Kudüs’ten çıkmak kolay fakat oraya geri dönmek zordur. Hz Musa bunca yaşanan olaydan sonra kaçıp gittiği topraklardan büyük bir özlemle geri dönmek üzere yola koyulmuştu. Yol deyince aklınıza sıla yolu geldiğini görür gibiyim. Özlem derin bir duygu bulanıklığı, gam ve keder. Bizim için durum böyle, güzel vatanımız Türkiye ve oradaki yakınlarımız aklımıza geldiği zaman içimizden geçenler neredeyse aynı fakat Hz Musa aynı duyguları nasıl yaşamıştı? Allah cc O’na nasıl bir sekinet vermişti bilemiyoruz. Ttek bildiğimiz, bu derin hasretin O’nu Mısır2a doğru sevk etmiş olduğuydu lakin tek neden özlem değil içinden gelen bir duygunun geri dönmesi gerektiğini hissettirmesiydi.
Yollar elbet yürüyene dayanamaz. Hz Musa ve hanımı yollara koyulmuşlardı çaresiz. Hanımı da hamileydi üstelik. Bir vakte kadar yol almaya devam ettiler ve akşam karanlığı çökmeye başladı. Yıldızlar parlamaya başlamalaydı fakat tek bir yıldız bile görünmüyor ve yollarını bulmalarına yardımcı olacak emmareler ortada yoktu. Bunca sorun varken birde doğum başlamış dertler katmerlenmişti. Kurtubi, 11/171
Hava karanlık ve soğuk, el yordamı doğum yapmak üzere olan hanımıyla ilgilenmekte olan kutlu peygamber bir yandan dogacak bebeğinin soğuktan donmaması için derin düşüncelere dalmış diğer yandan bir ateş yakabilir miyim derdiyle etrafına bakınıyor ve bir umut ışığı arıyordu.
Derken Allah cc mübarek peygamberine bir umut ışığı gösterdi ve peygamberinin kalbinde bir sekinet halk etti.
Kuran-ı Kerimde; Hani o bir ateş görmüştü de, ailesine; “Yerinizde durun, benim gözüme bir ateş ilişti, belki size bir kor getiririm, yahut ateşin yanında bir yol gösterici bulurum” demişti. Taha 10 Elmalılı Hamdi yazır
Hz Musa hemen yola koyulmuştu ve ilerledikce ışığın dahada parlak hal aldığını görüyor yaklaştıkca heyecanı artıyordu. İyice yaklaştığında ışığın yemyeşil bir ağaçtan geldini görmüştü. Ağacın dalları arasından parlayan bu nur ve ısısı ne ağaca nede yapraklarına hiçbir zarar vermiyordu. Yaprakların sıklığı ise nurun parlaklığına bir engel teşkil etmiyordu.
Bu ışığı kim yakmıştı acaba? Nereden geliyordu bu nur?
Bir insan bu ışığı yakmış olamazdı, bambaşka birşeydi bu. Dahada yaklaşmıştı ağaca.
– “Ey Musa…” Diye bir ses duydu. İrkildi ve olduğu yerde kalakaldı.
Bu ses bir insan sesi olamazdı zira sadece kulaklarıyla duymuyor tüm zerreleriyle bu sesi işitiyordu.
İlahi ses devam etti.
– “Ben alemlerin Rabbi olan Allahım.” Kasas 30 Hiç şüphen olmasınki ben senin Rabbinim. Taha 12
Alemlerin sahibi olan yüce mevlam onunla konuşmuş ve sesin sahibi belli olmuştu ve ilk emir verilmişti.
– “Ayakkabılarını çıkar. Çünkü sen mukaddes Tuva Vadisi’ndesin.”
Bu emir üzerine Hz Musa derhal ayakkabılarını çıkardı. Gözleri, ağaçtan gelen ve ateş gibi ısıtan nurdaydı.
– Ben seni Peygamber olarak seçtim. Şimdi sana vahyedeceklerimi dinle. Hiç şüphe etmeki ben Allahım, benden başka hiçbir İlah yoktur. Öyleyse bana ibadet et, beni hatırlamak için namaz kıl. Hiç şüphe etme ki kıyamet gelecektir. Her şahsa çalıştığının karşılığı verilsin diye ben onu olabildiğince gizli tutuyorum. O halde kıyamete inanmayan ve nefsinin arzularına uyanlar, seni kıyameti tasdik etmekten alıkoymasınlar, yoksa helak olursun. Taha 11-16
Evet bugünkü yazımızı Hz Musa’ya verilen ilk emirlerle sonlandıralım ve bu vesileyle gelecek yazımıza kadar bu ayeti tefekkürle geçirelim. Tek olan Rabbimize güvenerek ve ondan başkasından medet ummadan günlerimizi geçirmeye çalışalım inşaallah. Birgün biz layık olursak o topraklar bize gülümseyecek ve kapılarını bize kendiliğinden açarak bizleri kucaklayacaktır inşaallah.