“Bu Katar futbola ne katar?”

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Bildiğiniz üzere, bu sene Dünya Kupası Katar’da oynanacak ve bu büyük organizasyon tarihinde ilk kez kış aylarında düzenlenecek. Her yıl, okulların sınav dönemi olan Haziran ayının hemen başında başlatılan organizasyon, bu defa 20 Kasım tarihinde başlayacak ve 18 Aralık’ta oynanacak final müsabakasıyla birlikte sona erecek.

Tarihte Osmanlı Devleti’nin kaymakamlığını yapan ve tek kara sınırı Suudi Arabistan’la olan bu petrol ülkesinin en büyük sorunu, büyük bir bölümünün çölden oluşması ve yıl boyunca hava derecesinin çok yüksek olmasıdır.

Normal şartlarda, bir dünya kupasının şartların böylesinde zor olduğu bir ülkede yapılması imkansız gibi görünüyordu ancak bütün şartlara kapıyı sorunsuz bir şekilde açtıran yeşil banknotlar ön plana çıkınca, imkansız diye bir şey yokmuş şeklinde bir yorumda bulunmadan edemiyoruz.

Katar’da düzenlenecek dünya kupası ile ilgili söylenecek şok şey var mı bilmiyorum ancak çekinmeden, bu dünya kupasının hiç ama hiç heyecan vermediğini ve vermeyeceğini gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.

Zira eskiden dünya kupası demek, heyecan demekti. Türk Milli Takımı’nın dünya kupasına pek fazla katılamamış olması sebebiyle dünya kupaları Türkiye’dekilere 2002’de düzenlenen organizasyonun haricinde pek fazla heyecan katmamış olabilir ancak Belçika’nın olması gerektiği anlamda bir futbol ülkesi olması ve Belçika Milli Takımı’nın sayısız kez bu organizasyonlarda boy göstermiş olması sayesinde, Belçika’da dünya kupasının heyecanı her şekilde belli olurdu.

Açık söylemek gerekiyorsa, dünya kupasının bizim ailede yeri bir başkaydı. Nedeni ise, bizim eve ilk renkli televizyonun 1982 yılında İspanya’da düzenlenen dünya kupası sayesinde girmiş olmasıdır. Babamın futbola olan sevgisi ve o yıl düzenlenen dünya kupası nedeniyle elektrikli eşya satışı yapan mağazaların büyük promosyonları sayesinde evimize JVC marka renkli ve kumandalı bir televizyon girmişti. O televizyona karşı bizimkiler o kadar titizlerdi ki, yıllarca televizyon bozulmasın diye, elektrikli süpürge çalışırken, televizyonu önce kapatır sonra fişini çekerdik. Kısacası bizimkiler o yıllarda böyle bir inanışa sahiplerdi.

Bu kısa bilginin ardında dünya kupalarının yaşattıkları heyecanlı anlara bir göz atalım.

O meşhur 1982 Dünya Kupası sırasında henüz üç yaşında olmam vesilesiyle, bu organizasyonla ilgili en ufak bir anım yok. Tek bildiğim şey, JVC marka televizyonun eve girmiş olmasıydı. Fakat 1986 yılında, Meksika’da düzenlenen dünya kupasına gelince işin rengi değişmişti. Yaşımın yedi olması ve okulda futbola duyduğum sevgi sayesinde, televizyonda çıkan maçları kaçırmazdım. Öyle ki, o dünya kupasında hatırımda kalan iki büyük olay vardır. Birisi Türk Milli Takımı’na o dönemlerde iki kez sekiz gol atan İngiltere’ye o meşhur çalımları atan Maradona’nın o meşhur golü, diğeri ise Yarı Final’de Arjantin’e elendikten sonra üçüncülük maçında Fransa’ya kaybeden Belçika’nın turnuvada dördüncülükle ayrılmış olmasıdır.

Ama akıllarda kalan en önemli detay elbette Maradon’aydı. Gerçekten “Bir başkaydı” diyebileceğimiz ender futbolculardan birisiydi. Olağanüstü bir insandı. O organizasyonda dillere destan olan tek futbolcuydu belki de. Çocukların en çok sevgi duyduğu futbolcuydu aynı zamanda. Kendisine hayran olmamak imkansızdı. Onu o kadar sevmiştik ki, Arjantin’in şampiyon olmasına bir Arjantinli kadar olmasa da, yine de çok sevinmiştik. Ancak şunu da unutmamak lazım ki, o dünya kupasında Gerets’li ve Scifo’lu Belçika Milli Takımı da yabana atılacak bir takım değildi. Zaten Dünya Kupası’nı boşuna dördüncü bitirmemişti. Dördüncü bitirmesi sokaklarda vs fazlasıyla hissedilmişti o dönem.

Bu heyecanlı organizasyondan sonra 1990 yılında İtalya’da düzenlenen turnuva da aklımda güzel izler bırakmıştı. Dengesiz çıkışlarıyla ünlü Kolombiyalı kaleci Higuita, attığı goller sonrası sahanın kenarında dans eden Kamerunlu Roger Milla ve her zaman olduğu gibi çalımlarıyla ünlü Maradona. Gönülden destek vererek izlediğim tek futbolcu. Arjantı’nin finalde Almanya’ya kaybetmesi ise bana çok acı gelmişti.

1994 yılında ABD’de düzenlenen dünya kupası da biraz heyecan katmış olsa da aslında bu dünya kupasıyla birlikte işin renginin değiştiğini farketmeye başlamıştım. Turnuvanın bir futbol ülkesi olmayan ve o tarihe kadar futbolu kendi kuralları çerçevesinde oynayan ABD’de düzenlenmesi başta olmak üzere, maçların orada gündüz Avrupa’da ise gece vakti olması ve futbolun Amerikan futbolu stadyumlarında oynanması işin rengini biraz bozar gibi olmuştu. Az gollerin atıldığı turnuvada, futbolcular ve seyirciler havanın çok sıcak olmasından sürekli şikayetçi olduklarını medyadan okuyorduk. Bir futbol efsanesi olan Pele’nin ise bu turnuvadan hemen başında hiç starı olmayan ABD Milli Takımı’nı favori ilan etmesi ise aslında fiyasko gibi bir şeydi. Sanki yeşil banknotlar Pele’ye bu cümleyi zoraki kurdurmuş gibiydi.

Ancak yine de, bu dünya kupasından akıllarda kalan ilginç olaylar olmuştu. İtalya-İspanya maçına damga vuran kavgalar. Maradona’nın Yunanistan’a attığı gol sonrası yaptığı sevinç gösterisi. Yine aynı Maradona’nın doping yüzünden dünya kupasından men edilmesi. Kendi kalesine gol atan Kolombiyalı Escobar’ın ülkesine döndükten sonra öldürülmesi ve son olarak Roberto Baggio’nun final maçında Brezilya’ya karşı kaçırdığı penaltı sonrası yere diz üstü çöküp kalması gibi. O final maçını hiç unutamam çünkü maçı hastanede kaldığım için orada izlemiştim. Maç sonrası hıçkıra hıçkıra ağayan İtalyanları görmek bana çok acı vermişti.

Ardından 1998 yılında Fransa’da düzenlenen ve Fransa’nın kazandığı Dünya Kupası, 2022 yılında Kore ve Japonya’da düzenlenen ve Milli Takımımızın üçüncü bitirdiği Dünya Kupası ve 2006 Almanya’da düzenlenen, Zidane’nin Materrazi’ye vurduğu kafayla hafızalarda kalan dünya kupası derken geldik 2010 yılında Güney Afrika’da düzenlenen dünya kupasına.

Güney Afrika’da düzenlenen ve her maçta vuvuzela denen sinir bozucu aletlerin kullanıldığı bu dünya kupasıyla birlikte bu organizasyonlara olan sevgim ve heyecanım şiddetli bir şekilde azalmıştı. Zira apartheid sisteminin uzun yıllar işlendiği ve siyahilerin halen dışlanmaları ve sefalete terk edildikleri bir ülkede son derece lüks stadyumlarda oynatılan musabakalar sayesinde milyar dolarların döndüğü görmek beni isyanlara sürüklemişti. O dönemde bu duruma bir internet sitesi için “Dünya kupasında sadece futbol ve vuvuzela yok” başlığı altında yazdığım bir yazıda tepki göstererek, insanların köle gibi kullanılarak milyar dolarlara yaptırılan stadyumlarda zenginler maç izlerken, hemen yakınlarında gecekondu mahallelerinde yaşayan insanların nasıl sefalet içerisinde olduklarını ve nasıl açlıktan öldüklerine dikkat çekmiştim.

Açıkcası Güney Afrika’da düzenlenen bu turnuvadan sonra dünya kupalarına olan bakış açım baya değişmişti. Hakeza, 2012 yılında Brezilya’da düzenlenen dünya kupası da aslında Afrika’da düzenlenen turnuvadan farksızdı. Gece kondu mahallelerin hemen yakınlarında bulunan stadyumlarda milyon dolarları kazanan futbolcular, 90 dakika boyunca sahada, paralı insanlar tribünlerde seyirci, sponsorlar ve bahis şirketleri vs milyon dolarları kazanma peşindeler.

Sonra geldik 2018 yılında Rusya’da düzenlenen dünya kupasına. Şimdiki AB’nin meşhur düşmanı Rusya’ya. Organizasyonun düzenlendiği dönemde her şey gülüm balımdı ama şimdi malum. ABD “Düşman olacaksınız” dedi ve olay bitti. Artık ne Rus Milli Takımı ne de Rus takımları, hiçbir şekilde uluslararası turnuvalara katılamıyorlar. Zaten o dünya kupasıyla ilgili ne söyleyebiliriz ki? Yerel zenginliği olan gaz sayesinde ekonomisi son yıllarda müthiş şekilde yükseliş göstermiş bir ülke. Ayrıca Sovyetler Birliği döneminde çok sayıda spor dalında olduğu gibi futbolda da iyi bir konuma sahiplerdi. O yüzden çok fazla söylenecek söz yok.

Ve geldik 2022 yılına. Evet bildiğiniz üzere bu dünya kupası şu bizim petrol ülkesi Katar’da düzenlenecek. Öncelikle Katar Milli Takımı’na bir göz atalım. Yaklaşık iki buçuk milyon insanın yaşadığı ve 1971 yılında İngiltere’den bağımsızlığını kazanan Katar’ın bugüne kadar dünya kupalarının hiçbirine katılma hakkı elde edememiş. Ama ne hikmetse aynı Katar, 2019 yılında düzenlenen Asya Kupası’nın sahibi olmuş. Allah Allah ne isabet yani.

Yapılacak organizasyonla ilgili de aslında söylenmesi gereken birkaç ufak detay var aslında. Bir kere, bu organizasyon 2010 yılında FİFA tarafından yapılan oylamadan sonra kesinleştiğinde, büyük bir krize neden olmuştu çünkü çok sayıda futbol otoritesi bu olaya şaşıp kalmıştı. Bu tarihten tam üç yıl sonra Qatargate skandalı patlak vermişti. Bu skandal sonrası Katar Prensi Tamim ben Hamad Al Thani’nin oylamada yer alan çok sayıda insanı satın aldığı ve bu işin lobi çalışmasını dönemin UEFA Başkanı Michel Platini’nin gerçekleştirdiği iddia edilmişti ancak sahnenin arka kısmında güçlü insanların bulunması, olayın bir şekilde ört bas edilmesini sağlamıştır muhtemelen. Ancak ne kadar tuhaftır ki, 2007 yılında Panama Papers adında bir skandala daha ismi karışan Michel Platini, adı 2015 yılında bir skandala daha karışınca, UEFA başkanlığından istifa etmek zorunda kalmıştı. Qatargate skandalı örtbas edilmiş, Platini başka bir skandal yüzünden istifa etmiş fakat kimse Qatargate skandalının üzerinde gidememiş. Ne kadar da tuhaf.

Ayrıca büyük ölçüde çöl olan bu ülkede yapılan stadyumlarda ayda ortalama 300 euro için köle gibi çalıştırılan Asyalı’lardan söz eden hiç yok ne hikmetse. Eğer söylenenler doğruysa bu stadyumların yapımlarında binden fazla insan hayatını kaybetmiş. Ancak resmi kayıtlara geçen ölü sayısı sadece 37’de kalmış.

Şimdi soruyorum. Bütün bu yaşananlardan sonra bu turnuvanın futbola ne katkısı olabilir? Futbol müsabakaları bir şekilde oynanacak. Milyon dolarları kazanan futbolcular sahada ancak parayı düşünecekler. Zenginler oralara gidip maçlarını izleyecekler. Ardından sponsporlar, bahis şirkeleri vs derken milyar dolarlar havalarda uçuşacak. Bütün bunlardan Katar’ın elbette büyük kazancı olacak. Bir kere dünya kupasına ev sahipliği yapmak demek, tarihe kazınacak bir markaya sahip olmak demek. Bu sayede sponsorlar, yatırımcılar vs, bütün bunlardan ciddi anlaşmalar kolaylıkla sağlanabilecek.

Peki, futbol ne kazanacak? Ya da başka bir deyimle, bu Katar futbola ne katar? Ne mi katar? Kusura bakmayın ama bunu burada ifade etmeye terbiyem müsade etmiyor.

Cafer Yıldırımer

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.