ALMANYA’DA İSLAMOFOBİK SUÇLAR KAYDA GEÇECEK

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Almanya, gelecek yıldan itibaren İslam düşmanlığı içeren suçları, siyasi nedenli nefret suçları kapsamında ayrı kategoride değerlendirmeye hazırlanıyor.

Almanya’da hükümet, haziran ayında yapılacak ve eyaletlerin içişleri bakanlarını bir araya getirecek konferansta, suç istatistiklerinde İslamofobik (İslam düşmanlığı) suçların, siyasi nedenli nefret suçları kapsamında ayrı bir başlık altında toplanması yönünde karar almaya hazırlanıyor.

Almanya’da Müslümanlara, camilere yönelik saldırıların sayısı hızla artarken, bunların ayrı bir suç kategorisinde toplanmaması nedeniyle İslamofobik saldırıların gerçek sayısı bilinmiyor. İslamofobik saldırıların polisin tuttuğu istatistiklerde ayrı başlık olarak görülmemesi ve sistemde tek başına suç başlığı olarak yer almaması gerçek rakamların gün ışığına çıkmasını önlüyor.

Bu nedenle federal hükümet, Sol Parti’nin konuyla ilgili verdiği soru önergesine cevaben haziran ayında İçişleri Bakanları Konferansı’nda, İslam düşmanlığı suçlarıyla ilgili düzenlemenin karara bağlanacağını açıkladı. 2017 yılında yürürlüğe girmesi öngörülen bu uygulama için polislerin ve ilgili makamların bilinçlendirilmesi çalışmalarının da planlandığı ifade ediliyor.

Almanya’nın İslamofobik suçları polis kayıtlarında artık ayrı bir başlık altında tutmaya hazırlanması, uzmanlar ve Müslüman kuruluşları tarafından da geç kalmış ama olumlu bir adım olarak nitelendiriliyor.

Bielefeld Üniversitesi Çatışma ve Şiddet Araştırmaları Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Andreas Zick, AA muhabirine yaptığı açıklamada, suç kayıt istatistiklerinde İslamofobik suçların, siyasi nedenlerle işlenen nefret suçları kapsamında, ayrı bir başlık altında toplanmasının doğru bir yaklaşım olduğunu söyledi.

Uzun yıllardır yaptıkları araştırmalarda İslam düşmanlığının çok yaygın olduğunu tespit ettiklerini belirten Zick, artan şiddet eylemleriyle saldırıların doğru şekilde soruşturulması için saldırının hangi motivasyonla gerçekleştirildiğinin tespitinin hukuken önemli olduğuna vurgu yaptı.

Zick, İslam düşmanlığının tanımlanması gerektiğine işaret ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:

”İslam düşmanlığı kaynaklı suçların alelade suçlar olarak değerlendirilmesi kabul edilemez. Müslüman olduğu için saldırıya uğruyorsa bu kapsamda suçun tanımlanması gerekir. İslamofobik suçların nefret suçları altında ayrı bir başlık olarak tanımlanması önemli. Çünkü bunun olmaması suçların tanımında, belirlenmesinde hakimleri zora sokuyor. Çünkü bir nefret suçu mu yoksa bir ayrımcılık mı olduğunu tanımlamak zorlaşıyor. Polisin suç istatistiklerinde bunun tespiti ve yazımı bu nedenden ötürü önem taşıyor.”

Etkin koruma önlemi

İslamofobik suçların ayrı bir kategoride ele alınmasının mağdurların korunması için düşünülmüş bir hamle olduğuna işaret eden Prof. Dr. Zick, bunun Müslümanların haklarının savunulmasında çok daha etkin bir koruma ve hukuki zemin yaratacağını kaydetti.

Prof. Dr. Zick, bu tanımlamanın uzun vadeli sonuçları olacağını da vurgulayarak, “İleride İslamofobik suçların rakamları ortaya çıktığında yetkililerin bu konuyla ilgili önlem almak zorunda olacakları da gözle görülür olacak.” dedi.

İslam düşmanlığının kaynakları

Müslüman ve İslam düşmanlığı ile ilgili çok sayıda araştırmalara imza atan Zick, İslam’a karşı düşmanlık besleyen kişilerin büyük çoğunluğunun kendilerini Hristiyan olan homojen bir halk ile özdeşleştirdiklerini, bu kimliklerini güçlendirmek adına da Müslümanları dışladıklarını söyledi.

Aidiyeti güçlendiren bu düşünce kalıbının İslam’a karşı hareketin de zeminini oluşturduğunu aktaran Prof. Dr. Zick, bu hareketin birleştirici, üyelerini bir arada tutan öğesinin de “ötekileri dışlamak” olduğunu anlattı.

Bu konuda geçmiş yıllarda yaptıkları bir araştırmaya dikkati çeken Zick, “2008 yılında bir araştırma yaptık ve çok sayıda Alman yurttaşın İslam’ı bu ülkenin kültürünün bir parçası olarak kabul etmeye hazır olmadığını gördük. Hukuki eşitlik bile değil sadece İslam’ın toplumun bir parçası olduğu yönünde bir kabul çok sınırlı. Bu da birinci ve ikinci sınıf yurttaş ayrımı ve kişileri dini aidiyetlerine göre sınıflandırmaya yol açıyor.” diye konuştu.

Müslümanlarla hiç iletişimi olmayanlara kıyasla çevresinde, arkadaş gurubunda Müslümanlarla ilişkileri olanların çok daha az ön yargıya sahip olduğunun altını çizen Prof. Dr. Zick, ön yargıların siyasi propagandaya hizmet ettiğine dikkati çekti.

Oy oranları artan İslam karşıtı ve aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisinin, İslam ile ilgili ön yargılar üzerinden oy kazanmaya çalıştığını anlatan Zick, “AfD, oy kazanmak için ön yargılarla oynuyor. Çünkü ön yargılar AfD’ye nüfuz etme, manipülasyon alanı yaratıyor. Ayrıca İslam düşmanlığı bu partiyi bir arada tutuyor. Bu nedenle bunu söylemleriyle beslemeye çalışıyorlar.” dedi.

AfD’nin “İslam Almanya’ya ait değildir” söylemini programına almasıyla siyasi tansiyonun tırmandığına işaret eden Prof. Dr. Zick, şunları kaydetti:

“Cumhurbaşkanı açıklama yapmalı. Konuyla ilgili pozisyonunu ortaya koyma zamanı geldi. Çünkü şimdi 20 yıl önceki tartışmalara, ‘İslamlaşma tehlikesi’, ‘Şeriat tehlikesi’ gibi konulara dönüyoruz. Oysa çok yol almıştık. Artık siyasetçilerden net bir mesaj gelmeli. Birinin net bir şekilde Müslümanların Almanya kültürünün bir parçası olduklarını söylemesi gerekiyor.”

“Geç kalınmış adım”

Almanya Müslümanlar Merkez Konseyi Başkan Aiman Mazyek de İslamofobinin nefret suçları kapsamında ayrı bir başlıkta toplanması için yıllardır uğraş verdiklerini belirterek, “Tabii ki bu adımın atılacak olmasından ötürü büyük memnuniyet duyuyoruz. Geç kalınmış bir adım. Müslümanlar Merkez Konseyi olarak yıllardır bu adımın atılması için uğraştık.” ifadesini kullandı.

Yıllar süren çabalar sonucunda, İslamofobi ile ilgili güvenilir verilere sahip olunacağına dikkati çeken Mazyek, yetkililer ve poliste de bu yolla farkındalık yaratılacağını, bilinçlendirmeye katkısı olacağını vurguladı.

Mazyek, “Her şeyden önemlisi Almanya’da hızla artan ırkçılık artık yabancı düşmanlığı altında değil nefret suçları kapsamında toplanacak.” dedi.

Müslüman düşmanı ırkçılığın sayısal olarak istatistiklere yansıtılmasına paralel olarak yetkiler ve polisin bilinçlendirilmesine dönük eğitimler verilmesini beklediklerini dile getiren Mazyek, “Bunu yapacak insan kaynağının geliştirilmesine dönük siyasi adımlar bekliyoruz.” diye konuştu.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir