Türk Özel Sektör Derneği Tösed’in düzenlediği AB-Türkiye ilişkilerinde son durum başlıklı etkinliğin konuşmacı olarak onur konuğu Türkiye Cumhuriyeti AB Daimi Temsilcisi Büyükelçi Faruk Kaymakçı oldu.
Tösed üyelerinin katıldığı etkinlik BECI (Brüksel Ticaret ve Sanayi Odası) salonunda yapıldı. Sunum öncesi 31 Mayıs Perşembe günü Şırnak’ta meydana gelen helikopter kazasında hayatını kaybeden şehit askerlerimiz için 1 dakikalık saygı duruşunda bulunuldu.
Tösed Başkanı Yaşar Tümbaş Büyükelçi Kaymakcı’nın sunumu öncesi yaptığı hoşgeldiniz konuşmasında öncelikle bu buluşmaya katılarak destek veren başta TC Brüksel Başkonsolosu Dilşad Kırbaşlı Karaoglu ve TC Anvers Başkonsolosu Metin Ergin ve tüm katılımcılara teşekkür etti.
Başkan Tümbaş konuşmasında TÖSED’in yeni iki üyesi Aylin Diriöz ve Mustafa Ünal Ağaaçbekler’i takdim etti.
gundem.be
Başkan Tümbaş konuşmasını şöyle sürdürdü:
“TÖSED kurulduğu günden beri AB-Türkiye ilişkilerine önem vermiş bir dernektir. Tüzüğümüzde bu amaç söyle ifade edilmiştir; ‘’Türkiye’nin Avrupa Birliğine üyelik sürecini güçlendirecek olumlu çabalara destek vermek amacıyla faaliyetlerde bulunmak’’ ve ‘’Grup üyelerini Avrupa’nın seçkin iş, kültür ve siyaset insanları ile bir araya getirerek aralarında anlayış ve gönül köprüleri kuracak, sosyal ve mesleki çevrelerini geliştirecek ortam ve imkânlar yaratmak.”
Söyle eski yıllara bir göz atarsak derneğimiz her yıl yetkili kişi ve şahsiyetleri davet ederek bu konuyu işlemiş ve destek vermiştir. İlk toplantımızın onur konuğu ve konuşmacısı 1998 yılında zamanın AB Daimi Temsilcisi Büyükelçi Nihat Akyol olmuştu. 1999 yılında AB-Türkiye Masası Müdür Yardımcısı Peter Tempel, sonra AB, Genişlemeden Sorumlu Genel Müdürü Michael Leigh, ve AB Genel Sekreteri, Büyükelçi Volkan Vural, AP Yeşiller Partisi Milletvekili Heidi Rühle, ve Eski Devlet Bakanı Ayfer Feray, daha sonra yine AB Türkiye Masası Direktörü Jean-Christophe Filori, geçen yıl AB-Genişlemeden Sorumlu Komiserliği Türkiye Masası Müdür Yardımcısı Patrick Paquet, ve Belçika Federal Dışişleri Bakanı Didier Reynders, onur konuğumuz olarak bu konuyu işlemişlerdir. Ancak tüm bu iyi niyetli davranışlar bizi su son zamanlarda yaşadığımız belirsiz ve soru işaretleri ile dolu ortama taşımaktan alıkoyamamıştır.
Türkiye’nin toplulukla olan ilişkisi 1959 yılında başladı. Ne yazık ki; günümüze kadar ilerlemeler kaydedilmesine rağmen nihai bir sonuca varılamadı. Aşık Veysel’in “Uzun ince bir yoldayım, gidiyorum gündüz gece” ifadesi tam bu noktada bizim durumumuzu anımsatıyor’’ diyerek sunum öncesi duygu ve düşüncelerini paylaştı.
Yönetim Kurulu Üyesi Devrim Yener Küçük Onur Konuğu TC AB Daimi Temsilcisi Büyükelçi Faruk Kaymakçı’nın biyografisi hakkında bilgiler verdi.
Büyükelçi Kaymakçı öncelikle Avrupa Birliği’nin nasıl ve hangi şartlarda kurulduğunu ve izlenen tarihi süreci kısa notlarla aktardı.
Büyükelçi Kaymakçı’nın sunumundan satır araları:
“-Avrupa Birliği’nin temelleri 1951 yılında, altı ülkenin katılımıyla oluşturulan Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu’na ve 1957 Roma Antlaşması’na dayanmaktadır. AB bir barış, istikrar ve refah projesidir.
-Avrupa Birliği 25 Mart 1957 tarihinde imzalanan Roma Antlaşması’yla Avrupa Ekonomik Topluluğu adı altında doğdu. O dönemden bu yana, birlik yeni üyelerin katılımlarıyla boyut olarak büyümüş; var olan yetkilerine yeni görev ve sorumluluk alanları ekleyerek gücünü arttırmıştır.
-AB, yirmi sekiz üye ülkeden siyasi ve ekonomik bir örgütlenmedir. Maastricht ve Lizbon Antlaşmalarının yürürlüğe girmesi sonucu AB yeni görev ve sorumluluk alanları üstlenmiştir.
-Avrupa Birliği, tüm üye ülkeleri bağlayan yasalar aracılığıyla, insan, mal , hizmet ve sermaye dolaşımı özgürlüklerini kapsayan bir tek pazar haline gelmiştir. Birlik içinde izlenen ortak tarım, balıkçılık, bölgesel kalkınma ve ticaret politikaları Avrupalıların yaşamını doğrudan etkilemektedir. Birliğe üye ülkelerin on dokuzu, Avro ortak para birimini kullanmaya başlamıştır.
-Avrupa Birliği, üye ülkeleri Dünya Ticaret Örgütü’nde, G8 zirvelerinde ve Birleşmiş Milletler’de temsil ederek dış politikalarında da rol oynamaktadır. Birliğin yirmi sekiz üyesinden yirmi ikisi NATO’nun da üyesidir.
-Schengen Antlaşması uyarınca Birlik üyesi ülkeler arasında pasaport kontrolünün kaldırılmasının da arasında bulunduğu pek çok adlî konu ve içişleri düzenlemelerinde Avrupa Birliği’nin payı bulunmaktadır.
-Avrupa Birliği, bazen uluslara arası ve bazen den uluslarüstü bir oluşumdur. Birlik içinde bazı konularda devletlerarası anlaşma ve oy birliği gerekir. Ancak belirli durumlarda yönetim organları, oyçokluğu veya nitelikli oy çokluğu ile de karara varabilir.
-Avrupa Birliği’nin ana yönetim birimleri Avrupa Komisyonu, Avrupa Birliği Konseyi, Liderler Zirvesi, Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Adalet Divanı ve Avrupa Merkez Bankası’dır. Parlamentoyu, Avrupa Birliği vatandaşları beş yılda bir doğrudan oylama yöntemiyle seçerler.
-AB-Türkiye ilişkileri Türkiye ile Avrupa Birliği’nin ilişkileri 31 Temmuz 1959’da Türkiye’nin Avrupa Ekonomik Topluluğu’na yaptığı başvurusu ile başlar. Üyelik süreci, ise 1963 yılında Türkiye’nin Avrupa Ekonomik Topluluğu ile sonunda üyeliği hedefleyen ortaklık anlaşması imzalaması ile başladı. AET Bakanlar Konseyi’nin başvuruyu kabul etmesi sonrasında 12 Eylül 1963 tarihinde Ankara Anlaşması imzalanmıştır. Ankara Antlaşması Türkiye ile Avrupa Ekonomik Topluluğu arasında bir ortaklık çatısı oluşturdu ve üyeliği hedefledi.
-1999 yılında AB üyeleri tarafından aday olarak kabul edilen Türkiye, 2005 yılında da tam üyelik müzakerelerine başladı.
-Türkiye-Avrupa Birliği arasındaki ilişkiler inişli çıkışlı dönemlerde yaşamıştır. Türkiye cephesinde yaşanan olumsuzluklar da vardır. Örneğin 60 darbesi, 1971 muhtırası, 80 darbesi ve 15 Temmuz gibi diğer iç siyasi gelişmeler de AB üyelik sürecinde zorlu dönemler olarak görülebilir.
-12 Eylül 1980 Darbesi AET ile Türkiye arasındaki ilişkilerin dondurulmasına yol açtı. 1983 yılında seçimlerin yapılması üzerine Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki ilişkiler yeniden normalleşti.
-14 Nisan 1987 tarihinde Türkiye resmen tam üyelik başvurusunda bulundu. Avrupa Birliği’yle bütünleşmenin ilk aşaması olarak Türkiye 1 Ocak 1996 tarihinde Avrupa Birliği Gümrük Birliği’ni uygulamaya başladı.
-2000’li yıllarda Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne katılma sürecinde bir hızlanma gözlendi. 17 Aralık 2004 tarihinde Avrupa Birliği ülkeleri Türkiye’nin katılma müzakerelerinin 3 Ekim 2005 tarihinde başlamasına karar verdiler. Başlayan müzakerelerin ne kadar sürede tamamlanacağı konusunda kesin bir karar verilmedi.
-Türkiye AB ilişkilerinde iki cephede de hep bazı kaygılar oldu. Örneğin Avrupa Birliği ülkelerinde Türkiye için ‘’ too Big, too Poor and too different Muslim-Çok Büyük, Çok Fakir ve çok farklı ve Müslüman’’ soruları ve bunlardan kaynaklanan kaygılar var. Türkiye cephesinde ise siyasi, ekonomik ve kültürel faktörler nedeniyle üye olmanın mümkün olamayacağını düşünenlerin yanında Türkiye’nin çok büyük oranda Müslüman bir halkı olmasını üyelik süreci önündeki en büyük engel olarak görenler var.
-Ancak, Türk halkının büyük bir bölümü eşit ve adil koşullarda AB üyeliğine inanmakta ve üyeliği yararlı görmektedir.
-AB’ye katılım sürecimiz, Cumhuriyetimizin ilanından sonraki en önemli ilerleme ve çağdaşlaşma projesidir. AB üyelik süreci, vatandaşlarımızın yaşam standartlarının her alanda yükseltilmesi, temel hak ve özgürlüklerin genişletilmesi ve Türkiye’nin Avrupa ve dünyada hak ettiği yere ve ağırlığa ulaşması hedeflerimizle örtüşmektedir.
-Türkiye-Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) Ortaklık Anlaşması’nın imzalanması vesilesiyle Ankara’da 1963 yılında yapılan törende dönemin AET Komisyon Başkanı Walter Hallstein’ın da vurguladığı gibi, Türkiye Avrupa’nın parçasıdır ve gerçekten de Türkiye’nin Avrupa ve Avrupa Birliği (AB) ile ilişkileri derin bir geçmişe, değişmeyen bir coğrafyaya, köklü kurumsal bağlara ve ortak çıkarlara dayanmaktadır.
-AB’nin ortaklık kurduğu ilk ülkelerden biri olan Türkiye, 1996 yılında AB ile Gümrük Birliği tesis etmiş, 1999 yılında AB tarafından oybirliğiyle resmen aday ülke ilan edilmiş ve 2005 yılında da üyelik müzakerelerine başlamıştır. Siyasi bakımdan Türkiye’nin demokratikleşme sürecinde AB, önemli bir teşvik edici güç olagelmiş, ekonomik ve ticari bakımdan da en önemli ortaklarından ve pazarlarından biri olmaya devam etmektedir. Ülkemize yönelik yabancı sermaye yatırımında ve teknoloji transferinde de AB ülkeleri en yüksek paya sahiptir.
-AB’ye katılım sürecimiz, Cumhuriyetimizin ilanından sonraki en önemli ilerleme ve çağdaşlaşma projesidir. AB üyelik süreci, vatandaşlarımızın yaşam standartlarının her alanda yükseltilmesi, temel hak ve özgürlüklerin genişletilmesi ve Türkiye’nin Avrupa ve dünyada hak ettiği yere ve ağırlığa ulaşması hedeflerimizle örtüşmektedir.
-Tarih boyunca Avrupa’nın siyasi, ekonomik ve kültürel gelişiminde belirleyici bir yer edinmiş, güvenlikten ekonomiye, spordan kültür ve sanata pek çok alanda Avrupa’yla bütünleşmesini kurumsallaştırmış olan Türkiye, bundan sonra da Avrupa’da ve dünyada istikrar ve refahın güçlendirilmesine katkıda bulunmaya devam edecektir.
-Bugün Avrupa’nın karşı karşıya bulunduğu düzensiz göç krizi, terörizm, ekonomik kriz, artan enerji gereksinimi, yabancı düşmanlığı, ırkçılık, İslamafobi, yaşlanan nüfus ve uyum sorunu gibi sınamalara bakıldığında, Türkiye Avrupa’da ve ötesinde anahtar bir ülke olarak belirmektedir. Bu bakımdan, Türkiye-AB ilişkileri ve nihayetinde AB’ye tam üyelik, “kazan-kazan” temelinin ötesinde dünya için de bir kazanç anlamına gelecektir. Türkiye’nin AB üyeliği dünya için de bir kazançtır.
-Nitekim, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Ekim 2015’te AB başkenti Brüksel’i ziyareti ve 25 Mayıs 2017’de de AB kurumları liderleri ile görüşmeleri ile yeniden ivme kazandırılan süreçle birlikte terörle ve düzensiz göçle mücadele, vatandaşlarımıza vize serbestisi, ekonomi ve enerji gibi önemli alanlarda güçlü bir işbirliğinin önünü açılmıştır. AB’nin terörle mücadelemize daha somut destek vermesinin sağlanması, Vize Serbestisi Diyalogunun tamamlanarak Schengen ülkelerine vizesiz seyahat hakkının Türk vatandaşlarına verilmesi, Gümrük Birliği’nin güncellenerek Türk ekonomisinin daha da güçlendirilmesi ve büyütülmesi ve AB ile üst düzey diyalogun artırılması önümüzdeki dönemin öncelikleri olarak belirmektedir.
-Türkiye-AB ilişkileri çok boyutludur. Ancak ortaklığımızın ve işbirliğimizin temel amacı Türkiye’nin AB’ye üyeliğini gerçekleştirmektir. Her türlü engele rağmen katılım müzakereleri, Türkiye-AB ilişkilerinin temelidir. Türkiye, AB’ye üyelik perspektifini kaybetmeden bu ilişkiyi ve çalışmalarını kararlılıkla devam ettirecektir.
-Diğer aday ülkelerle karşılaştırıldığı ve Türkiye’nin kendine özgü özellikleri düşünüldüğünde, Türkiye’nin AB’ye üyeliği, hem AB, hem Türkiye açısından kolay olmamakla birlikte, tam üyelik koşullarını yerine getirmiş bir Türkiye’nin AB üyeliği mümkündür ve vazgeçilmezdir. Türkiye’nin AB’ye üyeliği hem AB hem Türk halklarına birçok diğer AB üyesi ve aday ülkenin üyeliğinden daha fazla yarar sağlayacaktır.
-Unutulmamalıdır ki, Türkiye için stratejik bir hedef olan AB üyeliği, tarihin, coğrafyanın, ekonominin, ortak çıkarların ve bölgemizde istikrarlı ve güvenli bir geleceğin gerekliliğidir.
-Bu süreçte AB kurumları ve çalışmalarının ve Batı’daki bazı kaygı ve önyargıların iyi anlaşılması ve doğru değerlendirilmesi ve ülkemizin de AB kurum ve üye ülkelerine doğru anlatılması gerekiyor. Bu bağlamda Avrupa Birliği İletişim Stratejimizin (ABİS) hem AB hem ülkemize yönelik olarak en geniş katılımla uygulanması büyük önem arzetmektedir.
-AB üyeliği uluslararası bir örgüte katılmanın ötesinde olup, halklar, şehirler, üniversiteler ve dernekler arasında bağlantıyı ve iletişimi gerektirmektedir. Türkiye’nin AB’ye katılım süreci sadece kamunun uhdesinde yer alan bir sorumluluk olarak görülmemelidir. Özel sektörden, sivil topluma ve yerel yönetimlerimizden üniversitelerimize kadar her kesimin bu sürece dâhil olması ve katkı sunması gerekmektedir.
Bu süreçte TÖSED’in katkıları da önemlidir. Değerli çalışmalarından dolayı TÖSED’e teşekkür ediyorum.”
Gündem.be