Arnold Toynbee şöyle diyor:“Göçebenin hayatı, insan maharetinin bir zaferidir.”
Batı Türkistan’ın Türkmenistan bölgesinin Ordu ve Cend şehirlerinden başlayan göç; Horasan, Musul, Kerkük, Şam, Beriye, Urfa, Diyarbakır, Erzurum, Erzincan yaylaları, Rakka ve Emirdağ şeklinde cereyan etmiştir.
Göç; atlı-göçebe, bozkır halkının genel bir hayat tarzıdır. Hayvanlarına otlak bulmak amacıyla mevsimlere göre göçler yapılmıştır.
Soy itibarı ile Boz-ulus Türkmen’i olan Emirdağ halkı yüzyıllardan beri göç etmiştir. Nihayet 1960’dan itibaren yeni göç yönü, Avrupa ve özellikle Belçika olmuştur.
Emirdağ halkı genel itibarı ile Emirdağ yöresinde yaklaşık 300 yıldan beri yaşamaktadır. Bu zaman diliminde de göçgüncülüğü bırakmamış 1970’li yılların sonuna kadar yaylaya çıkmışlardır. Büyük şehirlere iş bulmak amacıyla gidilmiştir. “Gurbete çıkmak” çeşitli nedenlerden dolayı sürekli yaşanmış, âdeta bir hayat tarzı olmuştur. Şundan emin olunuz ki, bir gün Avrupa’dan da başka yerlere göç edilecektir. Zira Türkmenlerin “Karada sakin değillerdir, yerleri yoktur” Yani sürekli göç hâlindedirler. Yörük kelimesinin anlamı da çok gezen, çok yürüyen demek olduğuna göre, göç onlar için bir hayat olgusudur.
Özellikle dağ köylerinde tarım alanlarının kısıtlı olması ve miras yoluyla bölünmeler sonucunda bir hayli küçülmesi, hayatı sürdürecek verimin elde edilememesi ortaya çıkarmıştır. Keza hayvancılıkta da otlak ihtiyacının karşılanamaması verimi düşürmüştür. Nüfus arttıkça geçim iyiden iyiye zorlaşmıştır. 60’lı yılların sonuna kadar yayla ve arazi kavgaları kitlesel anlamda sürüp gitmiştir. İşsizlik hat safhaya yükselmiştir. İşsiz kitle, bir dildim ekmek peşinden gurbete çıkmıştır. Çoğunlukla Ege bölgesine bağ bellemeye, amelelik yapmak için değişik illere gidilmiştir. Bu gurbetçilik iç-göç olarak devam etmiş, bazen de insanlar ovalık köylere ve ilçelere göç ederek yerleşmişlerdir. Böylece tarım alanlarının yetersizliğine, yoğun-emek talebini azaltan mekanik yeniliklerle tarım alanlarına traktör, biçer-döver gibi makinelerin girmesi sadece emeği ile geçinen insanları geçim sıkıntısına sokmuştur. İşsiz kitle yeni arayışlara yönelmiştir.
İnsanlar; hayat standartlarını yükseltmek, çocuklarına iyi bir gelecek hazırlamak, kırsal kesimdeki kavgadan uzaklaşmak, gidecekleri yerdeki sosyal ve kültürel imkân ve fırsatlardan yararlanmak için önce iç-göçe başvurmuşlar, yurt-dışı fırsatı çıkınca da hemen bu imkânı değerlendirmişlerdir. Burada Emirdağ halkının ekmeğini taştan çıkarma özelliği ile göçe yatkın olan soy tipinin öne çıkmasını belirtmek gerekir.
Hısım-akrabadan borç bulanlar, eldeki-avuçtakini satanlar, tarlasını-takımını rehin bırakanlar Belçika’nın yolunu tutar. Belçika’ya gidip iş bulanlar önce ailesini, sonra da yakın akrabalarını yanlarına almak için istekte bulunmuşlardır
Böylece Emirdağlının hayat standardı yükselmiştir. Çocuklarını okutmaya önem vermeye başlamıştır.Bugün gerek yurt içinde gerekse yurt dışında yüzlerce bürokrat yetişmiştir. Geleneksel tarım ve hayvancılık mesleklerinin yerini eğitim, güvenlik, sağlık ve hizmet iş kolları almaya başlamıştır. Zenginleşen halkın hayata bakışı değişmiştir.Sosyolojik anlamda Emirdağlı değişmeye başlamıştır. Bu değişimin sağlıklı olarak gerçekleşebilmesi için halkın kültürel kodları koruyarak geleceğe yürümesi doğru olacaktır. Milli benliğini yitiren bir topluluk mankurtlaşmışolarak kaybolupgider. Kuvvetli aile bağları, akrabalık ilişkileri,milli dayanışma grupları kültürün sürekliliğini sağlar.
Ahmet Urfalı