususunda ise şunları söylüyor: “ ’Uyum’ gerekli görünüyorsa, Birlik çapında eğitim için ‘ortak bir çerçeve’ oluşturulabilir. Sonuçta, sekülerleşme Avrupa’daki tüm ülkeler için aynıdır. Bu durumun projenin önündeki siyasi engeller kadar büyük bir engel olduğunu düşünmüyorum.”
Belçika’da son durum
Birlik çapında imam eğitimi oluşturmaya yönelik bu tartışmaların dışında üye devletler arasında kendi ülkesinde imam yetiştirmek amacıyla halihazırda proje geliştirenler de mevcut. İmamlığı devlet nezdinde bir meslek olarak tanıyan ve bazı imamların maaşını doğrudan karşılayan Belçika, imamları kendi ülkesinde yetiştirmek amacıyla girişimde bulunan Avrupa ülkelerinin başında geliyor.
BBC’ye göre Belçika hükümeti, başta Türk imamlar olmak üzere, yurt dışından gelen din görevlilerinin, toplumu olumsuz etkilediği görüşünde. Brüksel saldırıları sonrası oluşturulan Meclis Soruşturma Komisyonu, Suudi Arabistan destekli Brüksel’deki Ulu Cami’nin ülkede aşırı muhafazakar “Vahabi İslamı” anlayışının yayılmasına katkı sağladığını açıklamıştı. Belçika Devlet Güvenliği Kurumu’nun raporunda ise Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, “Türk rejiminin uzun kolu” olduğu iddia ediliyor. Raporda Diyanet’e bağlı imamların Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve AKP karşıtlarını, “devlet düşmanı” olarak göstererek, Belçika’daki Türk toplumu içinde kutuplaşma yarattığı belirtiliyor.
Belçika’nın imam eğitim programı neyi amaçlıyor?
Ülkede son olarak, İslami Eğitim ve Araştırma Akademisi (AFOR), KULeuven ve UCLouvain üniversiteleri ile ortaklaşa olarak, Adalet Bakanlığı’nın desteğiyle bir imam eğitimi programı açılacağını duyurmuştu. Bu haber, ülke içinde ve dışında çeşitli tartışmalara yol açmış, çeşitli medya organlarında, Belçika’nın Müslüman toplulukları “yabancı etkilerden korumak” ve başta Türkiye ve Fas olmak üzere Müslüman ülkelerden gelen din adamlarının önüne geçmek için böyle bir karar aldığı yönünde haberler yayınlanmıştı.
Bu haberlerin ardından İslam Temsil Kurumu(Executif) bir basın açıklaması yayınlayarak imam eğitimi projesinin doğrudan doğruya Belçika’daki Müslüman kuruluşlarının yönettiği bir proje olduğunu ifade etmiş, basında çıkan algıların ve spekülatif yorumların gerçeği yansıtmadığını söylemişti.
AFOR adına açıklama bu yönde olsa da projeyi destekleyen Federal Adalet Bakanlığı’nın Başkanı Koen Geens, konuyla ilgili olarak, bu tarz bir akademik eğitimin, 22 Mart 2016’da Brüksel’deki saldırılardan sonra meclis araştırma komisyonunun tavsiyelerinden biri olduğunu ifade etmiş, böylelikle yabancı ülkelerin etkisinin azalacağını umduklarını” söylemişti. “Herhangi bir dış etkiyi azaltmayı hedeflediklerini” söyleyen bakan, bu konuyla ilgili olarak Belçika’daki Müslüman örgütleri ile yakın işbirliği içinde olduklarını da ifade etmişti.
Belçika’daki camiler ve imamların mevcut durumu
Leuven Üniversitesi İlahiyat ve Din Bilimleri Fakültesi tarafından koordine edilen imam eğitimine Şubat ayında başlanması bekleniyordu. İlk aşamada 30 öğrencinin alınacağı eğitim programının, ilk iki yılında, hukuk, siyaset bilimi, din sosyolojisi, İslam felsefesi ve ahlakı, Orta Doğu ve Kuzey Afrika tarihi gibi derslerin yer aldığı ve Leuven Üniversitesi tarafından sağlanan “sosyal bilimler” eğitimi yer alıyor. Ardından dört yıl sürecek Kuran eğitiminin olduğu İslami İlimler bölümüne geçilmesi planlanıyor. Bu eğitimin içeriği AFOR’un belirlediği bir komite tarafından hazırlanacak. Eğitimini tamamlayan imamlar, Belçika devleti tarafından tanınan camilerde görevlendirilecek.
Belçika’da şuanda toplam 300’e yakın cami bulunurken bunların yalnızca 90 tanesi devlet tarafından tanınmış durumda. Belçika devleti, bu camilerde çalışan 85 imamın doğrudan maaşını ödüyor. Buna karşılık Belçika Diyanet Vakfı’na bağlı 73 camide hizmet veren imamlar – bu camilerin 37 tanesi tanınmış cami statüsünde olmasına rağmen- Belçika devletinden maaş almıyorlar. Camiler tanınmak için İslam Teslim Kurumu’na başvuruyor. İslam Temsil Kurumu, bürokratik işlemleri tamamlayıp başvuruyu Adalet Bakanlığı’na sunuyor. Yani İslam Temsil Kurumu(Executif) Adalet Bakanlığı ve camiler arasında bir tür resmi aracı konumunda. Öte yandan imamlar, İslam Temsil Kurumu tarafından belirleniyor. Adalet Bakanlığı yalnızca güvenlik açısından sorun teşkil edip etmediğini inceliyor.
Belçika Hükümeti imamların eğitimine ve görevlendirilmesine müdahale edebilir mi?
AFOR, bu eğitim programının sıfırdan dini yüksek öğrenim görmek isteyenler için düşünüldüğünü belirtiyor ve ekliyor: “Bu program dini yüksek öğrenim görmüş, ilahiyat veya dengi bir yüksek öğrenim programını tamamlayan ve hali hazırda din görevlisi olanları kapsamayacaktır. Bu durumda olanlar için AFOR yeterlilik akreditasyonu verebilecektir.”
İmamların eğitimi ve camilerde görevlendirilmesi konusunun, devletin kurumları ve üniversitelerin yetkisinde olmadığını özellikle vurgulan AFOR, bu hususların, Anayasa’daki dini özgürlükler ve kuvvetler ayrılığı ilkeleri çerçevesinde, halihazırda olduğu gibi halen Müslüman cemaatin yetkisinde olduğunu hatırlatıyor ve Belçika makamlarının doğrudan bu sürece müdahale edemeyeceğinin altını çiziyor.
Derlenen kaynaklar: