ALPLER-GÂZİLER

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

″Alp″ kelimesi, eski ve yeni pek çok Türk lehçesinde; ″kahraman, cesur, yiğit, zorlu″ demektir. Âşık Paşa, ″Garibnâme″ isimli eserinde, alp gazilerin dokuz vasfından; ″sağlam yürek,  bâzû kuvveti, gayret, iyi bir at, kendilerine mahsus giyecek, yay, iyi bir kılıç, süngü ve hemfikir arkadaş″ olarak bahseder.

İslâm’dan önce Türk Alp’leri, batıya yönelmişler, destanlarımızda gördüğümüz gibi; Orta Asya’dan bir çığ gibi, bir sel gibi ayrılarak; batıda kendilerine yurt, hayvanlarına otlak aramışlardır. Müslüman olduktan sonra bu Türk Alpliği, İslâmiyet’in cihat ve gaza mefhumlarının yerleşmesiyle, “Alp-Gâzî ve alp eren”ler adıyla savaşçı dervişler biçimine dönüşmüştür.

İslâmiyet’in ve Türk-İslâm kültürünün batıya doğru yayılması ve yerleşmesi sağlanmıştır. Anadolu’da ebedî Türk devletini kurmak üzere gelen Türkmen akınlarına ruh ve şekil veren, bu Türk dervişleridir. Türkler, İslâmiyet’i benimsedikten sonra eski Türk destanlarında yüceltilen ″alp″ tipi, kolaylıkla ″Gâssî-Gazi″ tipi şekline dönüşmüş ve yeni bir inançla harekete gelen bu yeni insan tipi, Müslüman-Türk devletlerinin kurucusu olmuştur. Türkçe, Alp unvanının, İslâm kültürü etkisiyle, Yakın Şark İslâm dünyasında daha ilk asırlardan beri çok yayılmış olan ″gazi″ adı ile birlikte ″Alp-Gazi″ şeklinde kullanılmış olması, yalnız Selçuklu kollarında değil, bunların siyasî ve medenî nüfuzu altına girmiş olan diğer topluluk ve devletlerde de görülmektedir. Türklerin geniş Asya bozkırlarında çok eski zamandan beri geçirdikleri çetin ve mücadeleli uğraşmaları, onların hayat şartlarını etkilemiş, kahramanlık ve cenkçilik geleneklerinin Türk hayatına yerleşmesinde büyük tesir icra etmiştir.

Asırlardır çok geniş coğrafî alanlarda birbiri ardınca batıp çıkan, büyük göçebe imparatorlukları kuran ve çiftçi, şehirli halk ile iskân edilmiş büyük memleketleri egemenlikleri altına alan bu atlı göçebeler, her şeyden çok, askerî teşkilâta, kahramanlık ve yiğitlik seciyelerine değer vermişlerdir.

Göçebelikten çıkıp yerleşik hayata geçen çiftçilik ile uğraşmaya başlayan ve hatta şehirlerde yerleşik hayata geçen Türkler bile, asırlarca bu kahramanlık geleneklerine bağlı kalmışlardır. Türklerin kurdukları çeşitli siyasî topluluklar, daima askerî bir devlet mâhiyetini korumuş, cihat esasına dayanan İslâm dininin Türkler arasında yerleşmesi, Selçuklulardan beri de tarihî gidişin Türkleri daimî bir harp hayatı içinde bulundurması, bu kahramanlık ″Alplik″ geleneklerinin yüzyıllarca, canlı bir şekilde, devam etmesini sağlamıştır.

Muhtelif Türk gruplarının halk edebiyatında, hikâye ve destanlarında, atasözlerinde, kısaca ahlâkî görüşleri yansıtan bütün eserlerinde bunu görmek mümkündür. İslamiyet’ten önceki Türk Alpleri, İslâm’ın cihat ye gaza idealleri, Türkler arasında yerleştikten sonra, önce Alp-gâzi, yani Müslüman-Türk kahramanı mâhiyetini almışlar, tasavvuf akımı ve tasavvuf tarikatlarının halk arasında yayılmaya başlamasından sonra da ″alp-erenler″ yani savaşçı dervişler, şeklinde girmişlerdir. Bu dervişler; kendileri ile beraber memleketlerinin örf, âdet ve geleneklerini, dinî usul ve kaidelerini de beraber getiren insanlardır ki, bunların içinde, Türk-İslâm memleketlerinden Anadolu’ya doğru yapılan göç akınını yöneltmiş müteşebbis kafile başkanları, bu yayılmanın öncüsü olmuş kolonlar, gelip yerleştikleri yerlerde hanedan kurmuş, soy ve mevki sahibi önemli şahsiyetler vardı. Bu dervişlerin dikkat çeken din ve dünyaya ait görüşler, daha eski Türk memleketlerinden gelen göçmen kitlelerinin getirdiği din ve dünya telâkkilerine benzer olduğu gibi, müritleri de çoğunlukla kendi aile ve soylarından olan kimselerdir. Bu sebepledir ki, bu unsurlar sayesinde Anadolu, aynı bir teşkilat ve ananelere sahip insan yığınlarıyla beraber, onların getirdiği dinî ve mistik akımların da kaynaşmasına bir sahne teşkil etmekteydi. Bu kaynaşmayı meydana getiren çeşitli tarikatların temsilcileri olan ve İslâm şövalye misyonerleri diyebileceğimiz dervişlerin Türk-İslâm dünyasının her tarafında kolları olan ve kuvvetli teşkilatlara sahip bulunan tarikatlar olduklarını görüyoruz. Anadolu’nun ana vatan olması uğrunda, sonsuz emek ve tükenmez öğütlerle yol göstermişlerdir.

Birçoğu Horasan Erenleri arasından yetişen, ya da onların eğitiminden geçen Anadolu velîleri, şeyhleri, tekke şâirleri, hem ana yurtta; Türklüğün, İslâmlığın, Türk kültürünün yayılıp yerleşmesine hizmet eylemiş, hem de, kendilerinden sonra; kurdukları veya bağlı oldukları tarikatların, görüşlerin, yaşama şartlarının-halkın sevgisi ve inancı sayesinde devamlılığını sağlamışlardır.

Emirdağ yöresinde de Türk Alplerinin pek çok mezarı bulunmaktadır. Bunları Emirdağ Yatırları adlı kitabımızda derleyip toparlayarak yayımladık. Bugün Horasan erenlerinin ruh ve gönül güzelliğini Anadolu’da, Avrupa’da ve dünyanın her tarafında yaşatan güzel insanlar bulunmaktadır. Güzel insanlar, Türk Çağı olarak hayâl ettiğimiz yeni yüzyılın kurucuları olacaktır.

Ahmet Urfalı

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.