Söz söyleyenlerin ulusu Hz Mevlana buyuruyor; “Biz vatandan ayrılmışız, bu yüzden yorgunuz, sınanmadayız. Vatandan ayrı düşen nasıl kendine güvenebilir.”
Süleyman Uludağ uluların gurbet anlayışını şöyle açıklıyor; “Tasavvuf dilinde gurbet, hakikate erişmek arzusu ile vatandan ayrılıştır. Sûfilere göre insanın aslî vatanı ruhlar âlemidir. İnsan buraya geçici olarak ve misafireten gelmiştir. O bu âlemde gariptir, ruh daima aslî vatanı olan melekût ve ruhaniler âlemini özlemektedir. Garip, gurbete bulunan, yâd ellerde olan, vatanından ayrı düşen. Halinden anlamayan, duygu ve düşüncelerine yabancı kalan kimseler arasında bulunan kimse. Cahiller arasında âlim, fâsid ve fâsıklar arasında takva ve salah ehli gariptir. Çok yüksek seviyede manevi ve ruhi haller içinde bulunan arifler hem bu dünyada hem o dünyada gariptirler. Zira hallerinden kimse anlamaz. Arifin sırren ve ruhen tek ve yalnız kalması gurbettir. Onun halk arasında halinden anlayan bir kimsesi yoktur.
Yunus Emre’nin ifadesinde gurbet:
Ben yürürüm ilden ile
Dost sorarım dilden dile
Gurbette halim kim bile
Göl gör beni aşk neyledi.
veya,
Bu dünyaya gelen kişi ahir yine gitmek gerek
Misafirdür vatanına bir gün sefer itmek gerek.
biçiminde olup,
Mülk-i fedadan geçeyin dost iline uçayın.
diyerek asıl yurdun dost ili olduğunu belirtir.
Karacaoğlan’ın gurbete bakışı daha farklıdır:
Gittim gurbet ile geri dönülmez
Kim ölüp de kim kaldığın bilinmez
Ölsem gurbet elde gözüm yumulmaz
Anam, atam bir ağlarım yok benim.
Gurbete giden âşık sevgilinin hayali ile gezer, dertlenir. Erzurumlu Emrah yollara düşer, sözünde hüzün, sazında hüzzam vardır.
Hançer-i feleğin ucu ciğerde
Durmayıp artıyor yara bu serde
Gurbet diyarında tutuldum derde
Gel tabip yaramı sar garip garip
Bir başka şiirinde;
Sevgilim hayal-i vuslatın beni
Diyar-ı gurbette hayran gezdirir
diyerek gurbetteki halini anlatır.
Gurbet; garipliktir, yabancılıktır.
Gurbet; kimine göre insanın doğduğu yerden ayrılmasıdır. Kimi içinde arar gurbeti. Kimi için düşmek gurbettir, der. Kimi özyurdunda gurbeti yaşar. Kimi gurbeti vatan yapar.
Mehmet Akif:
Gel artık, mâsivâ yok, şimdi yurdum Tanrı yurdumdur.
Tüten hücremde imanım, yatan, yer yer, sücudumdur.
diyerek mutasavvıflara yaklaşır.
Yahya Kemal, gurbeti kaygı günleri, hayatın hüzünleri olarak görür:
Gurbet nedir bilir mi o menfaya gitmeyen
Ey gurbet, ey gurubu ufuklarda bitmeyen
Ömrün derinliğinde süren kaygı günleri
Yıllarca fakr içinde, hayatın hüzünleri
Seyrani bir başka açıdan bakar gurbete:
Hicranlar mı çöktü içime benim
Gözyaşımı kimse silmez ağlarım
Mezarım olsaydı keşki vatanım
Sılamdan hiç haber gelmez ağlarım
Aşkın mızrağını engine saldım
Diyar-ı gurbette ben garip kaldım
Unuttum kendimi deryaya daldım
Kimseler halimden bilmez ağlarım
Şiirlerin dizelerinde sıla, vatan özlemi, gurbete düşme duyguları yoğun biçimde işlenir. Vatan sevgisini, sıla hasretini artıran yegâne duygu olarak gurbet görülür: Rıza Tevfik’in dediği bibi;
Uçun kuşlar uçun doğduğum yere
Şimdi dağlarında mor sümbül vardır
Gurbet insanoğlunun gitmek istemediği yer, çekmek istemediği duygudur.
Böyle olmasına rağmen zorunluluklar insana bu gerçeği acı bir şekilde yaşatır.
Gurbet elde bir hal geldi başıma
Ağlama gözlerim Mevlâm kerimdir
Derman arar iken derde düş oldum
Ağlama gözlerim Mevlâm kerimdir.
Kerem,Aslı’nın peşine düşer:
Terk eyledim vatanımı ilimi
Elimden aldırdım gonca gülümü
Gurbet ile saldım gayri yolumu
Sıla ağlar vatan ağlar yol ağlar
Pir Sultan, gurbette ağlayan gözlerini Allah’ın Keremini tanık göstererek teselli eder.
“Kör olsun gurbetin kahrı bitmedi
Gidemem vatana çilem yetmedi
Gül de taksam bülbülümüz ötmedi
Altın kafes olsa viran görünür.
Bayburtlu Zihni, gurbetin altın kafesindeki bülbülün ötmeyişinden yakınırken, Aşık Ömer, gurbette öten bülbülün derdine dert katmasından kederlenir.
Gurbet elde deldin bağrım
Garip garip ötme bülbül
Yeter kıldı cefâ canım
Derdime dert katma bülbül.
Gördüğü her güzele aşık olan Karacaoğlan gurbetten o derece bizardır ki bir an önce sılaya dönmek ister.
Hezeli de Karacaoğlan hezeli
Döküldü dalların gülü gazeli
Gurbet elde ben neyleyim güzeli
Yol ver dağlar sılama varayım
Kimi yeşil ördek gibi dalar göller,
kimi yeşil kurbağa gibi.
Kimi başını alıp gurbete gitmek ister,
kimi gurbette ağlayışını hissettirir.
Türkülerde gurbet, acı yüklü bir kervandır.
Yeşil ördek gibi daldım göllere
Sen düşürdün beni dilden dillere
Başım alıp gidem gurbet illere
Ne sen beni unut ne de ben seni
Sen kendi özünle arana bir gurbet koyma, bir yabancılık sıradağı çekme.
“Gâh olur gurbet vatan; gâh vatan gurbetlenir.” Şair Vişnezade İzzeti bu deyişiyle seni anlatıyor sanki vatanında gurbetçi, gurbette yabancısın. Ancak o gurbeti gül bahçesi yapacak olanda sensin.
Sen ceddinin diyarında vatan-cüda olabilir misin hiç?
Belki, “muhâcirâne gezer ağlarız öz diyarımızda” ama, senin atalarının duası kabul olunmuştur, sen sahip çıktığın sürece vatan:
Canı, cananı bütün varımı alsın da Huda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada Cüda.
Ahmet Urfalı