Diyanet’in FETÖ raporu hazır

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

(AA) – Diyanet İşleri Başkanlığınca, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından hazırlanan “FETÖ Raporu”, Avrasya İslam Şurası’nda paylaşılacak.

Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ağustos ayında Olağanüstü Din Şurası’nı toplayan Diyanet İşleri Başkanlığı, burada alınan kararlar doğrultusunda “FETÖ Raporu” hazırladı.

10 dile tercüme edilen raporda, FETÖ’nün dini bir yapı olarak nitelendirilemeyeceği belirtilerek, örgüt lideri Fetullah Gülen’in, zaman ve zemine göre pragmatist bir tavır takındığı ve her ortama uygun bir söylem geliştirdiği ifade edildi.

“Gülen, zaman içerisinde bu gizli hedef uğrunda İslam ahlakıyla asla bağdaşmayan her türlü nifak ve fesat odaklı işleri yaptıracak hale gelmiştir. Başlangıçta dini bir cemaat hüviyetindeyken, süreç içerisinde gizli projeleri olan bir örgüte dönüşerek yabancılaşmıştır.” değerlendirmesinde bulunan raporda, şunlar kaydedildi:

“Örgüt elebaşısı, başlangıçta dini eğitim vaadiyle geniş halk kitlelerini aldatmış, sonunda ise ülkemizi fesat yerine çevirmeye çalışan eylemlerin ve sivil halkın üzerine ateş açarak toplu katliamlar yapma gibi gayriahlaki ve gayriinsani cürümlerin emrini vermiştir. İçeride ve dışarıda ülkemize yönelmiş küresel terör örgütlerine karşı mücadelenin verildiği kritik bir zaman diliminde yönettiği darbe girişimi ile devlet kurumlarını yıkmaya ve ülkemizi yabancıların işgaline hazır hale getirmeye kalkışmıştır.

Kendisini, başlangıçta bir ahlak ve eğitim hareketi olarak takdim eden Gülen grubu, önce dini bir kült, ardından bir terör örgütü haline dönüşmüştür. Bu hastalıklı yapı, dini bir cemaat değil küresel sistemin sinsi bir projesidir. Dolayısıyla Kur’an ve sünnet rehberliğinde değil; belli bir ‘üst akıl’ ile sevk ve idare edilen, dış güçlerle iş birliği içerisinde olan, egemen güçlerin gizli emellerine hizmet eden bir yapı asla dini bir teşekkül olamaz.”

“FETÖ liderine atfedilen sıfatlar İslam ile bağdaştırılamaz”

İslam’a göre masum, tartışılmaz bir otorite ve rehberin kabul edilemeyeceği vurgulanan raporda, bazı dini grupların, önderlerine yaptıkları gibi Gülen örgütü mensuplarının da liderlerine adeta peygamberlere tanınan “korunmuşluk” vasfını yüklediği aktarıldı.

“Yıllar boyu aldıkları eğitimden, daha doğrusu telkinlerden sonra örgüt mensupları, liderden ve abi/abla adı verilen yöneticilerden gelen her türlü talimatı adeta ‘Allah ve Peygamber emri’ olarak görmüşlerdir. Dini kural ve esaslara tamamen ters düşse dahi, verilen emirleri, ‘mutlaka bilmediğimiz bir hikmeti vardır’ ön kabulüyle hiçbir fikir beyan etmeden, tartışmadan, kayıtsız şartsız yerine getirmişlerdir.” ifadesine yer verilen raporda, gerek örgüt elebaşısının masum, yanılmaz ve seçilmiş olduğu algısının, gerekse müntesiplerinin mutlak itaat ve bağlılık tavrının, İslam’ın genel ilkeleriyle bağdaşır bir tarafının bulunmadığı vurgulandı.

FETÖ’nün açık bir din istismarı hareketi olduğuna işaret edilen raporda, örgütün Allah’ın adını, Kur’an’ı, Hazreti Peygamber’i, sahabeyi, İslami kavramları, gençleri, fetvaları istismar ettiği anlatıldı.

Din kisvesi altında FETÖ’nün bir güç ve çıkar hareketi olduğu da vurgulanan raporda, Gülen’in kurgulanmış rüya seanslarının, planlı kitlesel etkileme yöntemlerinin, bağlılarına sanal manevi hazlar ve tecrübeler yaşattığı belirtildi. Raporda böylece bağlılarında kendisinin kutsal kişiliğine, inanç ve yanılmazlığına dair kanaatin perçinlendiği bildirildi.

Allah’a yöneltilmesi gereken itaat ve teslimiyet Gülen’e yönelmiş

Örgüt içerisinde yer alanların özgür düşünme ve rasyonel değerlendirme yetilerinin zayıfladığı ve hatta köreldiği anlatılarak, “Örgüt, din yolunda hedefi saptırarak Allah’a yöneltilmesi gereken itaat ve teslimiyeti din kisvesi altında konuşan liderine karşı göstermiştir.” değerlendirmesinde bulunuldu.

Okullar aracılığıyla dünyanın farklı ülkelerine gönderilen iş adamlarından “himmet” adı altında alınan çok yüksek meblağların, örgütü tam bir çıkar hareketi haline çevirdiği bildirilen raporda, önceleri bir hizmet hareketiyken cebir, hile, entrika, montaj ve şantaj yöntemleriyle bir himmet hareketine dönüştüğü kaydedildi.

Raporda, örgütün sahte bir mehdi hareketi olduğuna da işaret edilerek, dini otorite meselesinde Gülen’in yaptığı çarpıtmalar içerisinde en önemli konulardan birinin mehdilik ve mesihlik olduğu, kendisi açıkça söylemese de bağlılarında böyle bir algının oluşmasına sebep olduğu ve göz yumduğu belirtildi.

“Bilgi kaynakları şaibeli”

FETÖ’nün bilgi kaynaklarının da şaibeli olduğu değerlendirmesine yer verilen raporda, İslam inancının temel kaynağının Kur’an ve Hazreti Peygamber olduğuna işaret edildi.

Raporda, örgütün, elemanlarını ve çevrelerindeki insanları yönlendirmede sıkça kullandıkları yöntemlerden birinin görülen veya görüldüğü iddia edilen rüyalar olduğu aktarıldı.

“Arsanın bağışlanmasından okul yapımına, tweet atmaktan oy vermeye kadar rüya formülü sıkça kullanılmaktadır. Gülen, rüyaların dinde delil olmadığını bildiği ve rüyalarla amel edilemeyeceğini söylediği halde hem kendi rüyalarını hem de müntesiplerinin rüyalarını birer hüccet gibi kullanmış, onlarla
istediği yönlendirmeyi gerçekleştirmiştir.” bilgisine yer verilen raporda, örgütün takipçilerini etkilemede kullandığı keşif ve kerametin de dinde bağlayıcılığının bulunmadığı kaydedildi.

Raporda, “Sonuç olarak keşif, keramet, rüya ve benzeri hususların, birey ve toplum için dini bir bağlayıcılığı söz konusu değildir ve bunlar üzerine herhangi bir hüküm bina edilemez.” değerlendirmesi yapıldı.

FETÖ’nün İslam ümmetinin vahdetini parçalayan bir hareket olduğu belirtilen raporda, dinler arası diyalog çalışmalarında gayrimüslimlere oldukça hoşgörü ile bakan ve onlarla sıcak ilişkiler içerisinde olan örgütün, kendilerinden olmayan Müslümanlara karşı ise olabildiğince soğuk, dışlayıcı ve ötekileştirici bir tavır sergilediği ifade edildi.

Raporda, örgütün nesilleri yok ettiğine değinilerek, “İslam ümmetini dini açıdan parçalamayı esas alan, cemaat kibrine ve narsizmine sahip olan ve bu özelliğiyle diğer Müslüman grupları küçümseyen hiçbir düşünce ve hareket masum kabul edilemez. Hakikati kendi tekeline alarak kendisinin dışında herkesi dışlayan bir yapının İslami bir dayanağı bulunamaz.” tespitine yer verildi.

– “İçinde ahlak barındırmayan bir sır hareketidir”

Örgütün, içinde ahlak barındırmayan bir sır hareketi olduğuna işaret edilen raporda, “Bu yapı, insanların dini duygularını istismar ederek kendi amaçları doğrultusunda kullanmıştır.” değerledirmesi yapıldı.

İslami tebliğin aleni olduğu, gizliliğin bir metot olarak kabul edilemeyeceği bildirilen raporda, bu yapının stratejisini yalan ve aldatma üzerine kurduğu vurgulandı.

“Haşhaşiler ile önemli benzerlikler gösteriyor”

Yatay ve dikey düzlemlerde gizli bir örgütlenme yapısına sahip olan hareketin, hem teşkilat yapısı açısından gizliliğe önem verdiği hem de farklı görülmesine yol açtığı belirtilen raporda, “Örgüt, bilhassa İsmailiyye orijinli olan ve kendilerine ‘Haşhaşiler’ denilen Hasan Sabbah liderliğindeki batıni karakterli örgütlenme ile önemli benzerlikler göstermektedir.” ifadesi kullanıldı.

Raporda, Gülen örgütünün teşkilat yapılanmasının, lider ve örgütünün dili ve düşüncesine paralel biçimde ikili karakterde olduğu anlatılarak, bu ikili yapı “şeffaf ve gizli ağlar” olarak nitelendirildi.

Örgüt mensuplarının, örgüt içinde yetişsin ya da yetişmesin, tam teslimiyet sergilemeyen ve çıkarlarına aykırı gördükleri kişilere karşı “iftira” ve “kumpas” silahlarını kullandığı, bu ahlaksızlıklarını da sözde hizmetlerinin gereği ve devamı için mübah saydıkları belirtilen raporda, örgütün kişilerin özel hayatından bilgiler ve görüntüler elde ederek bunları çeşitli hile ve montajlarla işleyip bir şantaj aracı olarak kullandığı bildirildi.

Raporda, örgütün “zekat, sadaka, himmet” adı altında haraç kestiği de ifade edilerek, Allah için yapılması gereken ibadetlerin farklı amaçlar için istismar edilemeyeceği kaydedildi.

FETÖ’nün dinler arası diyalog adına kelime-i tevhidi parçalayan bir hareket olduğu bildirilen raporda, terör örgütünün, Batılı kamuoyunun ilgi ve desteğini sağlamak, medeniyetler çatışması tezine karşı duyarlılık üretme adına “dinler arası diyalog ve ılımlı İslam” diyerek şaibeli girişimler başlattığı, pek çok sırlı ve gizemli ilişkiyle dünyada Müslümanların aleyhine oluşturulan karanlık projelerin bir parçası olmaktan da kaçınmadığı anlatıldı.

“Nesilleri oyalamıştır”

FETÖ’nün Avrasya coğrafyasında içi boş bir İslam anlayışı ile nesilleri oyaladığına değinilen raporda, örgütün başta Türkiye olmak üzere özellikle Asya ve Afrika’da açtığı okullar marifetiyle içi boş bir İslam söyleminin öncüsü olduğu bildirildi.

Raporda, “FETÖ/PDY, mezkur coğrafyalarda yaşayan insanlara sahih bir din anlayışı ve eğitimi götürmeyerek hem o ülke insanlarını hem örgüte iyi niyetle destek verenleri sadece hayal kırıklığına uğratmakla kalmamış, aynı zamanda onların maneviyatlarını diri tutacak İslam’a dönük beklentilerini, umutlarını boşa çıkarmış, enerjilerini heder etmiştir.” değerlendirmesinde bulunuldu.

Örgütün, yayılma alanı bulduğu ülkelerde verdiği zararların tespit edilmesinin elzem olduğu vurgulanan raporda, FETÖ’nün, Orta Asya, Balkanlar, Afrika ve Uzakdoğu’da gerçekleştirdiği tahrifat ve tahribatın, dini değerleri kullanarak kurdukları hegemonyanın tespit edileceği belirtildi.

FETÖ’nün dini hayata verdiği zararları tespit için ortak komisyonlar kurulması gerektiği bildirilen raporda, “Din İşleri Yüksek Kurulu bünyesinde, ilahiyat fakültelerindeki farklı branşlardan akademisyenlerin de iştirakiyle özel bir komisyon oluşturulacaktır. Bu komisyon, öncelikle FETÖ/PDY terör örgütünün İslam’a ve Müslümanlara verdiği zararları, İslam’ın inanç ilkeleri, ibadet telakkisi ve ahlak düsturlarında yaptığı tahrifat ve tahribatı, İslam’ın temel kavramlarına dair çarpıtmaları tespit edecek ve bu tespitler kamuoyu ile paylaşılacaktır.” ifadeleri kullanıldı.

Raporda, bu amaçlarla kısa vadede iki farklı etkinlik yapılacağı belirtilerek, şöyle devam edildi:

“İlki, ilahiyat fakültelerinden farklı branşlardan seçilen ilim adamlarından bir komisyon oluşturulacaktır. Komisyon üyeleriyle yapılacak çalıştaylarda acil bir eylem planı ve yol haritası belirlenecektir. Komisyon üyeleri, öncelikle örgütün basılı ve görsel yayınlarını inceleyerek, bu konuda yeterli tespit ve tenkitleri kaleme alacaklardır. Ayrıca komisyon tarafından, şimdiye kadar bu örgütün reklamını yapan, onu yücelten çeşitli yayınlar da ayrı bir değerlendirmeye tabi tutulacaktır. Bu alanda medyada ve sanal alemdeki bilgi kirliliği konusunda da komisyon üyeleri üzerlerine düşen görevi yerine getireceklerdir. Üyeler tarafından bu konuda yapılan çalışmalar Din İşleri Yüksek Kurulu’nda değerlendirildikten sonra kamuoyuyla paylaşılacaktır.

İkincisi ise yaşanan bu acı tecrübeden sonra, Diyanet İşleri Başkanlığı yasal zemin için gerekli çalışmaları yaparak, Diyanet Araştırma Merkezi ile Diyanet Akademisi’ni kurmalıdır. Bu doğrultuda oluşturulacak çeşitli birimlerde yasanın çizdiği görevler dahilinde Türkiye’deki ve yurt dışındaki dini oluşumlar, dini gelişmeler, dini sorunlar hakkında ilgili alan uzmanlarına çeşitli projeler tevdi edilmeli ve ortaya çıkan sonuçlar, kamuoyuyla paylaşılmalıdır. Diyanet Akademisi’nde ise Diyanet İşleri Başkanlığı’nın iç hizmetine dönük olarak müftü, vaiz, müşavir, ataşe ve diğer personelin nitelikli yetiştirilmesine yönelik proje ve programlar uygulanmalıdır.”

“Din eğitimi gözden geçirilecek”

Raporda, bu tür dini yapıların toplumu bir kez daha aldatmasına fırsat vermemek için din eğitim ve öğretim politikalarının yeniden gözden geçirilmesi ve bu çerçevede her seviyede din eğitimi ve öğretiminin gözden geçirilmesi gerektiğine işaret edilerek, şu değerlendirmede bulunuldu:

“Devletin, bireyin inanç dünyasını koruyan bir hukuki sisteme sahip olması, kişilerin kendilerini baskı altında hissedip dinlerini yaşayabileceklerine inandıkları gruplara yönelmelerine engel olur. Bu itibarla inanç özgürlüğü devlet eliyle koruma altına alınmalı, en geniş manada dini bilgilendirme ve din eğitimi toplumun sahih bilgi ihtiyacını karşılayacak şekilde verilmelidir. İstismarcı dini gruplara yönelimin önlenmesinde en etkin olan husus, bireylerin dini alanda sağlam ve yeterli bilgiye sahip olmalarıdır. Her seviyeden sahih bir din eğitiminin verilebilmesi ve Kur’an, sünnet gibi dinin temel kaynakları ile temel öğretilerinin bütüncül olarak kavranılabilmesi için eğitim sisteminde gerekli değişiklikler yapılmalıdır.”

Benzer yapıların oluşmaması ve benzer hataların tekrarlanmaması için sivil toplum kuruluşlarıyla ortak çalışmalar yapılması gerektiği bildirilen raporda, ayrıca dini ve ilmi denetim ve rehberlik için Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde üst kurullar oluşturulması istendi.

Başta Diyanet İşleri Başkanlığı olmak üzere, Milli Eğitim Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı, Yükseköğretim Kurulu ve üniversitelerin, gençlerin dini ve milli değerlerini kazanmaları, sağlam bir karakter eğitiminden geçmeleri konusunda acil bir eylem planı ortaya koyması ve derhal uygulaması gerektiğine işaret edilen raporda, “Kamuda, bürokraside, akademide ve diğer tüm görevlerde ‘adalet, eşitlik, emanet, ehliyet ve liyakat’ gibi temel ölçüler bihakkın çalıştırılmalıdır. Bu ilkelerin dışında kalan dini, mezhebi, meşrebi, yöresel, etnik hiçbir aidiyet, görevlendirmelerde asla tercih sebebi olmamalıdır.” ifadeleri kullanıldı.

Raporda, din, devlet ve toplum ilişkilerinin sağlıklı bir  zemine oturtulması gerektiğine işaret edilerek, maruz kaldıkları manevi zararları önlemek için vatandaşlara ve özellikle gençlere yönelik çalışmalar yapılması istendi.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.