“Romen Leyla, iki çocuğu ve öğrenci andı hikayesi”

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Leyla hanım bir Romen kızı. Edirne’de askerlik görevi yapan Ahmet çarşı iznine çıkmış küçük mütevazi bir dükkanda çalışan Leyla hanımdan tıraş mazemeleri alırken gözden gönüle şimşekler çakmıştı. Romen kızı o kadar güzelki. Ahmet’in hayalinde; beraber nöbette, yemekhanede beraber yemekte, iştimada yanıbaşında mangada Leyla var, her anında. Mırıldanır türkü oldu dilinde… Leyla da Leyla…
*
Uyku girmez gözüme
Haftaya çıkacağım izine
Ne hoş baktın yüzüme
Leyla’m inme indi dizime.
*
Leyla ile Ahmet çarşı iznini iple çeker oldular, Leyla sık sık kışlaya Ahmet’i ziyarete gelir oldu.

Teskere zamanına hayli zaman var lakin sayılı gün gelip çattı. Son bulan askerliğin akabinde gavilleşmişlerdi. Anadolu köyüne Romen Leyla’yı gelin götürdü Ahmet.

Oğlumuz sevmiş gönüller bir olunca, bize düğün yapıp yuva kurmak düşer diyen aile kimdir necidir silsile sormadan kabullendiler taze aşıkların birlikteliklerini, kız tarafı ile irtibat kurup yuvayı kurdular.

Ahmet ile Leyla yakışmışlardı birbirlerine, dillerde dolaşıyor Romen kızının güzelliği.

1 Aya yakın bir evlilik, akşam üzeri traktörü ile evine dönmekte olan Ahmet, uçurumdan aşağı yuvarlanarak ahirete irtihal etmişti.

Toplandı ahali cenaze defni için.
*
Leyla …

Nazara geldik kem gözlere Ahmedim,
Yavrun karnımda müjdesin verecektim,
Doyamadım sana, ne tez göç ettin,
Nazara geldik kem gözlere Ahmedim.
*
Ahmet’in Anesi…

Bir aylık taze kuzularım,
Birde torun ciğerimden sızılarım,
Adını dağa taşa ünler yazarım,
Yavrusunu göremeyen Ahmedim.
*
Ahmet’in babası

Yeni aldım traktörü almaz olsaydım,
Yalnız bırakıp eve gelmez olsaydım,
Leyla kızım,torun muştunu duymasaydım,
Yitirdim yiğidim uçtu Ahmedim.
*
Haftalar, aylar su gibi akar Ahmet’in yası yürekler dağlar. Doğumu yaklaşan yaslar içindeki Leyla televizyonda haber izlerken abisinin trafik kazasına kurban gittiğinin resmini görür, ajanslara düştüğünü işitir, olduğu yere yığılır.

Kayın ana, kayın ata ayıktırıp Edirne’ye abisinin cenazesine götürürler taze Leyla’yı.

Yolculuk ve üzüntü üstüne üzüntü ağır gelir Leyla’ya… Edirne Devlet hastanesinde erken doğum. Dünyaya gelir Leyla’nın isim verdiği küçük Ahmet.

Leyla’nın aklına girer annesi babası, kocasının olmadığı bir yuvaya dönmemesini kazırlar Leyla’nın beynine.

Ahmet’in annesi, babası torunu bırakmaya hiç razı gelmezler. Karakolluk olurlar bu kadar acının düğüm düğüm olduğu günlerde.

Karar; kanunlar, malum Anne nerde ise bebek ordadır.
*
Babaanne…

Ahmedim ne sana ne yavruna doydum,
Kader böyle imiş nice çileler gördüm,
Leyla kızım anasın,sanada hak verdim,
Küçük Ahmedim kaderin güzel olsun.
*
Çile nasıl olursa olsun Hakk’ın çizdiği istikamette hayat devam ediyor.

Leylan’ın çalıştığı, Ahmet ile ilk göz göze geldiği dükkanın sahibi kürt Memonun (Mehmet)in eşi Zeliha hanımda vefaat etmişti.

Dükkanı hiç gözü görmeyen eşinin yası ile yanıp kavrulan Memo’nun oldukça mutevazi evinin zili hüzünlü hüzünlü çalmakta. Zil bile kendisine dokunan parmakların hissini üzüntüsünü çıkardığı ses  tonunda hissetirmekte idi.

Kapıyı açan kürt Mehmet, “Hoş geldiniz Leyla hanım başınız sağolsun eşinizi kaybetmişsiniz, gelecektim malum bizimkini de kaybettik.”

“Evet Mehmet bey sağ olun, sizinde başınız sağ olsun Zeliha ablayı kaybetmişsiniz, kader. ‘Allah sevdiklerini çabuk alırmış.’ derler, kadere boynumuz kıldan incedir.”

“Mehmet bey, baba ocağıma geri döndüm Ahmet’imden bir yetimle bir başıma kaldım, size tekrar dükkanınızda iş varsa iş istemek ve acınızı paylaşmak için geldim.”

“İş ne kelime Leyla hanım, noter huzurunda dükkanı yetim dediğin yavruna bağışlar müsade edersen seni ailenden bu mütevazi küçük eve ışığım olmak üzre isterim, yavruna yavrum derim.”

Leyla hanımın eli ayağı titremiş, ne diyeceğini bilemiş, eski patronu çalıştığı günlerde bir defa bile yan gözle bakmamış, ama bu günkü teklifine kalbi duracak kadar şaşkın bir şekilde baba ocağına geri dönmüştü.

Leyla’nın annesi “Kızım bebeğin ağlıyor, nerde kaldın çocuğu emzir. Rengin falan iyice atmış ne oldu sana böyle..?”

“Yok bişey, anlatırım sonra anne..!”

Kızının solgun benzinin sebebini merak eden anne. Leyla’yı konuşturmak için bir hayli dil döker…

Leyla; İş istemek için eski patrona gitmiştim ..!

Anne; “Eee…”

Leyla; “Anne onun da eşi vefaat etmiş.”

Anne; “Evet biliyorum babanla baş sağlığına gitmiştik… Senin eşin vefaat ettiğinde oda eşi Zeliha ile bize baş sağlığına gelmişti..! İyi adam… Eee …?”

Leyla;  İş yerime, evime ışık ol dedi açık açık bana. Beklemediğim bir teklif karşısında şaşırıp kaldım. “Yavruna yavrum der dükkanı yavruna resmi olarak devrederim.” dedi…

Anne; “Kızım iyi adam geçmişini biliyoruz mahallenin esnafı..!”

Leyla; “Anneeee kaç yaşında adam. Hem Ahmedimin yılı bilem dolmadı ben nasıl düşünürüm evliliği.”

Anne; “Hadi git yat biraz kendine gel, ölenle ölünmüyor, yaşa bakma tanıdık bildik adam, hem bak küçük Ahmet’e dükkanı bağışlıyormuş kendini düşünmüyorsan torunumu düşün…”

Leyla dükkanın yakın yanından geçmiyor yaşadığı şokla eski patronu olan yeni talibini görmek bile istemiyordu.

Kürt Memo mahallenin en yaşlısına durumu izah eder, ciddiyetini göstermek için nikahtan bile evvel dükkanı Leyla’nın öksüzüne noterde bağışlama vadini yeniler.

Elçiye zeval olmaz diyen mahallenin ihtiyarı eşi ile beraber Leyla’ların kapı ziline çökerler…

Hoş beşten sonra ziyaretin sebebini uyğun bir dille aile büyüklerine ileten ihtiyarlar hayırlı dua’larla ayrılırlar.

Bir aydan fazla Leyla’nın annesi Leyla’nın gönlünü etmek için dil döker, nihayet etrafında baskısı üzre Leyla evet der.

Kürt Mehmet ile Romen Leyla evleneli 1 yılı geçmiş. Küçük Ahmet yürüyor. Yaş farkına rağmen haline muti yavrusunun geleceği hatrına katlanıyor Leyla gelin.

Başı dönüyor istifra ediyor; “Aman Allah’ım yoksa ben…?”

Dr.; “Gözünüz aydın Leyla hanım anne oluyorsunuz…”

Yeter ki, yaşa, neler gelir başa…

Zaman su olup akar, doğumlar ne ki? Yetişir, olgunlaşır. Genç olur ölür, yaşlanır ölür, hiç yaşamamış gibi olur insan oğlu.

Sağ kulağına ezan sol kulağına kamet okuyarak ismini Hasan diye vermişti kürt Memo Leyla’sının ikinci bebesi yavrularına.

Haftalar aylar hatta yıllar tez geçiyor… Kürt Memo iki yavruyu bir birinden ayırmıyor, birine ne alırsa diğerinede onu alıyor ikiz gibi giydiyor Ahmet ile Hasan’ı.

Ahmet ilk okul 5te 12 yaşında  Hasan ise 3. sınıfta. Mahallede top oynuyorlar, mahalle arkadaşlarıyla.

Çocukluk, sen atın ben atım siz yendiniz biz yendik derken bir kavga bir gürültü..! Çoculardan bir tanesi; “Ahmet ile Hasan öz kadeş değil… Öz kardeş değil duyun duyuuuuuun..!” Avazının çıktığı kadar bağırmaya başlar…

Büyüklerin dedikodusu küçüklerin kavgasında ilan olurmuş.
Ahmet ile Hasan göz yaşları ile eve dönerler ve anne babaya durumu anlatırlar.

Anne baba, her nekadar kaçamak cevaplar verselerde gerçeği anlatmak zorunda kalırlar.

Çocuklar artık anadan bir babadan ayrı kardeş olduklarını öğrenmişlerdi…

Her sabah seve seve okudukları öğrenci andını okurlarken artık iki kardeşin biri Türk diğeri Kürt babadan olma küçükler. Okul dönüşü tv’den haberlerde öğrenci andının tartışma konusu olduğunu sık sık işitir oldular..!

Tv’lerdeki bu andımız tartışması yemek yedikleri sofrada Ahmet ile Hasan kardeşlerinde tartışma konusu oldu. O’ona, O’ ona…

Kardeşler kaşık çatal atışmaya başladılar… “Ben kürtçe okuyacağım çünkü babam Kürt.”

“Ben türkce okuyacağım çünkü babam Türk.”

Anne babanın evde olmaması çocukların sofradaki andımız savaşı, çatalların havada uçuşması birinin gözünün çıkmasına birinin yüzünde ağır tahribat oluşmasına yol açar. Komşuların çığlıklara yetişmesiyle yavrular hastanede açarlarlar gözlerini lakin biri iki gözünü açarken birisi artık dünyayı, olup bitenleri tek göz ile seyretmek zorunda kalır.

Farklı farklı kökten öğrenciler ile aynı okulda okuyalım her sabah bir birimizi üzerek kendimizi sınıf arkadaşımızdan hatta sıra arkadaşımızdan üstün görelim. Bir beşerin sözünü Allah’ü tealânın sözünden üstün tutarak milletleri, dahada ileri giderek bir anneden ama ayrı ayrı babadan olma kardeşleri karşı karşıya getirelim öylemi ?

Ne kadar yanlış bir tutum. Tabii ki, her milletin belli meziyetleri üstünlükleri başarıları vardır ve olacaktır, lakin iki de bir ayrımcılık yaparak yüksek sesle bunu söyleyerek karşı milletlere topluluklara bunu söyleme zemini hazırlamanın bir anlamı yok.

“Evet bende bir Türküm  gurur duyyorum.” fakat diğer masa arkadaşlarımızada aynı varanda beraber yaşadığımız Laz, Çerkez, aşağıdaki gibi antlar ile her sabah ders öncesi çağrışımlarla zemin hazırlamayalım.

Buyurun beraber ayet, hadis ve beşer sözü andımız ile ayrıştırıp  ayrılık yaratmak ne denli bir çağrışım yapıyor tatbik edelim kabullenmek kolay mı..?

Bunu en iyi gurbetçiler anlar, çünkü kabüllensekte kabullenmesekte farklı millerler ile evlilikler malum, neyse burası uzun hikaye birde bunu yazmaya başlarsak bir ansiklopedi olur. Şükürler olsun Avrupa okullarında buna benzer dayatmacı, her sabah mecburi bir beşer sözü öğrenci andı içme töreni yok. Ki, olsaydı azınlık olan gurbetci öğrenciler ne kadar ezik yetişirlerdi.

Birçok etnik kökten Anadolu evladı ile bir araya gelip Türkiye Cumhuriyetini kurup bizlere miras bırakan ecdadın ruhunu bu tür çağrışımlar ile sızlatmayalım Allah hakkı için.

Yukarda Ayet, hadis’ten söz edip devam etmemiştik …

Hadis-i Şerif ; Allah bütün insanları Hz Âdem (as)’den yaratmıştır. O halde hiç kimse, milliyet, renk, dil ve benzeri beşeri yaratılışla ilgili farklılıklar sebebiyle diğerinden daha üstün değildir.

Üstünlük ; Allah’ın değerlendirmesine bağlıdır. Allah ise bu değerlendirmeyi yapmış ve şöyle buyurmuştur:

“Allah katında sizin en üstününüz en takvalı (Allah’a karşı en saygılı) olanınızdır.” (Hucurat, 49/13)

👍Lazım, doğruyum, çalışkanım. Yasam, küçüklerimi korumak,
büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.
Ülküm yükselmek, ileri gitmektir.
Varlığım Laz varlığına armağan olsun.
Ey bu günümüzü sağlayan, Ulu Atatürk: açtığın yolda,
kurduğun ülküde, gösterdiğin amaçta hiç durmadan yürüyeceğime ant içerim.
Ne mutlu Lazım diyene.

👍Kürdüm, doğruyum, çalışkanım. Yasam, küçüklerimi korumak,
büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.
Ülküm yükselmek, ileri gitmektir.
Varlığım Kürt varlığına armağan olsun.
Ey bu günümüzü sağlayan, Ulu Atatürk: açtığın yolda,
kurduğun ülküde, gösterdiğin amaçta hiç durmadan yürüyeceğime ant içerim.
Ne mutlu Kürdüm diyene.

👍Arnavutum, doğruyum, çalışkanım. Yasam, küçüklerimi korumak,
büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.
Ülküm yükselmek, ileri gitmektir.
Varlığım Arnavut varlığına armağan olsun.
Ey bu günümüzü sağlayan, Ulu Atatürk: açtığın yolda,
kurduğun ülküde, gösterdiğin amaçta hiç durmadan yürüyeceğime ant içerim.
Ne mutlu Arnavutum diyene.

👍Çingeneyim, doğruyum, çalışkanım. Yasam, küçüklerimi korumak,
büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.
Ülküm yükselmek, ileri gitmektir.
Varlığım Çingene varlığına armağan olsun.
Ey bu günümüzü sağlayan, Ulu Atatürk: açtığın yolda,
kurduğun ülküde, gösterdiğin amaçta hiç durmadan yürüyeceğime ant içerim.
Ne mutlu Çingeneyim diyene.

👍Türküm, doğruyum, çalışkanım. Yasam, küçüklerimi korumak,
büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.
Ülküm yükselmek, ileri gitmektir.
Varlığım Türk varlığına armağan olsun.
Ey bu günümüzü sağlayan, Ulu Atatürk: açtığın yolda,
kurduğun ülküde, gösterdiğin amaçta hiç durmadan yürüyeceğime ant içerim.
Ne mutlu Türküm diyene.

Bu denli çağrışımların ayrılıklara zemin hazırlayabileceğini tahmin edenler o günlerde böyle bir öğrenci andı hazırlayarak küçük yaşta taze beyinlere üstünlük empoze edilip gelecek yıllardaki çatışmaları öngörmüşlerdir. Oysa vatan bayrak ortak noktamız. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının ortak noktaları belli iken bu gibi söylemlere izin verilerek niye masa arkadaşı öğrencilerde, komşu Laz’da Kürt’te fikir ikircikliliği yaratılır ki?

Her ülke bu ve benzeri öğrenci antları okutarak aynı okulda, iş yerinde, toplu taşıma araçlarında, hastanelerde, bakım evleri vesair yerlerde farklı topluluklardan bulunan öğrencilerin olduğu çatı altlarında nasıl uyum sağlanır, savaşlara nasıl dur denilir. Oysa sende, bende,biz hepimiz insanız insanca yaklaşımlarla dünyada, dünya insanlarının ortak noktarını sloğanlaştıran zeminler hazırlanmalı ortak noktamız gök kubeyi delmemeli, denizleri, havayı kirletmemeli, insan isek insana kıymamalı.
*
İnsanım belli haklarım var,
Farklı milletlerden arkadaşlarım var,
Üstünlük taslamanın ne anlamı var,
Biz çocuğuz bizi ayrıştırmayın.
*
Daraltmayın dünyayı ırkcılıkla,
Gülüp oynayalım safca, çocukca,
Mutluyum hoş hayal kurdukca,
Biz çocuğuz bizi ayrıştırmayın.
*
Büyüğümü sayarım eğitimime göre,
Severim farketmez ülke yada yöre,
Bizi bizden ayıran cahil töre,
Biz çocuğuz bizi ayrıştırmayın.
*
Beraber çektik Bayrağımızı göndere,
Bozalım oyunları düşmeyelim dile,
Bitmez düşmanda çoktur hile,
Biz çocuğuz bizi ayrıştırmayın.
*
Gül dalında güzeldir,ben Ülkemde,
Gezdim dünyayı ne varsa nasibimde,
Yer yüzü insanın geçinelim insanca,
Biz çocuğuz bizi ayrıştırmayın.
*
Bu vatan bizim göz dikenin gözünü,
Bizi ayırmak isteyenin kahpe yüzünü,
Tıkarız boğazına kem sözlünün sözünü,
Biz çocuğuz bizi ayrıştırmayın.
*
Hain ellerin emellerine olamam yem,
Bayrağımla ezanımla bıraktı dedem,
Hazır askerim gösterin çephem,
Biz çocuğuz bizi ayrıştırmayın.
*
Irkım Milletim zikir olamaz dilimde,
Ayrıştırmayın der yüce dinimde,
Hem fikir olmasanızda kalemimde,
Biz çocuğuz bizi ayrıştırmayın.
*
Silah çekene tebessüm et, gül ver,
“Yılanı deliğinden çıkartır tatlı diller”,
Düz olsun taşsız dikensiz olsun yollar,
Biz çocuğuz bizi ayrıştırmayın.
*
Bizi bilen bilir hakikatın ilanına ne hacet,
Okut tarihim dünya’ya,öğrensin adalet,
Senlik benlik ile kazanılmaz cennet,
Biz çocuğuz bizi ayrıştırmayın.
*
Ekmeğini yediğim ülkeyi  tepemem,
Abdil’im takva harici insanı yeremem,
Ben beni Yaratan’dan iyisini bilemem,
Biz çocuğuz bizi ayrıştırmayın.

Abdil Göktekin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.