İnsan toplulukları için güvenlik, barınma, beslenme ve sağlık hayati önem taşıyan temel unsurların başında gelir. Beslenme,; iklim, çevre ve ekonomik şartlara bağlıdır. İnsan, hayatını devam ettirebilmesi için beslenmek zorundadır.
Türk kültüründe yemek bir ‘sanat’ olarak eski çağlardan günümüze kadar devam edip gelmiştir. Bilge Kağan’ın; “Aç milleti doyurdum çıplak milleti giydirdim.’’ sözü, milletin beslenme ihtiyacının karşılanmasını yöneticiler açısından bir görev olduğunu belirtirken diğer taraftan da hayatın sürdürülmesi için yemeğin gereğini vurgular.Atalarımızın temel beslenmesi proteinli yiyeceklere dayanmasının yanında karbonhidratlı besinleri de içermekteydi. Atalarımız beslenmeyi bir yemek kültürüne çevirmişlerdir. Yemeklerin yenme sırası, sofra düzeni, yemek şölenleri, et pay hakları gibi pekçok ritüel, Türk yemek kültürünün öğelerindendir. Yemek konusunda dünyaca Türk, Fransız ve Çin mutfakları meşhurdur.
Dede Korkut Hikâyelerinde, beyler toy verir, ‘’attan aygır, deveden buğra, koyundan koç kırdırılır’’ , toplu yemekler yenirdi. Üretimin kesilmemesi için erkek hayvan kesilirdi. Keza erkeç eti de sevilerek tüketilirdi. Toylarda ‘’yahni’’ yemeği tercih edilirdi. Etin hangi tarafından kimin yiyebileceği belliydi. Toplu yemeklerin isimleri şunlardı, düğün yemeği (küdenke aş), sünnet yemeği (sünnet aşı), ad, san alma yemeği (ad aşı), doğum yemeği (togum aşı), arkadaş yemeği (koldaş aşı), ölü yemeği (yoğ/yuğ aşı)…
Uçsuz bucaksız Türkistan bozkırlarında keşik, yılkı ve sürü sayıya gelmeyecek çoğunluğa sahipti. Hayvan varlığının gücü, eti, sütü, derisi ve yünü yararlanılan unsurlarıydı.
Hayvansal besinlerle beraber doğal ve tarımı yapılan yiyeceklerin de yetiştirilip tüketildiği bilinmektedir. Buğday, değişik işlemlerden geçirilerek farklı besinler hazırlanırdı. Nimet olarak bilinen ekmeğin kutsal bir özelliği vardı. Halen ekmek kırığının yerden alınıp öpülerek başa götürülmesi ve ayak değmeyecek bir yere bırakılması bu yüzdendir. Buğday, arpa, darı, burçak, susam ve pirinç tarımı yapılıyordu. Divanü Lugat-it Türk’te buğday kelimesi geçmektedir. Batı Türkleri buğdaya, ‘’aşlık’’ yarma ve bulgura ‘’yarmaş’’ demekteydi. Buğday unundan yufka (yuğa, yupka) ekmeği, yarmaşı kavurarak kavurmaç (kavurga), etle pişirirek keşkek yaparlardı. Keşkek, bir toy yemeğiydi.
Yazının başlığını özellikle Emirdağ Buğdayı olarak yazdım. Çünkü salnamelerde Emirdağ buğdayı Anadolu’nun en birinci mahsüllerindenbiri olarak tanımlanmaktadır. Emirdağ, “Buğdayı Anadolu’nun en birinci mahsulâtından olub ayrı dâneleri sarı ve ufak dâneli Beyaz ve Topuz nâmlarıyla iki nev‟i olarak develerle Bursa‟ya naklederler. Pek makbuldür” denilmektedir. Emirdağ buğdayı makbul bir ürün olduğu için benzerlerine göre daha yüksek fiyattan alıcı bulduğu belirtilmektedir. Günümüzde de yöre semt pazarlarında Emirdağ buğdayından yapılan bulgur alıcı bulmaktadır. Emirdağ bulguru adıyla satılan bu ürünün yemeği çok sevilmektedir.
Emirdağ halkının hayvancılık ve tarıma dayanan ekonomik yapısı çeşitlenmeden önce hayatın akışı bu iki meslek üzerinden anlamlandırılıyordu. Koç katımı, döl zamanı, yayla zamanı, kırkım günü, süt sağımı, yaylak, güzlek, kışlak…hayvancılıkla ilgili zaman tarifleriydi. Tarımla ilgili de; ekim-dikim zamanı, çapalama, harman zamanı, bulgur gecesi, bağ-bostan bozma… gibi kelimeler kullanılırdı.
Emirdağ buğdayından bulgurun hazırlanması yoğun emek ve imeceyle yapılırdı. Buğdayın yıkanıp seçilmesi, kaynatılması, sokularda dövülerek kapçağının ayrılması, el değirmeninde çekilmesi, iriliğine göre sınıflandırılması… türkülerle oyunlarla topluca uygulanırdı.
Bulgur gecesinde kızların söylediği iki türkü dörtlüğünü yazıma alıyorum:
“Oynadık oynadık geri oturduk
Üç kile bulguru ne tez bitirdik
Ufacık kızların uykusu gelmiş
Işığınan evlerine götürdük
Evimizin önü bulgur sokusu
Geçti m’ola yâr babayın öfkesi
Sana diyom sana ey nazlı yârim
Bana giydirdiler ölü soykası”
Emirdağ buğdayının iki özel adı beyaz ve topuz, halk tarafından halen üretimekte midir? Atalık tohum olarak mevcut mudur? Tarım ve Orman Bakanlığıın ilgili araştırma merkezlerinin mevcut ürünleri arasında söz konusu buğdayların var mıdır? Emirdağ Ziraat Odasının bu konuda bilgi ve araştırması bulunmakta mıdır? Gönlümüz Emirdağ’a mahsus bu iki ürünün kaybolup gitmesine razı değildir.