(AA) – İstanbul Üniversitesi (İÜ) Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Nükleer Tıp Uzmanı Prof. Dr. Levent Kabasakal, akıllı molekül tedavisi uyguladıkları prostat kanserli son evredeki 43 hastanın sonuçlarının oldukça yüz güldürücü olduğunu belirterek, “Tedavinin, bu hastaların yaşam kalitesi ve yaşam sürelerini oldukça uzattığı görülmektedir. Bu tedavi tüm nöroendokrin tümörlü hastalarla, karaciğer ve ileri evre prostat kanserli hastalara uygulanabilir.” dedi.
Kabasakal, AA muhabirine yaptığı açıklamada, akıllı moleküllerin, vücuda girdikten sonra kanser hücrelerini tanıyıp bulabilecek şekilde tasarlanmış küçük moleküller olduğunu aktardı.
Her bir akıllı molekülün belli bir kanser türü için geliştirildiğini ve hastaya damar yoluyla verildiğini anlatan Kabasakal, kan dolaşımıyla kanser hücrelerini bularak yapışan molekülün, kanserli hücrenin içerisine girdiğini söyledi.
Prof. Dr. Kabasakal, “Bu nedenle bu moleküller ‘sihirli mermi’ veya ‘akıllı bomba’ olarak da isimlendirilir. Esasında kanser tedavisinde bir model olarak değerlendirilir. Çünkü sadece kanserli dokuya etkisi vardır. Yan etkileri ‘yok’ denecek kadar azdır.” ifadelerini kullandı.
Tedavinin oldukça kolay uygulandığını ve sonraki dönemde hastanın çevresinden uzaklaşmasının gerekmediğine işaret eden Kabasakal, şöyle devam etti:
“Bu tedavinin hastaya hiçbir yan etkisi ve zararı yoktur. Bu moleküller, laboratuvarda ‘Lu-177’ denilen radyoaktif bir maddeyle işaretlenerek atom tedavisi uygulamak için kullanılır. Ancak bu ilaç ticari olarak satılmaz ve uygulanan hastanedeki laboratuvarda üretilir. Türkiye’de ilk kez 2009’da ekibimle beraber kurduğum laboratuvarda üretilmiş ve kullanılmıştır. Merkezimiz, dünyada bunu kullanabilen 6. merkez olmuştur. Tedaviyi 2014’te, prostat kanserinde aynı laboratuvarda uygulayan 2. merkez olduk. Daha önce bu tedaviyi almak için yurtdışına giden hastalar, ülkemizde uygulanmaya başladıktan sonra dışarıya gitmek zorunda kalmamışlar, bu sayede ülkemize önemli bir döviz tasarrufu sağlanmıştır. Günümüzde yurtdışından çok sayıda hasta ülkemize bu tedaviyi almak için gelmektedir.”
“Tedavinin, yaşam kalitesi ve süresini oldukça uzattığı görülmektedir”
Prof. Dr. Levent Kabasakal, akıllı moleküllerle atom tedavisinin yaklaşık 15 yıldan beri kullanıldığını, kullanılan kanser türünün de her geçen yıl arttığını dile getirerek, “Kliniğimizde bin 700’den fazla tedavi uygulaması yapılmıştır.” dedi.
İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Nükleer Tıp Uzmanı Prof. Dr. Levent Kabasakal, tedaviye ilişkin şu bilgileri verdi:
“Bizim, 225 nöroendokrin tümörlü hastada 5 yıldır takip ettiğimiz hasta sonuçları, 2016’da Avrupa kongresinde sunulmuş ve en iyi bildiriler bölümünde değerlendirilmiştir. Bu sonuçlara göre tedavi alan hastalarda ortalama ilerleme hızı yaklaşık olarak 4,5 yıl olarak bulunmuştur. Diğer ilaçlarla bu süre yaklaşık 1 yıldır. Hastaların 5 yıllık takibinde önemli bir yan etkiye maruz kalmadığı ortaya çıkmıştır. Diğer yandan prostat kanserli son evredeki 43 hastanın sonuçları oldukça yüz güldürücü çıkmıştır. Tedavinin, bu hastaların yaşam kalitesi ve yaşam sürelerini oldukça uzattığı görülmektedir. Bu tedavi tüm nöroendokrin tümörlü hastalarla, karaciğer ve ileri evre prostat kanserli hastalara uygulanabilir. Tedavi öncesi bir film çekerek tedaviden yarar görüp görmeyeceğine bakılmalıdır. Eğer yarar görebileceği ortaya çıkarsa bu tedavi uygulanabilir.”
“Etkinliği kanıtlanmış, standart bir tedavi”
Kabasakal, uygulamanın belirgin bir yan etkisinin olmadığını vurgulayarak, tedavi sonrası nadiren birkaç gün süren bulantı görülebileceğini, bunun dışında hastanın normal yaşantısını sürdürebileceğini belirtti.
Tedavi sırasında ilacın damardan yarım saat içerisinde verildiğini anlatan Kabasakal, “Lu-177 ile atom tedavisi, nöroendokrin tümörler için etkinliği kanıtlanmış ve standart bir tedavi yöntemi haline gelmiştir. ABD ve Avrupa Birliği de ruhsat almıştır. Nöroendokrin tümörlerde neredeyse tedavi edici özelliği olan tek ilaçtır.” diye konuştu.
Prof. Dr. Kabasakal, nöroendokrin tümörlerin en sık olarak pankreas ve mide-bağırsak sisteminden köken alan nadir görülen bir kanser türü olduğunu ancak bu kanserlerin sıklığının son 10 yılda diğer kanserlerden 5 kat daha fazla artış gösterdiğini ifade ederek, “Bu nedenle hastalık, nadir olsa bile önemli bir klinik sorundur. Hastaların genellikle hazımsızlık, mide yanması ve hafif ishal gibi çok belirgin olmayan şikayetleri olur. Hastalık çok yavaş ilerlediği için genellikle gözden kaçar. Eğer tesadüfen teşhis edilmemiş ise genellikle ilk teşhis edildiğinde hastalık ileri safhada yakalanır. Bu durumda da hastalığın tedavisi için fazla bir seçenek kalmamıştır. Hastalığın bilinen tek tedavisi cerrahi tedavidir. Eğer ameliyat edilemez ise hasta için seçenekler fazla değildir.” şeklinde konuştu.