(AA) – Ruandalı tarihçi ve dil bilimci Prof. Dr. Pacifique Malonga, ülkede tarih boyunca birlikte yaşayan ve aynı dili konuşan Hutularla Tutsilerin Belçikalı misyonerlerin ülkeye girmesiyle ikiye bölündüğünü ve 1994’teki soykırımının bu nedenle yaşandığını belirtti.
Ruanda hükümetinin danışmanı da olan Malonga, AA muhabirine ülke tarihine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Malonga, 19’uncu yüzyıldaki sömürgecilik hareketlerinin ülkesini de etkilediğini ve bunun sonucunda Ruanda’ya gelen ilk ülkenin Almanya olduğunu belirtti.
Birinci Dünya Savaşı’ndan yenilgiyle ayrılan Almanya’nın Ruanda’daki sömürgesinin sona erdiğini anımsatan Malanga, “Almanlar Ruanda’da fazla kalmadı. 19’uncu yüzyılın sonunda Ruanda, Burundi ve bana göre Tanganika’da da sömürgecilik faaliyetinde bulunarak Alman Doğu Afrikası’nı kurdular. Kişisel görüşüm Almanlar Ruanda üzerinde büyük bir etki yapamadılar.” dedi.
“Belçikalılar toplumu ikiye böldü”
Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda 1922 yılında Ruanda’nın Belçika’nın sömürgesi haline geldiğini anımsatan Malonga, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Özellikle Belçikalılar misyonerleriyle ülkemize geldiler ve bağımsızlık kazandığımız tarihe kadar (1 Temmuz 1962) burada kaldılar. Belçikalılar misyonerlerle Ruanda’ya etnik ve sosyal ayrımcılık gibi sorunları da getirdi. Farklı yöntemlerle Hutu ve Tutsi etnik sorununu ilk defa Belçikalılar soktu ülkemize.”
Belçikalılardan önce Ruanda halkının tamamının aynı köylerde huzur içinde yaşadığını, aynı dili konuştuğunu, aynı tarihi paylaştığını vurgulayan Malonga, “Hutu ve Tutsiler arasında tek bir sınıf farkı dahi yoktu. Kimse birbirini Hutu veya Tutsi olarak tanımlamıyordu. Bana göre, (Belçikalıların) bu ayrımcılığı nasıl başardıkları büyük bir gizem. Ama gerçek şu ki bunu başardılar.” değerlendirmesinde bulundu.
Ünlü tarihçi Malonga, Tutsilerin bu dönemde ön planda tutulduğunu ve Afrika’daki bağımsızlık hareketlerinin başladığı 1960’lı yıllarda ülkesinin de bağımsızlığını ilan ettiğini dile getirerek, şunları söyledi:
“Sömürgeci efendiler bağımsızlık ilan edildikten sonra Tutsilerin döneminin sona erdiğine ve sıranın artık Hutulara geldiğine hüküm verdi. Hutu ve Tutsi şeklinde sosyal sınıflar oluşturarak toplumu suistimal ettiler. Hutu dönemiyle sorunlar yaşanmaya başladı. Toplumu ikiye böldüler. Devre dışı bıraktıkları Tutsiler Uganda, Burundi, Tanzanya ve Kenya gibi ülkelere sığınmaya başladı. Belçikalılar sözde bize bağımsızlık verdi ama ülkeyi yöneten hükümetlerin içinde bizzat aktif rol oynadılar. Bu oldukça şüphe uyandıran ve tuhaf bir durumdu.”
Etnik ayrımcılığın bu dönemde toplumun bütün katmanlarına işlediğine dikkati çeken Malonga, “Bu bir virüstü. Dışardan gelen en küçük müdahaleleri dahi Tutsilere atfettiler.” şeklinde konuştu.
Ayrım gözetmeksizin katlettiler
Dünya tarihinin en kanlı soykırımlarından birinin yaşandığı ve yaklaşık 1 milyon kişinin katledildiği 1994’e kadar Tutsilerin söz konusu yönetim altında mağdur olduğunu savunan Malonga, dönemin Devlet Başkanı Juneval Habyarimana’nın uçak kazasında hayatını kaybetmesiyle soykırımın başladığını hatırlattı.
Malonga, soykırımda ülkenin her yerinde çobandan köylüye, zenginden fakire ayrım gözetmeksizin Tutsilerin öldürüldüğünü söyledi.
“Fransızlar Hutuları korudu”
Malonga, soykırımın son günlerinde Birleşmiş Milletlerce yürütülen Turkuaz Operasyonu kapsamında Ruanda’nın bazı bölgelerine Fransız askerlerinin sevk edildiğini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Belçikalılardan sonra Ruanda’ya nüfuz sahibi Fransızlar da gelmeye başlamıştı. Operasyon esnasında Ruanda’nın üç bölgesinde soykırım yapanları (Hutular) korumaya aldılar. Soykırımı gerçekleştirenleri neden korumaya aldılar hala anlamış değilim. Eğer bir şansım olsaydı operasyona katılan Fransız komutanlara şu çok basit soruları sormak isterdim: Neden bu soykırımcıları desteklediniz? Bunlara (Hutular) ne kadar yakındınız? Aranızdaki dostluk nereden geliyordu?”
Malonga, soykırımın çoğunluğu Tutsi olan Ruanda Yurtsever Cephesi (FPR) üyelerince sonlandırdığını kaydetti.
“Doğu Afrika’nın iletişim dili Svahilice olmalı”
Kendisinin mükemmel derecede Fransızca ve İngilizce bilmesine rağmen günlük hayatta bu dilleri kullanmadığını, Svahilice konuşmayı tercih ettiğini belirten Malonga, sadece Ruanda’da değil Doğu Afrika’nın tamamında bu dilin tanıtımını yaptığını aktardı.
Malonga, Svahilice’nin ülkede konuşulmasının ticari hayata olumlu yansıyacağına dikkati çekerek, “Doğu Afrika ülkeleri Tanzanya, Burundi, Uganda, Kenya ve hatta Güney Sudan’da Svahilice’yi kullanan yaklaşık 150 milyon kişi yaşıyor. Bu ülkeler arasındaki ortak iletişim dilinin Svahilice olması gerekir.” diye konuştu.
Ruanda’da halkın ana dili Kinyarwanda. Ancak sömürge döneminden miras kalan Fransızca ve İngilizce resmi dil olarak kabul ediliyordu. Şubat ayında parlamentodan geçen yasayla Svahilice de resmi diller arasına eklendi. Böylelikle ülkedeki resmi dil sayısı dörde çıktı.