Homoseksüellik fıtrata tamamen ters, tiksinti verici, çok çirkin bir sapıklıktır. Homoseksüellik; İncil, Tevrat ve Kur’an’da yasaklanmıştır.
Aile toplumun temelidir. Anne baba ve çocuklardan oluşan aileler toplumun ilerlemesi ve sağlıklı kalabilmesi için gereklidir. Ancak, halihazırda bazı Batılı ülkelerde normal aile kavramıyla çelişen yeni bir trend bulunuyor; homoseksüel evliliği. Gayet açıktır ki, bir toplumun modern ve klas olması o toplumun özgür olmasıyla orantılıdır. Ancak değişen Batı kültürleri ve değerleri homoseksüel evliliğinin de sözde bir tür özgürlük olduğunu savunuyor ve birçok aktivist cinsel sapkınlığı kendilerince, “sahip çıkılması gereken bir insan hakları sorunu” gibi algılıyor. Onları örnek alanlar da sözde modern ve modaya uygun davranmak adına peşlerinden giderken aslında topluma, özellikle de çocuklara ve genç kuşağa verdikleri zararın farkında olmuyorlar.
Yapılan araştırmalar gösteriyor ki eşcinsel ebeveynleri olan çocuklar yaşadıkları cinsel karmaşadan dolayı homoseksüel davranışlara eğilimli oluyor ve nihayetinde psikiyatrik bozukluklar, madde bağımlılığı gibi rahatsızlıklara maruz kalıyorlar. Ayrıca cinsel saldırıya ve intihara meyilli oldukları gibi AIDS gibi cinsel yolla bulaşan hastalıklara da daha sıklıkla yakalanabiliyorlar. Örneğin Amerika Birleşik Devletlerinde hükümet her yıl HIV tedavisi için 24 milyar dolardan daha fazla yatırım yapmak zorunda kalıyor.
Homoseksüeller arasındaki evlilik istatistikleri ve bu evliliklerin sonucunda evlat edinilen çocuk sayısındaki artış incelendiğinde, bu durumun ne kadar tehlikeli boyutlarda olduğunu daha net görebiliyoruz. ABD’de eşcinsel çiftlerle birlikte yaşayan 94.627 tane çocuk bulunuyor. En fazla Amerika’da homoseksüellere evlatlık veriliyor. Ebeveynlerinden birinin eşcinsel hayat sürdüğü çocuk sayısı ise 6 ila 14 milyon arasında değişiyor. İngiltere’de ise 2015 yılının Mart ayından itibaren eşcinsel ebeveynler tarafından evlat edinilmiş olan çocuk sayısı son 12 ayda hızla artarak rekor seviyeye ulaşmış durumda.
Cinsel sapkınlık içinde olan kişiler toplum tarafından kabul görmek ve sapık eylemlerini haklı çıkarmak için kendilerince “östrojen hormonlarının yüksek seviyelerde olduğunu” veya “genetik olarak bu yaratılışta doğduklarını” iddia ederler. Oysa bu iddialar bilimsel açıdan kesinlikle doğru değildir. Öncelikle homoseksüel bir erkek ile normal bir erkek arasındaki östrojen ve testosteron hormon seviyelerinde fark yoktur. Ayrıca bilim adamları homoseksüellerin genetik olarak bu mizaca sahip olduklarını destekleyen hiçbir delil bulamamışlardır. Son 20 yıldır Avustralya, ABD ve İskandinav ülkelerinde yürütülen sekiz ayrı araştırmaya göre eşcinselliğin kesinlikle genetik olmadığı sonucu çıkmıştır. Diğer taraftan bu durum genetik bile olmuş olsa sergilenen ahlak dışı davranışları asla haklı çıkarmaz.
Eşcinsel ebeveynleri tarafından cinsel tacize uğrayan erkek çocuklarla ilgili vakalar oldukça fazla. Ayrıca başlarına gelenleri utandıkları ya da korktukları için açıklayamayan çocuklar da var.
Çocuk haklarından sorumlu Rus Ombudsman PavelAstakhov’un eşcinsel çiftler tarafından taciz edilen çocuklarla ilgili açıklaması şöyle;“Yetim kalan Rus çocuklara erişim kolay olduğundan yabancı ülkelerdeki sapık kişilerin dikkatini çekiyorlar. Yabancılar ülkemize gelip kolayca para ödeyerek çocuklarımızı alabiliyorlar.”
2012 yılında Rusya kanunlarda bazı düzenlemeler yaparak Amerikan vatandaşlarının Rus çocukları evlat edinmelerini yasakladı. Bir sonraki yıl ise yabancı homoseksüel çiftlere Rus çocuklarının evlat verilmesini yasaklayan kanun Duma’da onaylandı.
İngiltere’deki çocuk edinme sistemi ile ilgili bilgilere göre: TonyBlair, 2000 yılında İngiltere’deki evlat edinme sayısının yüzde 50 oranında artırılması hedefi koydu. Bunu gerçekleştire bilmek için, hedefleri yakalayan ilgili belediye birimlerine para ödülleri vaad edildi. Ailelerinden alınan her çocuk için para ödülü alan sosyal hizmet görevlilerini adaletsizliğe iten bu sistem yüzünden birçok hatalı uygulama yapılıyor. Hükümetin bakanları, protestoları engellemek için, bu uygulamaların mağduru olan ebeveynlerin, alınan çocukları ve davalarla ilgili konuşmalarını engelliyor. Aile mahkemelerinde uygulanan bu gizlilik,çocukları korumaktan ziyade sosyal hizmet görevlilerinin uygunsuz davranışlarını gizlemeye hizmet ediyor.
AndreeaSuttonBradeanu isimli bir Rumen bayanın yaşadıkları bu olaya çok ilginç bir örnek teşkil ediyor. Bu bayanın 3 çocuğu İngiltere’de elinden alındı. AndreeaSutton, haksız bir şekilde elinden alındığını düşündüğü çocuklarıyla ilgili olarak, başka bir mağdur olan Florin Barbu’yu telefonla arayıp onun Brüksel’deki protesto eylemine katılacağını söyledikten kısa bir sure sonra evine gelen polislerce gerekçe göstermeden tutuklanarak hapse konuldu. Daha sonra bayanın çocuklarının davasıyla ilgili konuştuğu için tutuklandığı söylendi.
Bir süredir Londra’da yaşayan iki çocuk sahibi Romen çift Florin Barbu ve ClaudiaRacoltaşiddetli geçimsizlikten dolayı İngiltere devleti adına ziyaretlerine gelen sosyal hizmetler yetkilisi 8 yaşındaki kız çocukları Diana ve 5 yaşındaki erkek çocukları Andy’i aileden alma kararı vermesinden kısa bir süre sonra çocukları İngiliz eşcinsel aileye evlatlık olarak verdiği ortaya çıktı.Aile ve çocuklar Ortodoks Hristiyan olmalarına rağmen ve Hristiyanlıkta eşcinselliğin yasak olmasına rağmen, çocukları homoseksüel ailenin yanına vererek çocukların ruh sağlığı dengesi ciddi zarar görecektir. Baba bu sebepten dolayı birçok yere baş vurmuş fakat ne yazıkki bir sonuç alamamıştır ve hatta İngiliz devleti tarafından bu olayı ve eşcinsel çiftin isimlerini açıklamasından dolayı babaya dava açmıştır. Bunu yaparak İngiliz devleti insan hakların temelini oluşturan dini özgürlüğü çiğnemiş oldu.Çocukların babası Florinher tür yollar deneyerek sesini duyurmaya çalışıyor.
Romen çift Florin Barbu ve ClaudiaRacolta’ın başlarına gelenler, maalesef Hollanda’da yaşayan Azeroğlu çiftinin başına gelmiş, 2004 yılında 6 aylıkken bir kaza sonucu annenin oğlu Yunus’u yere düşürmesinden sonra, ailenin üç çocuğuna el koyan Hollanda Gençlik Dairesi, koruyucu aile olarak çocukları Hollandalı lezbiyen çifte vermişti. Verilen hukuk savaşında 2007 yılının Temmuz ayında iki çocuğunu Hollandalı lezbiyen ailenin elinden kurtaran Azeroğluailesi, küçük Yunus için de hukuk savaşı veriyor.
Bugün ise aile ile yapılan görüşmede, konu ile ilgili olumlu bir gelişme olmadığı bilgisine ulaşılmıştır. Annenin verdiği son bilgiye göre, Şu an 12 yaşında olan Yunus Azeroğlu, halen lezbiyen bir çiftle birlikte yaşamaktadır.
Ne yazık ki İngiltere ve bazı diğer Avrupa ülkelerinde ailelerden zorla çocuklar alınarak insan hakların temelini oluşturan dini özgürlüğü çiğnemiş oluyorlar. Hristiyanlık, Musevilik ve Müslümanlıkta haram olan homoseksüelliğin medeni kanuna göre normal sayılması bu tip sapkınlıkların önünü açacağı için devletlerin bir an önce bu konuyu bir anormallik olarak görüp önlem alması gerekir.
Bir kısım medya homoseksüelliği, sözde “son derece olağan, sağlıklı ve kültürel anlamda modaya uygun” bir olgu olarak lanse ediyor. Savlarını pekiştirmek için bazı aktivistler gerçekte cinsel sapkınlık içinde olan insanları, sağlıklı, güzel ve yakışıklı, son derece klas ve toplum içinde yönetici kariyerlere sahip başarılı bireylermiş gibi gösteriyorlar. Nitekim bu çabanın etkisi de görülüyor: Amerikalıların %20’si eşcinsel evlilikler konusundaki fikirlerinin televizyon programlarıyla değiştiğini açıkladı. Özellikle film ve moda endüstrisinde çalışanlar kendilerince daha iyi kariyer yapabilmek adına homoseksüelliği destekliyorlar. Bunu yapmayanlar işlerinden oluyor, baskı altına alınıyor. Hatta kiliselere homoseksüel evliliklerinin onaylanması için baskı yapılmaktadır. Oysa evlilik kurumunun içeriğini değiştirerek, eşcinselliği bir pazarlama konusu haline getirmek söz konusu toplumu ahlaken, fiziken ve ekonomik açıdan yozlaştıran ciddi bir tehlikedir.
Gençlerin bu tuzağa düşmemeleri, manevi değerlerini korumaları ve şerefli bir hayat sürmeleri için “insan hakları” adı altında kabul ettirilmeye çalışılan bu ‘yeni tip’ hayat tarzının sapkınlığını ifşa etmek herkesin sorumluluğudur. Burada üzerinde durulması gereken en önemli nokta ise homoseksüelliğin İlahi dinlerin kutsal kitaplarında Allah tarafından kati şekilde haram kılınmış olmasıdır ve bu haramı işleyenlerin Allah tarafından ciddi bir cezayla karşılık gördükleridir.
(Kuran’ı Kerim, Araf Suresi 80-82. ayetlerde ve İncil’de yazılan sözlerde, Romalılar 1/24-28) şöyle açıklanmıştır:
Hani Lut da kavmine şöyle demişti: “Sizden önce alemlerden hiç kimsenin yapmadığı hayasız-çirkinliği mi yapıyorsunuz?
“Gerçekten siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Doğrusu siz, ölçüyü aşan (azgın) bir kavimsiniz.”
Kavminin cevabı: “Yurdunuzdan sürüp çıkarın bunları, çünkü bunlar çokça temizlenen insanlarmış!” demekten başka olmadı. (Araf Suresi, 80-82)
Bu yüzden Tanrı, birbirlerinin bedenlerini aşağılasınlar diye, onları yüreklerinin tutkuları içinde ahlaksızlığa teslim etti. Tanrı’yla ilgili gerçeğin yerine yalanı koydular. Yaradan’ın yerine yaratığa tapıp kulluk ettiler. Oysa Tanrı sonsuza dek övülmeye layıktır! Amin. İşte böylece Tanrı onları utanç verici tutkulara teslim etti. Kadınları bile doğal ilişki yerine doğal olmayanı yeğlediler. Aynı şekilde erkekler de kadınla doğal ilişkilerini bırakıp birbirleri için şehvetle yanıp tutuştular. Erkekler erkeklerle utanç verici ilişkilere girdiler ve kendi bedenlerinde sapıklıklarına yaraşan karşılığı aldılar. (İncil, Romalılar 1/24-28)
Kadınla yatar gibi bir erkekle yatma. Bu iğrençtir. (Tevrat, Tekvin 18:22)
Bir erkek başka bir erkekle cinsel ilişki kurarsa, ikisi de iğrençlik etmiş olur. (Tevrat, Levililer20:13)
Bu ahlaksız eylemleri gerçekleştirenlerin Allah Katında ceza ile karşılık görecekleri de yine kutsal kitaplarda net bir biçimde açıklanmıştır.
“Siz insanlardan (cinsel arzuyla) erkeklere mi gidiyorsunuz? “Rabbinizin sizler için yaratmış bulunduğu eşlerinizi bırakıyorsunuz. Hayır, siz sınırı çiğneyen bir kavimsiniz.” Dedi ki: “Gerçekten ben, sizin bu yaptığınıza öfke ile karşı olanlardanım.” (Şuara Suresi, 165, 166, 168)
Bugün bazı toplumlarda homoseksüelliğe karşı olmayı bağnazlık zannedenler çoğunlukta olduğundan pek çok kişi cinsel sapkınlık aleyhinde konuşmaktan kaçınıyor. Bu sapkın suç Kuran’ın indirilişinden itibaren Allah tarafından haram kılınmış, çirkin bir eylemdir ve kesinlikle yoruma açık bir konu değildir.
Ahlaki açıdan bakıldığında eşcinsel evliliklerin yasal kılındığı ülkelerde aile kavramı zarar görüyor ve gayri meşru çocuk sayısı da gittikçe daha çok artıyor. İskandinav ülkelerinin bir çoğunda çocukların %80’i evlilik dışı doğuyor.
Homoseksüelliği olumlu görmek kaçınılmaz olarak toplumları ahlaken yozlaştırıyor ve aile kavramını yerle bir ediyor. Bunun sonucu olarak toplumda namus kavramından bihaber çocuklar yetişiyor. Diğer taraftan homoseksüel ebeveynleri tarafından cinsel tacize uğrayan çocuk sayısı hiç de azımsanacak gibi değil. İstatistiklere göre homoseksüel ebeveynleri olan çocukların %29’u kendi ebeveynleri tarafından cinsel istismara maruz kalıyor. Bu oranın sadece kaydedilmiş vakaları yansıttığıdikkate alındığında sorunun ne kadar önemli boyutta olduğunu daha net görebiliyoruz. Taciz edilen birçok çocuk başlarına gelenleri utandıkları ya da korktukları için söyleyemiyorlar.
Eşcinsellik fıtrata tamamen ters ve tiksinti verici bir sapıklıktır. Allah’ın gönderdiği Kitap’ta, Kuran’ı Kerim’de homoseksüellik iğrenç bir fiil olarak belirtiyor. Biz de Müslüman olarak iğrenç bir fiil olarak görüyoruz ve bunu anlatıyoruz. Yoksa homoseksüellerin ezilmesi, dövülmesi, sövülmesi, şiddet görmesi tarzında bir talebimiz olmaz.
Sonuç olarak bu büyük tehlikeye dikkat çekmek ve toplum bilincini artırarak gerekli önlemleri almak bir mecburiyettir. Öncelikli olarak homoseksüelliğe eğilim gösteren insanlara bununanormalliğini anlatarak, vazgeçmeleri için çaba harcamak gerekir. Ayrıca onları homoseksüelliğe teşvik eden aktivistlerin propagandasını durdurmak için de hareketegeçilmelidir. Toplumun tüm bireyleri çok değerlidir ve bizler herkesin kurtuluşu için çalışmaya hazırız. Homoseksüellik, halihazırda lanse edildiği gibi, “karışılmaması gereken bir tür özgürlük” olarak görülmemelidir. İnsanları bilinçlendirmeliyiz ve bilinçli bireyler olarak bizler daha geç olmadan – özellikle Müslüman toplumlara empoze edilmeye çalışılan- bu hastalıklı davranışı tedavi edebilmek için üzerimize daha fazla sorumluluk almalıyız.
Oğuzhan Karki