Hocalı Katliamı’nın gerçekleştiği 1992 yılından bu yana, birçok farklı platformlarda konuyla ilgili tepkilerin dile getirildiğine veyahut getirilmeye çalışıldığına şahit olmaktayız.
Hocalı konusunda duyarlı olan samimi gazeteciler sayesinde de, birçok farklı platformlarda ve farklı ülkelerde bu konuda sarfedilen emeklerden haberdar olduk.
Ancak, yıllardır bu konuda verilen bütün çabalar sonrası, akıllara gelen bazı soru işaretleri olmuyor değil. Mesela birinci soru; “Bugüne kadar yapılanlar bir işe yaradı mı?” olabilir. Öyle ya. Bunca emekten sonra ne kadar yol katedilmiş diyerek geriye doğru bakmak önemlidir. Öyle yapılmadığı takdirde, belirlenmesi gereken güzergah konusunda fikir edinmek mümkün olmaz. İkincisi ise; “Hocalı konusunda ne kadar samimiyiz?” sorusudur ki, bu soru üzerinde özellikle durulması gerekiyor. Ciddi bir analiz yaparak, belki cevapları bulmak mümkün olabilir.
Öncelikle Hocalı’da neler yaşanmıştı?
25 ile 26 Şubat 1992 tarihlerinde, Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Dağlık Karabağ bölgesinde yer alan Hocalı kasabasında yaşayan Azeri siviller, Ermenistan’a bağlı kuvvetlerin saldırılarına uğramıştı. Başını şimdiki Ermenistan Cumhurbaşkanı olan Serj Sarkisyan’ın çektiği birlikler, bir gecede 106’sı kadın, 83’ü çocuk olmak üzere 613 Azerbaycanlı’yı katletmişti.
Katledilenlerin yanı sıra 487 kişi ağır yaralanmış, bin 275 kişi ise rehin alınmış ancak bunlardan 150’si kaybolmuştur. Fakat işin vahim yanı, öldürülen Azerbaycanlıların cenazeleri incelendiğinde, birçoğunun yakıldığı, gözlerinin oyulduğu, başlarının kesildiği görülmüş, hamile kadınlarla küçük yaştaki çocukların da bu katliamdan nasiplerini aldıkları tespit edilmiştir.
Tüm dünyanın gözü önünde yapılan bu katliamlar sonrası, o bölgede katliamı başarıyla işleyen Ermeni çeteleri, Dağlık Karabağ’ı işgal ederek, de facto bir devlet kurdular ancak Ermenistan’ın haricinde, hiçbir ülke ve uluslararası kuruluş tarafından tanınmıyor.
Asırlardır hakimiyet kurduğu bir bölgeyi tekrar ele geçirme için çaba sarfeden Azerbaycan, o bölgede işlenen katliamların soykırım olarak tanınması için haklı olarak başlattığı mücadeleyi yıllardır savunmaktadır.
“Hocalı Katliamı”nı duyurmak adına neler yapıldı?
Bu yüzden yıllardır, Azerbaycan ve Türkiye başta olmak üzere birçok Avrupa ülkelerinde ve ABD’nin farklı eyaletlerinde, yürüyüş, miting ve toplantılar düzenleyerek, Hocalı’nın katliamdan ziyade soykırım olduğuna dikkat çekmeye çalıştışlar. Aynı şekilde Avrupa Komisyonu’nda ve Avrupa Komisyonu’na bağlı kurumlarda, konuya önem vermek üzere çok sayıda toplantılar düzenlendi.
Brüksel’de uzun yıllar, yürüyüşler, mitingler ve toplantılar organize edildi. Yürüyüşler ve mitingler çoğu zaman, yüz kişiyi geçmedi. Her yürüyüşe, mitinge ve toplantılara aynı yüzler katıldı. Her defasında aynı ifadeler aktarıldı. Fakat her geçen yılın ardından, bu etkinliklere desteğin azaldığı görüldü. Oysa öyle mi olmalıydı? Tam aksine, karşılık gelmediği sürece, destek artmalıydı. Artmıyorsa, bir yerlerde bir sorun var demektir.
Belçika’da Azeri vatandaş sayısının çok fazla olmadığı kesin. Ancak bu dava, Azeriler’den ziyade, yıllardır sözde Ermeni Soykırımı ile mücadele gösteren Türklerin de, hatta diğer Orta Asya Türklerinin de davası olmalıydı. Peki, öyle oldu mu? Hayır… Sebep? Belli değil.
Mutlaka sebepleri çoktur ancak bu sıkıntının bu davayı savunanların işi samimiyetle yapmadıklarından mı yoksa işi bilmediklerinden mi kaynaklandığı tartışmaya açık bir konu.
Boş duvarlar arasında “Hocalı, Hocalı” diye bağırmakla bir çözüme varılmayacağı kesin. Bu işlerde ancak diplomasi ile bir yerlere varılabilir. En azında o şekilde ses çıkartır. Tıpkı Ermenilerin yaptıkları gibi. Bir avuç Ermeni vatandaşı, Belçika’nın dört bir yanına anıt diktirdi. Bu anıtları, boş duvarlar arasında bağırarak değil, diplomatik ilişkiler sayesinde yaptırdılar.
Elinde gaz gibi önemli bir zenginliğe sahip olan Azerbaycan yönetimi, bu işi, gittiği yerlerde çırtlak sesiyle “Diaspora, diaspora” demekten başka bir şey diyemeyenlerin eline vereceğine, işin ehline verse, ciddi işler başarabilir.
Soykırım mı? Peki tanıyanlar kimler?
Daha çok “Katliam” diyerek tanımladığımız olay, Azerbaycan’a göre “Soykırım”. Soykırım olup olmadığına, mahkemelerce karar vermek zor olsa bile, ülkelerin tanıması, her şeyin üstesinden gelir. Şayet ülkeler, “Soykırım” dedi mi, iş biter.
Fakat, Hocalı’yı soykırım olarak tanıyan ülke sayısı, ne yazık ki, iki elin parmaklarını geçmiyor. Azerbaycan’ın yanı sıra, “Soykırım” diyen ülkeler, Meksika, Pakistan, Kolombiya, Çek Cumhuriyeti, Bosna-Hersek, Peru, Honduras ve Sudan’dan oluşuyor. Bu ülkelerin yanı sıra, İslam İşbirliği Teşkilatı Parlamenterler Birliği de “Soykırım” dedi.
Bu listeye bakıldığında çok ilginç detaylar göze çarpıyor. Birincisi, bu listede Türkiye’nin yer almaması. İkincisi başka bir Türki cumhuriyetinin bulunmaması. Üçüncüsü ise, bir Arap ülkesinin de bulunmaması.
Listede, toplamda sadece üç tane Müslüman ülkesi var. Birincisi beğenmediğimiz Pakistan, ikincisi yüzde ellisi Müslüman olan Bosna-Hersek ve üçüncüsü ise yıllardır terör olaylarıyla mücadele eden Afrika ülkesi Sudan.
Ortaya çıkan bu tabloyu izlerken, “Nerede İslam Birliği” ve “Nerede Türk Birliği” demekten edemiyoruz.
Hocalı konusunda ne kadar samimi olup olunmadığı ortada. Diplomasi alanında bir şeyler ciddi şekilde yapılmadığı sürece, hergün mintingler, yürüyüşler ve toplantılar yapılsa neye yarar?
Cafer Yıldırımer