Hamd âlemlerin Rabbi ALLAH (c.c.) içindir. Salât ve Selâm Peygamber efendimiz Hazret-i Muhammed Mustafa (s.a.v)’in âli’nin ve Ashâbının üzerine olsun inşaallah. Âmin.
Hazret-i Allah Celle Celâlühü Kur’an-ı Keriminde şöyle buyuruyor: “O çok merhametli Allah’ın (has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve cahil kimseler kendilerine laf attığı zaman (incitmeksizin) “selam” derler (geçerler).” (Furkan suresi, 63 âyet-i kerîme)
Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Kim, Allah Sübhânehû için bir derece (azıcık) tevâzu gösterirse, bu tevâzuu sebebiyle Allâhü Teâlâ, onun mertebesini bir derece yükseltir.” (Sünen-i İbn-i Mâce)
Muhterem Müslümanlar,
Cihan’a İslam, Hak ve Adaletle hükümeden Osmanlı Ecdadımızdan Fatih Sultan Mehmet Han, İstanbul’u Feth ederek Peygamber efendimizin müjdesine mazhar olmuştur. Büyük İslam ve Devlet-i Aliye’yi Osmaniye kumandanıdır. Devrinin en büyük âlimlerinden çok iyi eğitim görmüştür. Yedi yabancı dil bildiği söylenir. Âlim, şâir ve sanatkârları sık sık toplar ve onlarla sohbet etmekten çok hoşlanırdı. İlginç ve bilinmedik konular hakkında makaleler yazdırır ve bunları incelerdi. Hocalığını da yapmış olan Akşemseddin, Fatih Sultan Mehmed’in en çok değer verdigi âlimlerden biridir. Fatih Sultan Mehmed, gayet soğukkanlı ve cesurdu. Eşsiz bir komutan ve idareciydi. Yapacağı işlerle ilgili olarak en yakınlarına bile hiçbir şey söylemezdi.
Fatih Sultan Mehmed, okumayı çok severdi. Farsça ve Arapça’ya çevrilmiş olan felsefî eserler okurdu. Bilimsel sorunlarda, hangi din ve mezhebe mensup olursa olsun bilginleri korur onlara eserler yazdırırdı. Bilime büyük önem veren Fatih Sultan Mehmed, yabancı ülkelerdeki büyük bilginleri İstanbul’a getirtti. Nitekim astronomi bilgini Ali Kuşçu, kendi döneminde İstanbul’a geldi. Ünlü ressam Bellini’yi de İstanbul’a davet ederek kendi resmini yaptırdı.
20 yaşında Osmanlı padişahı olan Sultan İkinci Mehmed, 21 yaşında İstanbul’u fethedip Fatih unvanını almıştır. Sevgililer Sevgilisi Peygamber efendimiz Hazret-i Muhammed Mustafa Sallallâhu Aleyhi ve Sellem’in Hadis-i Şerifinde “O’nu (İstanbul’u) Feth eden Kumandan ne güzel kumandandır” müjdesine mazhar olmuş ve İstanbul’un fethini gerçekleştirerek büyük komutan olmayı başarmıştır. “Zaferin sırrı Hazret-i Peygamber efendimizin (s.a.v) izini Takip etmektir”. diyen Fatih Sultan Mehmet, aynı zamanda Peygamber aşığı bir zât idi. Peygamber efendimiz’e birçok şiir yazmıştır; en meşhur ise “İstemem” Şiiri’dir. “Sen kokmayan gülü neyleyim, Neyleyim sensiz baharı? Sen doğmayan günü neyleyim, Neyleyim sensiz ben dünyayı? Senin tenine değmeden gelen yağmuru istemem, meltemi istemem. Seni parlayacaksa parlasın yıldızlar, Sana yanmayan yıldızı semalarda istemem.” Fatih Sultan Mehmed, yüksek yeteneği ve dehasıyla dost ve düşmanlarına gücünü kabul ettirmiş bir Türk ve İslam hükümdarıydı. Ortaçağ’ı kapatıp, Yeniçağ’ı açan cihan hükümdarı Pâdişâhımız Fatih Sultan Mehmed Han hazretlerini vefâtının 540. Yılında anarak hatırlayarak ve örnek alarak Kişiliği ve Tevâzuu ile Rahmet, Saygı ve Hürmetle yâd edelim inşaallah.
Fatih Sultan Mehmed Han, 3 Mart 1432’de, Edirne’de doğdu. Babası Sultan İkinci Murad, annesi Humâ Hatun’dur. Fatih Sultan Mehmed, uzun boylu, dolgun yanaklı, kıvrık burunlu, adaleli ve kuvvetli bir yapıya sahipti.
Fâtih Sultan Mehmed Han çok merhametli ve müsâmahalı idi. İstanbul’a girdiği vakit ayaklarına kapanan Hıristiyan İstanbul halkını yerden kaldırmak âlicenaplığını gösteren cihan padişahı, şu sözlerle onları teselli etti: “Ayağa kalkınız, ben Sultan Mehmed Han, hepinize söylüyorum ki; şu andan itibaren artık hayatınız ve hürriyetiniz hususunda korkmayınız!”
İlme, sanata ve ilim adamlarına çok kıymet verirdi. Başına, dedesi Çelebi Mehmed Han gibi dânişmend (âlim ya da talebe) sarığı sarardı. Dânişmend sarığı, ilmiye sınıfı arasında kefeni temsil eder ve kefenlerini başları üstünde taşıdıkları manâsına gelirdi. Kendisini ilmiyeden kabul eder ve aslâ padişah kavuğu takmazdı. Aklî ve naklî ilimlerde söz sahibi olan âlimleri İstanbul’a topladı ve onların talebe yetiştirmesi için medreseler kurdu. Askerî fetihleri gibi, ilim adına açtığı harpte de bir âlimler ve sanatkârlar ordusu kurdu ve bu muhteşem orduya kendisi serdar oldu. Türkçe, Arapça, Farsça, Latince, Sırpça ve Rumca’ya bütün incelikleriyle vâkıf idi.
Saltanatı ile mağrur olmayıp gayet dindardı. Bu dünya nimetlerinin gelip geçici olduğunu hem ifade eder, hem de bu şuurla yaşardı. Bu hâlini, onun şu beytleri ne güzel ifade etmiştir:
Âhiret kesbeylemektir dâr-ı dünyâdan garaz,
Yoksa ey zâhid, nedir bildin mi ukbâdan garaz.
(Dünyadan maksat âhireti kazanmaktır. Ey takvâ sahibi, âhiretten maksat nedir, bildin mi?)
Mâl ü mülki terk edip gitsen gerektir âkıbet,
Pes nedir dünyâ için ey hâce, dünyâdan garaz.
(Mal ve mülkü bırakıp gideceksin sonunda. Öyleyse gelip geçici bu dünyalık için niye bu kadar uğraşıyorsun.)
Son olarak “Biz toprakları değil, gönülleri fethetmeye gidiyoruz” diyerek İstanbul’u Feth eden, Peygamber Efendimizin Hazret-i Muhammed Mustafa Sallallâhu Aleyhi ve Sellem’in övgüsüne mazhar olan, orta çağı kapatan ve yeni çağı açan Cihan Padişahımız, Dedemiz, Atamız, Sultânımız Fatih Sultan Muhammed Han Hazretlerini, 3 Mayis 1481, vefatının 540. Sene-i devriyesinde Yüce Allah’tan Celle Celâlühü Rahmet niyaz ederim inşaallah. Hazret-i Allah Celle Celâlühü Din-i İslâma hizmet eden Ecdâdımız Osmanlı’dan ve Atamız Fatih Sultan Muhammed Han hazretlerinden Râzı olsun inşaallah. Hayırlı Ramazanlar dilerim.
Vesselâm
Nihat Gülal
İmam-hatib