Belçika, Türk İstiklal Savaşı’nı yakından takip edip İstanbul Temsilciliği yoluyla düzenli olarak merkezi hükümetlerini raporlar sunmuştur. Bu raporlardan ilki, 5 Ağustos 1919 tarihli olup Belçika’nın İstanbul Temsilcisi S. Marghetitch tarafından Belçika Dışişleri Bakanı Paul Hyman’a gönderilmiştir. Bu raporlar, bir Avrupa ülkesinin Milli Mücadelemiz hakkında ne düşündüğünü öğrenmek açısından önemlidir. Konunun mühim noktalarından birini de, 1964 yılından itibaren göçmen Türk işçisi istihdam eden ve daha sonra yurttaşlarımıza çifte vatandaşlık hakkı tanıyan Belçika’nın devlet politikasını öğrenmektir.
Yukarıda zikrettiğimiz ilk raporda; İzmir’in işgal edilmesiyle Kuva-yı Milliye taraftarlarının çoğaldığı belirtilerek Rum ve Ermenilerin ortak çıkarlarını gerçekleştirmek üzere birleştikleri ifade edilmektedir.
Belçika’nın İstanbul Temsilcisi S. Marghetitch, Avrupalıların Ortadoğu politikalarını eleştirerek, Avrupalıların sadece kendi çıkarlarını ve nüfuz alanlarını genişletmek istediklerini itiraf eder.
Temsilcisi S. Marghetitch tarafından yazılan 31 Aralık 1919 tarihli rapor, sömürgeci Avrupa’nınkendi dışındaki dünyaya bakış açısını yansıtması bakımından ilginçtir. Rapor, aziz ve asil milletimizi çok aşağılayıcı kelimelerle kötüledikten sonra; “Doğu buhranın pratik yegane hâl çaresi Türk İmparatorluğu’nun bağımsız bir devlet olarak ortadan kaldırılmasıdır” diyerek gerçek niyetlerini ortaya koyar.Temsilcisi S. Marghetitch, Türk devletinin yıkıldıktan sonra paylaşılmasında, Belçika’nın saf dışı bırakılmasından endişe etmektedir. Türk toprakları üzerinde kurulacak yeni yönetimde söz sahibi olmalarının Belçika’ya sayısız çıkarlar sağlayacağından söz eder.
Raporlarda Kuva-yı Milliye’nin her hareketi değerlendirilmekte ve aşağılayıcı ifadelerle eleştirilmektedir. İngiliz himayesi, mandacılık savunularak Belçika’nın mutlaka paylaşımdan yararlanması istenmektedir.
Marghetitch sonra Belçika ‘nın İstanbul Temsilciliğine getirilen De Welle, Türk ordusunun zaferlerinden sonra üslup değişikliği geliştirdiği görülmektedir. Ankara’ya doğru ilerleyen Yunan kuvvetlerinin oyununa gelerek kıskaca düştüklerini ve bozguna uğrayarak çekilmek zorunda kaldıklarını yazar.
De Welle, raporuna şöyle devam eder: “Genel olarak Anadolu isyanı meşru bir şekil almıştır. Artık milli bir Meclis, her geçen gün teşkilatlanma yolunda olan bir idare ve ordu ile karşı karşıyayız. Tek zayıf noktaları maliye. Memleket zengin ve bereketli olmakla beraber, savaş ve karışıklıklar olması doalyısıyla harap ve perişan. Netice olarak diyebilirim ki, artık Anadolu milliyetçiliği, bir sene önceki gibi hafife alınacak bir kemiyet değildir. Karşımızda hesaba katılması lazım gelen bir rakip var.”
Temsilci De Welle, İstiklal Savaşımızın her safhasını iç ve dış olaylarını kendi zaviyesinden hükûmetine bildirir, gerekli tedbirlerin alınmasını ister. De Welle’nin raporlarının dili daha diplomatik ve saygılıdır. Bu raporların tarihçiler tarafından değerlendirilmesi Avrupa’nın bize bakışını öğrenmek açısından yararlı olacaktır.
Söz konusu raporlar, Zeynep Kerman tarafından yazılan Belçika Temsilciliği Vesikalarına Göre Milli Mücadele adlı kitapta yer almaktadır.
Belçika da diğer Avrupa devletleri gibi sömürgeci bir özelliğe sahiptir.
Söz ve eylemleri ile Belçika sömürgeciliğini teşvik eden ve uygulayan Belçika Kralı II. Leopold(1835 – 1909 ) dönemidir.II. Leopold,sömürgeci tutumunu şöyle ifade eder: “Komşularımızı taklit edin; fırsat çıktığı anda denizlerin ötesine yayılın.Orda ürünlerimiz için kıymetli pazarlar, ticaretiniz için gıda ve büyük Avrupa ailesi içinde daha iyi bir konum bulacaksınız.”
Ona göre Avrupa’nın diğer ülkeleri sömürgeler elde edip zenginleşirken Belçika yerinde duramazdı: “Topraklarımızı genişletmenin vaktinin geldiğine inanıyorum. Birkaç güzel pozisyonun bizimkinden daha girişken milletler tarafından kapılması tehlikesi karşısında hiç vakit kaybetmemiz gerekiyor.”
Belçika Kralı II. Leopold, Kongo’yu sömürgeleştirdi. Yerli halkı kauçuk ekmeye zorladı. 23 yıl boyunca Kongo’nun yeraltı ve yerüstü zenginliklerini Belçika’ ya taşıdı.1876 ‘da Kongo işgalini şöyle savundu: “Kongo yöresi halkına medeniyet götürmek, bilimsel araştırma ve ticaret yapmak, Arap köle tüccarlarına karşı savaşmak.”
Bizde hiçbir devlet adamının böyle zalim sözlerine rastlayamazsınız. Milli Mücadele döneminde Türkleri aşağılayan ve vatanımızdan çıkar sağlama peşinden koşan Belçika, milli hareketin güçlenmesi ve zaferler kazanması sonucunda ağız değiştirme yolunu seçmiştir.
Belçika’yla ülkemiz arasındaki ilişkiler gayet dostane seviyede sürmekte iken geçen yıl, Belçika Hükûmeti, asılsız Ermeni soykırım iddialarını parlamentoda kabul etmişti. Bununla da kalmayıp aldıkları söz konusu kararda, 1915 olayları sırasında farklı tahminlere göre 300 bin ila 1,5 milyon Ermeni’nin hayatını kaybettiği ve Süryani, Keldani, Asuri, Pontus Rum’unun yoğun katliamlara uğradığı savunulmuştu. Belçika parlamentosunda bulunan Türk milletvekillerinin de bu karara uymaları konusunda yoğun baskı uygulanmıştı. Karara uymayacağını belirten Türk milletvekilleri partilerinden ihraç edilmişti. Bu kararı ve uygulamaları telin etmek amacıyla Belçika’da Türk Platformu kurulmuş ve bir dizi eylem planlanmıştı. Türk milletvekillerinin Emirdağlı olmaları hasebiyle Emirdağ Kültür ve Sanat Derneği (ESAB) ve Emirdağ Kent Konseyi Belçika’yla eş zamanlı olarak ‘’Ben de Varım’’ adı altında Eskişehir ve Emirdağ’da protesto eylemleri düzenlemişti. En azından Belçika’daki Türk toplumunun tepkisi ortaya konulmuştu. Resmi olarak 1964 yılından beri işçi göndererek Belçika’nın kalkınmasına katkı sağlamamızın bedeli bu durum olmamalıydı. Belçika’nın geçmişteki Ermeni severliğini tercih etmesi dostluğumuzu zedelemiştir.
Elbette güçlü devlet-güçlü iktidar bu konuların üstesinden diplomatik yollardan kolaylıkla gelebilir. Kaldı ki, Belçika Türk toplumu birlik beraberlik içinde dinamik bir yapıya sahiptir. Bu yapı, mutlaka daha organize bir güce çevrimelidir.