“Kur’ân-ı Kerîm okumanın fazîleti”

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Hamd âlemlerin Rabbi ALLAH (c.c.) içindir. Salât ve Selâm Peygamber efendimiz Hazret-i Muhammed Mustafa (s.a.v)’in âli’nin ve ashâbinin üzerine olsun inşaallah. Amin.

Muhterem Müslümanlar,

1441 Ramazân-ı Şerif ayımızın sonu biz Ümmet-i Muhammed için Kurtuluş Günlerindeyiz insaallah. Bizleri Rahmet, Mağfiret ve Kutuluş ayına ulaştıran ve faziletinden istifade ettiren ve bizlere sıhhat, âfiyet veren Rabbimiz Hazret-i Allah’a (c.c.) nice hamdü senâlar ve vermiş olduğu nimetlerine nice şükürler olsun insaallah. “Oruç tut, sıhhat bul” diyen Fahri Kâinât efendimiz Hazret-i Muhammed Mustafa Sallallâhu Aleyhi ve Sellem efendimize nice Salâtü Selâmlar olsun insaallah. Şu son günleri her zamanki Ramazân günlerinden daha dolu şekilde geçirelim niyeti ile Kur’ân-ı Kerîm okumanın fazileti, Kur’ân-ı Kerîmin kalplere tesiri ve Kur’an-ı kerimde Tilâvet secdeleri ile ilgili bilgileri verelim insaallah.

Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Kim Kur’ân-ı Kerîm’i gençlik çağında öğrenirse, Kur’ân-ı Kerîm onun etine ve kanına karışır. Kim de Kur’ân-ı Kerîm’i yaşlılık hâlinde ve öğrenmesi zorlaştığı halde terk etmeyip öğrenirse onun için iki ecir vardır.” (Beyhakî)

Fâtır Sûresi’nin 29. âyet-i celîlesinde -meâlen- şöyle buyurulmuştur: “Muhakkak o kimseler ki Allâh’ın kitabını dâimâ okurlar ve namazı dosdoğru kılarlar ve bizim kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden gizli ve açık infâkta (harcamada) bulunurlar. İşte onlar hiç zevâl bulmayacak, kesâda uğramayacak bir kazanç umarlar.”

Peygamberimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) buyurdular:

“…Allâh’ın evlerinden (mescidlerden) birinde toplanıp, Allâh’ın kitabını okuyup aralarında onu birbirlerine anlatan topluluğu, melekler kuşatırlar. Onların üzerlerine sekînet (huzur) iner ve rahmet onları kaplar. Allâhü Teâlâ, indindeki (melek)lerine onları anar.”

“Ümmetimin en fazîletli ibâdeti, Kur’ân okumaktır.”

“Kim Allâh’ın kitabından (Kur’ân-ı Kerîm’den) bir âyet dinlerse onun için kat kat sevap yazılır. Kim de bir âyet okursa kıyâmet günü onun için nur olur.”

Diğer bir hadîs-i şerîfte, Resûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.): “Rutûbet isâbet eden demir nasıl pas tutuyorsa (günâha bulaşan) kalpler de pas tutar” buyurdular. Ashâb-ı Kirâm: “Yâ Resûlallâh (paslanan) kalplerin cilâsı nedir?” diye sordular. “Ölümü çok anmak ve Kur’ân-ı Kerîm’i okumaktır.” buyurdular.

Akıllı kişi ibâdete, zikre ve Kur’ân-ı Kerîm okumaya devam etmelidir, çünkü kişi nasıl yaşarsa o hâl üzere ölür. Nitekim anlatıldığına göre; ömrünü Mevlâ’dan gafletle geçirmiş biri, geçimini haşhaş satarak sağlarmış. Ölmek üzere iken kendisine “Lâ ilâhe illallâh” demesi telkîn edildikçe “Bir demeti bir para” diye cevap veriyormuş. Onun için bazı evliyâ, talebelerine bu kıssayı anlatır ve: “Kelime-i şehâdeti çokça söyleyiniz ki o söz üzere ölesiniz. Nitekim bu adam, hayatı boyunca söylediği kelimelerle ölmüştür.” derlerdi. Hâsılı, kişi hayatta ne ile çok meşgûl olmuşsa o hâl üzere ölür, öldüğü hâl ile de diriltilir.

Kur’ân-ı Kerîm’in kalplere tesiri

Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Muhakkak Allâhü Teâlâ, Kur’ân-ı Kerîm(’i okuyup onunla amel etmeleri) sebebiyle bazı kavimleri yükseltir, bazılarını da (Kur’ân’la amel etmediklerinden dolayı) alçaltır.” (Sahîh-i Müslim)

Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Mekke-i Mükerreme’de, geceleri evinde namaz kılardı. Bir gece müşriklerin ileri gelenlerinden Ebû Cehil, Ebû Süfyan bin Harb ve Ahnes bin Şerîk birbirlerinden habersiz olarak Resûlullâh’ın (s.a.v.), Kur’ân-ı Kerîm okumasını dinlemeye gelmişlerdi. Her biri bir yere oturmuşlardı. O gece Resûlullâh’ı dinleyerek sabahladılar. Şafak sökünce de dağıldılar. Ancak yolda karşılaştılar ve birbirlerini ayıpladılar. “Kimse bir daha gelmesin. Câhillerimizden biri bizi görür de kalbinde bir fitne uyandırırız.” diyerek aralarında sözleştiler. Sonra ayrıldılar.

İkinci gece birbirlerinden habersiz olarak yine geldiler. Kur’ân-ı Kerîm’i dinleyip ayrılırken yolda yine karşılaşıp birbirlerini kınadılar ve artık bir daha gelmeyeceklerine dair birbirlerine yine söz verdiler.

Üçüncü gece olunca, dayanamayıp yine geldiler, sabah olunca yolda karşılaştıklarında yine birbirlerine: “Bir daha gitmeyeceğimize dair bir antlaşma yapmadıkça bu sıkıntıdan kurtulamayız.” dediler. Bir daha oraya dönmeyeceklerine dair söz verdiler ve ayrıldılar.

Sabah olunca Ahnes bin Şerîk asâsını aldı ve önce Ebû Süfyân’ın evine gitti. Sonra da, Ebû Cehil’in evine gitti ve ona: “Ey Ebu’l-Hakem, Muhammed’den işittiklerin hakkında fikrin nedir?” diye sordu. Ebû Cehil:

“Biz ve Abdimenâfoğulları şerefte yarıştık; onlar yedirdiler, biz de yedirdik, içirdiler, biz de içirdik, verdiler, verdik. Ama tam yarış atları gibi başa baş hale gelmiştik ki, ‘Bizden, kendisine gökten vahiy gelen bir peygamber var.’ deyiverdiler. Biz bunda onlara nasıl yetişeceğiz? Allâh’a yemin ederim ki asla ona îman etmeyeceğiz ve asla onu tasdik etmeyeceğiz.” dedi.

Bunun üzerine Allâhü Teâlâ, İsrâ Sûresi’nin 47 ve 48. âyet-i kerîmelerini inzâl buyurdu (meâlen): “Biz pek iyi biliriz, seni dinleyecekleri zaman, onların neyi dinleyeceklerini. Onlar, o zaman bir gürûhturlar, o zaman, o zâlimler derler ki: ‘Başka değil, büyülenmiş bir kimseye tâbi oluyorsunuz.’ Bak senin için nasıl misaller îrad ettiler, artık onlar sapıtmış oldular, artık onlar doğru bir yola (gitmeye) güç yetiremezler.”

Kur’ân-ı Kerîm’deki tilâvet secdeleri

Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Kur’ân-ı Kerîm’i okuyup onu ezberleyen, helâl kıldığı şeyleri helâl kabul eden, haram kıldıklarını da haram kabul eden kimseyi Allâhü Teâlâ, cennete koyar. Âilesinden (günahları sebebiyle) -hepsi cehennemi hak etmiş- on kişi hakkında şefâatini de kabul eder.” (Sünen-i Tirmizî)

Kur’ân-ı Kerîm’de, tilâvet secdesi bulunan âyetlerin kenarında ‘secde’ ibâresi yazılıdır. Kur’ân-ı Kerîm okuyan kimsenin, bu âyeti okuduğu zaman secde etmesi vâcip olur. Bu kimse, kıbleye döner, tilâvet secdesi yapmaya niyet eder ve ellerini kaldırmadan “Allâhü Ekber” diye tekbir alarak secdeye varır.

Secdede 3 kere “Sübhâne rabbiye’l-a‘lâ” dedikten sonra tekrar “Allâhü Ekber” diye tekbir alarak kalkar. Ayağa kalkarken de “Semi‘nâ ve eta‘nâ ğufrâneke Rabbenâ ve ileyke’l-masîr” der. Secde âyetini işiten kimsenin de secde etmesi lazım gelir.

Bu vesileyle Rahmet, Mağfiret, Bereket ve kurtuluş ayımız Ramazân-ı Şerifimizi tebrik ederiz. İdrâk etmekte olduğumuz bu Ramazân-ı Şerifimiz bizleri şu sıkıntılı ve hastalıklı günlerden çıkmaya, selâmetimize ve ferahlamamıza vesile olur inşallah. Allâhü Teâlâ cümlemize Ehl-i Sünnet îtikâdı üzere ruhumuzu teslîm etmeyi nasib eylesin, âmîn. Hayırlı ve Bereketli Ramazanlar ve Cumalar dileriz. Âmin.

Vesselâm

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.