Rahmân ve Rahîm olan Yüce ALLAH’in (c.c.) adıyla…
Hamd âlemlerin Rabbi ALLAH (c.c.) içindir. Salât ve Selâm Peygamber efendimiz Hazret-i Muhammed Mustafa (s.a.v)’in âli’nin ve ashâbinin üzerine olsun inşaallah. Amin.
Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Karada ve denizde mal, ancak zekâtın verilmemesi sebebiyle helâk olur.” (Suyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr)
Muhterem Müslümanlar,
1441 Ramazân-ı Şerif ayımızın ortası olan Mağfiret Günlerindeyiz insaallah. Bizleri Rahmet, Mağfiret ve Kutuluş ayına ulaştıran ve faziletinden isitfade ettiren Rabbimiz Hazret-i Allah’a (c.c.) nice hamdü senâlar olsun insaallah. “Oruç tut, sıhhat bul” diyen Fahri Kâinât efendimiz Hazret-i Muhammed Mustafa Sallallâhu Aleyhi ve Sellem efendimize nice Salâtü Selâmlar olsun insaallah. “Mallarınızı zekat ile koruyun, hastalarınızı sadaka ile tedavi edin, Belâ dalgalarını dua ile karşılayın.” Hadis-i şerifiyle her Ramazanda olduğu gibi bu Ramazan-ı şeriftede Din-i celil-i Islâmın 5 şartından biri olan ve farz olan Zekât ve Zekâta dair meselelerden bahsedelim insaallah.
Zekât, senelik mâlî bir ibâdettir. Cenâb-ı Hakk’ın rızâsı için, zengin (nisâba mâlik) Müslümanların her sene mallarından kırkta birini; Kur’ân-ı Kerîm’de bildirilen sekiz sınıftan birine vermelerinden ibârettir.
Zekâtın farz olmasının şartı: Bâliğ (ergen), akıllı, hür olan ve borcu bulunmayan Müslüman’ın, aslî ihtiyâcından fazla olarak üzerinden bir yıl geçen nisab miktarı mala sahip olmasıdır. Nisab miktarı malda, ayrıca nemâ (hakîkaten veya takdiren üreme, çoğalma) da şarttır. Altın ve gümüş, hakikaten çoğalmasa da nisab miktarı olunca zekâtları verilir.
Nisab: Zekâtın vâcip olması için dînin koyduğu bir ölçüdür. Kişinin aslî ihtiyacından ve borcundan başka 20 miskâl (80.18 gram) altın veya bunun değerinde para ve ticâret malına sâhip olmasıdır. Aslî ihtiyaç; ev ve ev için lüzumlu eşya, elbiseler, âletler, kitaplar, binek (at veya araba) ve erzaktır. Paranın her 40 liradan bir lirası zekât olarak verilir. Canlı hayvanların zekâtı: Koyunda kırkta bir; devede, beş devede bir koyun; sığırda otuzda bir danadır. Madenler de zekâta tâbidir.
Öşür, arâzî mahsûllerinin zekâtıdır ve çıkan mahsûlden onda birini vermektir. Şâyet arâzî, suya para verilerek sulanıyorsa yirmide biri verilir. Arâzî mahsulleri; buğday, arpa, pirinç, darı (mısır), soğan, patates, fındık, çay, karpuz, salatalık, patlıcan, yonca, zeytin, susam, bal, kudret helvası, şeker kamışı ve meyveler gibi mahsûllerdir. Türkiye’de arâzîler tapulu ve sahipli olduğu için Türkiye arâzîsi öşür arâzîsidir. Zirâatle uğraşan Müslümanların öşürlerini mutlaka vermeleri lâzımdır.
Zekâtın verileceği yerler Tevbe Sûresi’nin 60. âyet-i kerîmesinde açıklanmıştır: (Nisâba sâhip olmayan) fakirler, (hiçbir şeyi bulunmayan) miskinler, zekât toplama memûrları, müellefe-i kulûb, kölelikten kurtulacak kimseler, (borcuna karşılık malı olmayan) borçlular, fî sebîlillâh (Allah yolundakiler), (harçlıksız) yolda kalmışlar.
Zekât bu sekiz yerden herhangi birine verilebilir. Ancak verilmesi en fazîletli yer, hiçbir şeyi olmayan miskinler ve Allah yolundakilerdir.
Zekâta dâir meseleler
Allâhü Teâlâ şöyle buyurdu (meâlen): “Hani kim var Allâh’a gönül hoşluğu ile bir ödünç arz edecek (verecek) ki Allah ona (bu ödüncün) birçok katlarını veriversin. Allah (kiminin rızkını) daraltır, (kimininkini) genişletir. Siz (hepiniz) ancak ona döndürü(lüp götürü)leceksiniz.” (Bakara Sûresi, âyet 245)
Zekât, zimmete (şahsa) değil, malın bizzat kendisine taalluk eder. Binâenaleyh bir mal, zekâtının verilmesi farz olduktan sonra; helâk olsa zekâtı düşer, fakat istihlâk edilirse (yani sahibi tarafından harcanırsa) meselâ; başkasına bağışlansa veya onunla oturulacak bir ev alınsa zekâtı düşmez, bunu ödemek lâzım gelir.
Bir kimsenin nisab miktarından (80.18 gram altın veya bunun değerinde para ve ticaret malından) fazla bir malı olduğu hâlde bir miktar da borcu bulunsa bakılır: Eğer borcu bu maldan çıkarıldıktan sonra nisabtan noksan olmamak üzere bir şey kalırsa yalnız bu kalan şeyin zekâtı lâzım gelir. Fakat nisab miktarından daha az bir şey kalırsa bundan zekât lâzım gelmez.
Bir kimse bir fakirdeki alacağını o fakire tamamen bağışlasa, zekâta niyet etmiş olsun olmasın, bu alacağının zekâtını vermiş olur. Fakat bu alacağının bir kısmını, mesela yüz liradan elli lirasını zekâtına sayarak bu fakire bağışlasa yalnız bu bağışlanan elli liranın zekâtı verilmiş olur. Alacağı diğer elli liranın zekâtı verilmiş olmaz. Aynı şekilde bir kimse, bir fakirdeki alacağını kendi elindeki bir malın zekâtı için o fakire bağışlasa bununla o malın zekâtını vermiş olamaz.
Bir kimse, fakir olan borçlusunu borcundan kurtarmak, kendisi de elindeki malların zekâtını kısmen olsun ödemek isterse borçlusuna, borcu miktarı bir nakdi (parayı) zekât olarak verir. Borçlusu da bununla o borcunu bu kimseye öder.
Bir kimsenin aslî ihtiyaçlarından başka nisap miktârı nâmî (yani vasfında çoğalma olan) bir malı bulunduğu gibi o kadar da borcu bulunsa kendisine zekât lâzım gelmez. Fakat bu borç kendisine bağışlansa bu târihten itibaren bir sene geçince bu nisab miktârının zekâtı îcâb eder.
Zekât borcu olan kimse ölünce bu borcun ödenmesini vasiyet etmemiş ise terikesinden alınmaz. Artık malı, vârislerine intikâl etmiş olur. Vârislerden ehil olanlar, isterlerse bu borcu kendi hisselerinden bağışlayabilirler.
Bu vesileyle Rahmet, Mağfiret, Bereket ve kurtuluş ayımız Ramazân-ı Şerifimizi tebrik ederiz. İdrâk etmekte olduğumuz bu Ramazân-ı Şerifimiz bizleri şu sıkıntılı ve hastalıklı günlerden çıkmaya, selâmetimize ve ferahlamamıza vesile olur inşallah. Hazret-i Allah (c.c.) bizleri hakkıyla Zekâtını veren kullarından eylesin inşaallah. Allah (c.c.) bizlerden razı ve memnun olsun inşaallah. Hayırlı ve Bereketli Ramazanlar dileriz. Âmin.
Vesselâm.