(AA) – Kanada’nın Toronto Üniversitesi Antropoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ivan Kalmar, Avrupa ülkelerinde ve ABD’de siyasetçilerin İslamofobiyi, yabancı ve Yahudi düşmanlığını körüklediğini, bunu da eğitimsiz kesimlerin, işçi sınıfının ve yaşlıların oylarını almak için yaptıklarını söyledi.
Oryantalizm ve İslamofobi üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan Kalmar, Avrupa’da yükselen İslamofobi ve yabancı düşmanlığı hakkında AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.
Kalmar, Avrupa toplumlarında giderek yükselen ırkçılık eğilimi üzerinde siyasetin kesinlikle etkisi olduğunu belirterek, Avrupalıların Müslümanları kendi etnik kökenlerinden ve “Avrupalı yani Hristiyan kökenli” olmamalarından dolayı iki kat yabancı olarak gördüklerini kaydetti.
Avrupalı siyasetçilerin de ülkelerindeki istihdam, sağlık hizmetleri, emekli maaşları gibi konularla ilgilenmektense oy almak için popülist söylemlerde bulunduğunu belirten Kalmar, şunları söyledi:
“(Avrupa’da ve ABD’de) Siyasetçiler, milliyetçiliği, yabancı düşmanlığını, Yahudi düşmanlığını ve özellikle İslamofobiyi körükleyerek eğitimsiz kesimlere, işçi sınıfına ve yaşlılara öfkelerini dışa vurmaları için bir yol sunuyor. Bu bakımdan, İslam ve Müslümanlar klasik bir siyasi günah keçisi konumunda.”
Kalmar, Avrupa’daki içe kapanma ve artan milliyetçiliğin Avrupa Birliği’nin (AB) geleceğini etkileyeceğini ama büyük ihtimalle Birliğin parçalanmasına sebep olmayacağını çünkü AB’ye birçok ülkenin ana gelir kaynağı olarak ihtiyaç duyduğunu söyledi.
AB genelinde uyumun zayıflayacağını öngören Kalmar, ancak AB içinde Fransa-Almanya-İtalya-İspanya veya Vişegrad Grubu Ülkeleri (Polonya, Macaristan, Çekya ve Slovakya) gibi bazı grupların güçlenebileceğine dikkati çekti.
Kalmar, “Avrupa Birliği genelinde daha fazla ulusal gücü ve daha az birliği savunacak sağ görüşlü, liberal olmayan ve İslamofobik akımlar olacak. Bunlar da ‘daha fazla Birlik’ isteyen birçok zengin ülkenin karşılaşacağı sorunlar haline gelecek.” diye konuştu.
Çok az Müslüman nüfus barındıran Doğu Avrupa ülkelerinde İslamofobinin en yüksek seviyeye ulaşacağı uyarısında bulunan Kalmar, Avrupa ülkelerindeki Müslüman dernekler artana kadar İslamofobiye karşı gerçekten güçlü bir duruş sergilenemeyeceğini belirtti.
“İslamofobikler antisemitikler gibi”
İslamofobinin gerçek manada antisemitizme dönüşerek, belki uç bir örnek olarak Müslümanların gelecekte Holokost (Yahudi soykırımı) benzeri durumlarla karşı karşıya kalıp kalmayacağı sorulması üzerine Kalmar, şunları kaydetti:
“Holokost, emsalsiz bir suçtu. Umuyorum ki başka bir gruba yönelikte bir daha tekrarlanmaz. Holokost, diğer bütün antisemitik kampanyalardan farklıydı. Önceleri en kötü antisemitiklerin bile bazen Yahudi bir arkadaşı hatta eşi olabilirdi. Gerektiğinde Yahudilerle iş de yapabilirlerdi. Ancak daha sonra antisemitizm Yahudileri tamamen canavarlaştırarak dünya üzerinden silmeyi amaçlayan bir takıntı haline geldi. Çünkü Naziler, Yahudilerin dünyanın sağlıklı bir organizma olmasını engelleyen zehirli bakteriler olduğunu düşünüyordu.”
Kalmar, bugünkü İslamofobiklere bakıldığında Holokost öncesi antisemitikler gibi olduklarını belirterek, ABD Başkanı Donald Trump’ın Müslümanların ülkeye girişini yasaklama isteğini antisemitiklerin Holokost öncesi Yahudi karşıtı olan ancak Yahudilerle iş yapmaktan da geri kalmayan tutumuna benzetti.
Kalmar, “Trump, Müslümanların ABD’ye girişini yasaklamak istiyor ama Müslüman iş adamlarıyla, hatta Suudi Arabistan gibi ülkelerle mükemmel şekilde anlaşıyor.” dedi.
Takıntı derecesinde İslamofobik Avrupalıların bulunduğuna ve Norveçli Anders Behring Breivik’in de bunun en korkunç örneği olduğuna dikkati çeken Kalmar, şöyle devam etti:
“Ama (İslamofobiklerin) birçoğu şu an Müslümanları öldürmektense dışarı atmakla tatmin olur. Ancak adam öldürmeye meyilli hale gelseler bile Nazilerin bütün Yahudileri öldürmek istemesi gibi dünya üzerindeki bütün Müslümanları öldürmeye çalışmak yapılabilecek bir şey değil.”
Kalmar, Nazi döneminde bir Yahudi devleti olmadığını ama bugün düzinelerce Müslüman ülke olduğunun altını çizerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Kimse ciddi bir şekilde oraları ele geçirip nüfusun çoğunluğunu yok etmeyi düşünemez. Ancak fırsatçı ve bağnaz siyasetçiler hukukun üstünlüğü ve insan haklarının sağladığı korumayı ortadan kaldırmak için İslamofobiyi kullanmayı becerirlerse İslamofobik şiddet, Batı ülkelerinde çok daha fena bir hal alabilir. ”
İslamofobi ile antisemitizm benzerliği
Kalmar, ayrıca Siyaset Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı’nın (SETA) “İslamofobi” çalışmaları çerçevesinde kaleme aldığı “İslamofobi yeni antisemitizm mi?” başlıklı makalesinde, Batı dünyasında yükselişe geçen İslam karşıtlığı ile antisemitizm arasındaki benzerliklere ilişkin değerlendirmelerde de bulundu.
Batı dünyasında ve medyasında “İslamofobi yeni antisemitizm ve Müslümanlar da yeni Yahudiler” söyleminin uzun zamandır gündemde olduğunu belirten Kalmar, “İkinci Dünya Savaşı öncesinde yaşanan Yahudi sığınmacı krizi ile şu an yaşanan Müslüman sığınmacı krizi arasında yapılan kıyaslama, gerçeğin gözlemlenmesinden ziyade geleceğe yönelik bir uyarı.” değerlendirmesinde bulundu.
Kalmar, antisemitizmin bir dönem Avrupa’da oynadığı ayrıştırıcı etkinin bugün İslamofobi ile uygulandığına dikkati çekerek, “Birçok insanın ‘İslamofobi yeni antisemitizm’ ifadesiyle Müslümanların aynı Yahudilerin bir zamanlar olduğu gibi Batı’daki önyargılı insanların en önemli küresel düşmanı olduğunu kastettiklerini düşünüyorum.” ifadesini kullandı.
İslamofobi ile antisemitizmin oluşmasında Batı’nın Hristiyanlık temellerine dayanan algısının önemli bir rol oynadığını belirten Kalmar, “Antisemitizm ve İslamofobi ortak bir tarihe sahip ve ortak bir dilden ortaya çıkıyor. Bu dilin adı oryantalizm.” ifadesine yer verdi.
Kalmar, Batı dünyasında yaşayan Yahudilerin İslam ile özdeşleştirilen Araplarla olan bağlantıları ve Avrupa’nın değerlerinin bir parçası olmamalarından dolayı Batı ülkeleri tarafından yabancı olarak görüldüğünün altını çizdi. Kalmar, “Müslümanlar artık sadece nefret edilen bir dış düşman değil, Müslümanlar bugün aynı Yahudilerin bir zamanlar olduğu gibi bir iç düşman. Müslümanlar bir numaralı dış düşman oldukları gibi bir numaralı iç düşman haline geldi.” yorumunu yaptı.
Batı dünyasında yaratılan algının medeniyetler arası bir çatışma üzerine kurgulandığını belirten Kalmar, bu algının temelinde ise “otoriter baskı medeniyeti olduğu iddia edilen İslam” ile “insan hakları ve özgürlük medeniyeti olarak gösterilen Batı” arasındaki bir çatışma fikrinin bulunduğunu savundu.
Kalmar, terör meselesinin de İslamofobi üzerinde etkili olduğunun altını çizerek, aynı Birinci Dünya Savaşı öncesi ve sonrasında Yahudilerin gerçekleştirdiği terör saldırılarının Yahudilerin tamamına mal edildiği gibi ABD’de düzenlenen 11 Eylül saldırılarından sonra da terör saldırılarının tüm Müslümanlara mal edildiğini vurguladı.
İslamofobinin yeni antisemitizm olması durumunun bir benzetmeden ziyade bir uyarı niteliğinde olduğuna dikkati çeken Kalmar, “Eğer daha büyük bir çoğunluğumuz İslamofobi ile savaşırsa biz özgürlüğümüzü, demokrasimizi ve insalık anlayışımızı korumuş olacağız.” ifadesini kullandı.