Belçika vatandaşlığının kolaylaştırıldığı 90’lı yılların ortalarına kadar Belçika siyasetinden bir hayli uzak olan Belçikalı Türk toplumu artık Belçika siyasetinin vazgeçilmez bir parçası halinde. Bu gerçeği Belçikalılar da dahil, artık kimse inkar gelemez.
Belçika’ya 1964 yılından itibaren işçi olarak gelen Türkler siyasi arenaya adım attıktan sonra çok sayıda federal milletvekilleri, bölge milletvekilleri, belediye başkan yardımcıları, belediye meclis üyeleri, senator, hatta belediye başkanı ve bir partide eş başkanı bile çıktı.
Türklerin Belçika siyasetinde boy göstermiş olmaları aslında toplum adına önemli bir gelişmeydi. Boy göstermelerinden ziyade Belçika siyasetinde önemli bir konuma gelmeleri ve geldikleri gibi başarılı olmaları daha da büyük bir önem taşıyordu.
Bu şekilde Belçikalı Türk toplumu kazançlı çıkacak, Belçika ise başarılı bir toplum ile göç konusunda ne kadar haklı bir karar verdiğini göz önünde bulundurarak rahat bir nefes alacaktı.
Özellikle 95 yılından itibaren Belçika vatandaşlığına geçen Türkleri önemli bir potansiyel olarak gören Belçika’nın büyük partileri, toplum içerisinde sözü geçen kalifiye Türklere kapılarını açtılar. Belçika siyaseti hakkında o güne kadar hiç bilgisi olmayan Türk toplumu, karşılarında güzel vaatlerle gelen Türk adayları buldular ve tereddüt etmeden oylarını onlara verdiler. Ve bu daha sonra bir alışkanlık haline geldi. ilk jenerasyon fazla düşünmeden ve kafasını yormadan oyunu kullandı. İlk aday olanlardan bir bölümü seçildiler ve bugünlere kadar bir şekilde geldiler. O dönemde seçilemeyenlerin bazıları ise, siyaset arenasından çekildiler.
Ağzı laf eden ve biraz kabiliyeti olan oportünist profilliler siyasette olan bir boşluğu doldurdular. Öyle ki, daha sonraki dönemlerde siyasete atılanların birçoğu ilk atılanların egemonyaları yüzünden siyasette heder oldular.
Bugüne kadar bu çark ilk seçilmişler için bir şekilde döndü. Fakat bu çark bu şekilde nereye kadar dönmeye devam edecek? Şimdi sorulması gereken sorulardan bir tanesi bu. Zira ortada sayısı artan bir Türk nüfusu söz konusu. Fakat burada şu ince detayı göz ardı etmemek lazım ki, şu anda biraz göz ardı edildiğine de vurgu yapmak şart. O da sayısı artan Türk nüfusunda eski jenerasyonun erozyona uğradığı ve yerini yeni bir jenerasyonun aldığı gerçeğidir.
Yeni jenerasyon mu dendi? O zaman durup şöyle biraz düşünelim…
- Büyük ölçüde Fransızcayı veya Flamancayı bilmeyen eski jenerasyon, karşısında gördüğü siyasetçilerin her anlattığına inanacak kapasiteye sahipti. Fransızcayı veya Flamancayı iyi derece bilen ve Belçika gündemini takip eden, bürokratik konularda bilgisi olan yeni jenerasyon Türk kökenlilerin her anlattığına inanmaya devam edecek mi?
- Eski jenerasyon, Fransızca veya Flamanca bir belgeyi bile siyasetçilere tercüme ettiriyordu ve bunu büyük bir hizmet gibi görüyordu. Yeni jenerasyonun böyle basit hizmetlere ihtiyacı kaldı mı?
- İş bulma gibi büyük beklentileri olmayan ve büyük ölçüde emeklilik yaşını doldurmuş eski jenerasyon, hatır için Türk kökenlilere oy verirken, özellikle iş konusundaki beklentilerine hiçbir zaman karşılık alamayan yeni jenerasyon hatır için oy vermeyi uygun görecek mi?
- Eski jenerasyon, hemşericilik ve köycülük gibi bazen de mikro milliyetçilik yaparak kendine yakın siyasetçiye oy verirken, yeni jenerasyonun hemşericilik duygusundan uzaklaşması bu kriteri sonlanmasına sebep olabilir mi?
- Eski jenerasyon dini konuları ele alan siyasetçilere oy verirken, dinden bir hayli uzaklaşan yeni jenerasyon oy atacağı zaman acaba bu kriteri göz önünde bulunduracak mı?
- Siyasete girme gibi bir sıkıntısı olmayan eski jenerasyon kafasını ağrıtmadan oyunu kullanıyordu fakat eski siyasetçiler tarafından monopolleştirilen siyasi arenaya girmekte zorlanan yeni jenerasyon, bu sebepten dolayı oyunu Türk’e vermeyi göze alacak mı?
- Eski jenerasyon tatil zamanında Türkiye’ye giderken vekaletlerini Türk kökenli siyasetçilere veriyorlardı. Peki yeni jenerasyon bu vekalet verme anlayışına olumlu bakıyor mu?
- vs… vs… vs…
Bu sorular gibi aslında daha birçok soru sorulabilir. Ancak ortada yeni jenerasyonun eski jenerasyonu takip etmediği bir gerçeği var. Şimdiki ikinci ve üçüncü jenerasyonları birinci jenerasyon ite kalka bir şekilde yönlendirdi. Fakat birinci jenerasyonun nesli tükendi tükeniyor. Zaten artık pek fazla da sözü geçmiyor. Hatta hafta geçmiyor ki, birinci jenerasyondan bir vefat haberi de gelmesin.
Ayrıca gün geçmiyor ki, karşıma çıkan gençlerden bazıları, Türk kökenli siyasetçilerden şikayetçi olmasınlar. Belli ki, gençler özellikle ilgisizlikten ve iş konusunda verilen boş sözlerden muzdarip olmuşlar. Hatta yalan yok, diyebilirim ki, “Türk’e verecek oyumuz yok” sözüne birçok kez şahit oldum.
İnanın bu durum siyasetçi olmadığım halde beni derinden üzüyor. Çünkü bu mantalitenin gelecek nesillerde yaygınlaşmasından büyük bir endişe duymaktayım. Belli ki, gençlerde bu konuda bir hastalık türemiş ve gün geçtikçe yayılmakta. Şayet gangren misali, o hastalığa bir tedavi yöntemi bulunmayıp uygulanmadığı sürece, gangren tüm vücuta yani tüm topluma yayılabilir.
Bu sebeplerden dolayı siyasetçilerimiz artık bu konuyu ciddiye almalılar. Bir an önce gençlere yönelik ciddi çalışmalarda bulunmaları şart. Merak ediyorum, acaba kaç tane siyasetçimiz gençlere hizmet veren bir derneğe sahip çıkıyor? Gençler, partilere üye olma konusunda teşvik edilmeli ve partilerde önleri açılmalı. Gençlere iş konusunda boş vaatlerde bulunmamalı. Bu konu benim 2004 yılında bir siyasetçiden iş konusunda aldığım söze dönmemeli. Sonuçta yeni jenerasyon okumasını, yazmasını araştırmasını biliyor. Eski jenerasyon gibi her söyleneni yutmuyor.
Cafer Yıldırımer