Vahşi Batı’nın kanun kaçaklarını titreten Afro-Amerikalı kovboy Bass Reeves

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Köle olarak doğan Bass Reeves, dört yıl boyunca Oklahoma’daki Kızılderili kabileleriyle birlikte yaşayıp kaçmadan önce Konfederasyon birlikleriyle birlikte savaştı. Daha sonra tüm Amerikan topraklarında en çok korkulan ABD Mareşallerinden biri haline geldi ve kanun kaçaklarını bile korkuttu.

Oklahoma’nın bir yerinde, kılık değiştirme ustası bir adam, hedefi olan meşhur bir at hırsızının sonunda aşağıdaki patikada ortaya çıkmasını umarak sabırla beklemektedir. Dört gün sonra haydut nihayet ortaya çıktı. Bunun üzerine kovboy çalılıkların arasından fırlayıp ona durmasını emreder. Çağrıyı dikkate almayan haydut silahını çeker, ancak silahını kullanamadan vurulur.

Doğrudan Sergio Leone’nin bir western filminden fırlamış gibi görünen bu sahne, aslında Batı’nın en sert kanun kaçaklarını bile titreten, Afro-Amerikan kovboy ve amansız ABD Mareşali Bass Reeves’in birçok macerasından biridir.

1838’de William S. Reeves’in malikanesinde köle olarak doğan Bass, 1846’da efendisinin Teksas’a taşınmasıyla birlikte onu takip etti. Amerikan İç Savaşı patlak verdiğinde, Bass’ın George Reeves’e eşlik etmesine karar verildi. Sahibinin yanında Konfederasyon birlikleriyle birlikte savaşacaktır.

Bass, George Reeves’e hizmet ederken alayının üyelerinin uykusundan yararlanarak karanlığın örtüsü altında Kızılderili topraklarına kaçtı. Günümüzde Oklahoma olarak bilinen bu bölge, bir zamanlar 1830 yılında anavatanlarından zorla çıkarılan ve Çeroki, Seminole, Krik, Çoktav ve Çikasav olmak üzere beş yerli Amerikan kabilesi tarafından yönetiliyordu.

Bu bölgede mahkemelerin yargı yetkisi sadece bölgedeki beş ana kabilenin üyelerini kapsıyor ve kaçak köleler ile diğer küçük suçluları kapsamıyor. Bu da Bass’ın adalet sistemi tarafından rahatsız edilmesini engelleyecek.

Kaçak, Kızılderili topraklarında kaldığı süre boyunca Seminole ve Creek kabilelerinin gelenek ve göreneklerini öğrendi ve hatta onların dillerini konuşmayı bile öğrendi. 1865 yılında köleliğin resmen kaldırılmasının ardından artık özgür bir adam olan Bass, Arkansas’a dönmeyi seçti ve orada evlenip bir aile kurdu.

On yıl sonra Bass, Mareşal James Fagan’ın bölgeyi istila eden çok sayıda suçluyu yakalaması için onu işe almasının ardından Kızılderili topraklarına geri döner.

Federal Yargıç Isaac C. Parker’ın yönetimi altındaki Fagan, Amerikan Batısı’ndaki büyüyen kaosu yatıştırmak için 200 polis memuru görevlendirdi. 120.000 kilometrekarelik bu vahşi topraklarda yaşayan sayısız katil hırsızı ve firariyi yakalamakla görevlendirilirler.

Pozisyon için aranan yerel atıcılar ve iz sürücüler arasında, işe alınan az sayıdaki Afrikalı-Amerikalıdan biri de Bass’tı. Atış yetenekleri, arazi bilgisi ve Hint dili bilgisi sayesinde bu zorluğun üstesinden gelebilecek doğru adam olduğunu kanıtlayacak. Biyografi yazarı Art T. Burton’a göre Reeves, polis şefi olarak sürdürdüğü verimli kariyeri boyunca 3.000’den fazla suçluyu tutukladı ve 14 kanun kaçağını öldürdü.

Mareşal, 32 yıllık hizmeti boyunca kendisini çoğu zaman kurgunun ötesinde durumların içinde buldu. Bass, hedeflerini yakalama girişimlerinde oldukça beceriklidir ve bunu başarmak için bazen kendini gizlemek ve bir karakteri canlandırmak zorunda kaldı.

Bir keresinde kaçak gibi davranıp hedeflerinin evine ulaşmadan önce yaklaşık 50 kilometre yürümüştü. Kapılarını çaldığında, suçlular, bundan habersiz, ona geceyi kendi evlerinde geçirmeyi teklif ederler. Bass kabul eder ve aile gün doğmadan önce kendini kelepçeli bulur. Ertesi gün onları kampına götürür.

Yolsuzluğa bulaşmamış, kendini adamış bir isim olan ABD Mareşali, aynı zamanda değişmez bir ahlaki yapıya da sahipti. Hatta karısının cinayetinden dolayı müebbet hapse mahkûm edilecek olan kendi oğlu Bennie’yi bile tutuklayacak kadar ileri gider. Amirine göre Bass, tutuklamanın sorumluluğunu üstlenmekte ısrarcı olmuş ve olabildiğince sakin bir şekilde “Bana celbi verin, ben hallederim.” demiş.

Bu amansız kanun adamı, Oklahoma’nın eyalet statüsü kazanmasıyla birlikte 1907’de görevden alındı. Çok acımasız bir haksızlık yapıldı ve Bass, bir Afro-Amerikalı olarak, ülkede yürürlükte olan yeni ayrımcı yasalar altında görevine devam edemedi ve ülkesine hizmet edemedi. Üç yıl sonra Bass, Bright hastalığından öldü, ancak efsanesi Vahşi Batı tarihinde kalıcı bir iz bırakacaktı.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir