Onlar, Emirdağ’ın özgür yayla rüzgârlarını soluklayarak büyüdüler. Dedelerinin seferberlik hatıralarını dinleyerek vatan- millet sevgisini öğrendiler. Onlar, vatan ve milleti aşk derecesinde sevmeyi tarih kitaplarından değil, bizzat yaşayarak tanıdılar. Issız bozkırda, sıska ağaçların toprağa sımsıkı tutunduğu gibi tutundular toprağa. Alınları secdede iken Hakk’ın huzurunda ant içtiler, al bayrağı dalgalandıracaklarına. Bir Emir Dede’ye baktılar bir de Adaçal’a. Ululardan himmet aldılar, şehit ve gazilerden gayret… Dualarına inanarak ak pürçekli ninelerin, ak sakallı dedelerin gurbete çıktılar, tan vaktinde.
Onlara yiğitliği Allah verdi. Kahramanlığı bir miras olarak aldılar atalarından. Kırk yiğitle Kürşat oldular, can kaygusu taşımadan. Nifakın üstüne yürüdüler korkuyu tanımadan. Bir de Köroğlu avazı saldılar cihana Avrupa’nın ortasından. Eveleyip gevelemediler, baş başa verip karar alınca yüreklerindeki cesaretle daldılar karanlığın içine.
Onlar, uç beyleri oldular tarihi yeniden yazıp. Ulubatlı Hasan oldular kale burçlarında. Atsız Ata, dillendirir onların kahramanlığını.
Kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir,
Ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmektir.
Ölmezliği düşünmek boşuna bir emektir;
Kahramanlık; saldırıp bir daha dönmemektir.
Sızlasa da gönüller düşenlerin yasından
Koşar adım gitmeli onların arkasından.
Kahramanlık; içerek acı ölüm tasından
İleriye atılmak ve sonra dönmemektir.
Yırtıcılar az yaşar… Uzun sürmez doğanlık…
Her ışığın ardında gizlidir bir karanlık.
Adsız sansız olsa da, en büyük kahramanlık;
Göz kırpmadan saldırıp bir daha dönmemektir.
Kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir,
Ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmektir.
Bunun için ölüme bir atılış gerekir.
Atıldıktan sonra bir daha dönmemektir…
Onlar, yufka yüreklilerle çetin yolların aşılmayacağını bildiler. Vatan- millet söz konusu deyince geçilmeyen Çanakkale oldular. Sakarya’da, Dumlupınar’da savaşan Mehmetçik oldular.
Onlar, Emirdağlı’dır, Deli Battal’ın ruh ve şuuru aşılanmıştır akıllarına, ruhlarına. Onlar, Emirdağ uşağıdır, zillete boyun eğmezler. Hele çaresizliği tanımazlar. Devlete, millete karşı yapılan her fitneyi kendilerine yapılmış sayarlar. Ümit ışığı olurlar zifiri gecede.
Avrupa’nın göbeğinde çadır kurarak, terör propagandası yapan bölücülere karşı durdular. Bölücüleri destekleyen Belçika hükümetine ‘’Türk’üz, buradayız, hazırız.’’ dediler. Klavye milliyetçiliği yapmadılar.
Avrupa’nın ortasından Sur, Bağlar, Yüksekova… yiğitlerine selam gönderdiler. Gönlümüzden sel olup taşan duygularımız Gent yiğitlerine ulaşır:
Çehreleri yağız kaba yel yanığı
Bozkırın tozudur gözlerindeki bulut
Derininde kökleri toprağın gök meşeler gibi
İstemeyi bilmezler boyunlarındadır azık torbaları
Verilene şükrederler dilleri duadadır
Sade görünürler çıplak gözle bakınca
Lakin bir ihtişam gizlidir içlerinde
Ve kükremiş aslan olurlar gazaplarıyla
Gözyaşları yürekleri damlatırlar da sessizce
Acizlik sayarlar zor karşısında ağlamayı
Yiğitliklerini götürürler Anadolu’dan sınır boylarına
Onlar Emirdağlı’dır. Onlar, yeni zamanların alp-erenleri, gazi dervişleridir. Anadolu yaylasında Yunus Emre’den, Mevlana’dan, Hacı Bektaş’ı Veli’den ilham ve destur alarak gönüllerini yeni güzelliklere açmaktadırlar.
Onlar, muhteşem kültür ve tarihlerinden aldıkları ilham ile aklın yön verici ışığı ve sezginin kavrayıcı, bütünleyici, birleştirici senteziyle yeni zamanların kahramanlarıdır.
Gent’in sıralı, sayılı uç beylerine, Türkmen ağalarına, yiğit bozkurtlarına selam olsun…
Ahmet Urfalı