Belçikalı Türk tabiri, ikinci kuşak misafir işçi çocuklarından başlayarak dile getirilmiştir. Özellikle çifte vatandaşlık sağlandıktan sonra siyasetçisinden sade vatandaşına kadar kullanılan bir kavram olmuştur. Belçikalı Türk, kavramına karşı olanlar ise Belçika’daki Türk veya Türk orijinli Belçikalı ifadelerinin daha uygun olacağını ifade etmektedirler. Bilhassa, 2007 yılından itibaren Romanya ve Bulgaristan’ın AB’ye tam üye olarak katılmaları sonucunda bu ülkelerde yaşayan Türk kökenli insanların serbest dolaşım hakkından yararlanarak Belçika’ya akın etmelerini doğurmuştur. Böylece Türkiye dışından da Türkler, Belçika’ya yerleşmeye başlamış, konum ve statü itibarıyla iki ayrı Türk grubu Belçika’da yer edinmiştir.
Belçika’ya 1960’dan itibaren yoğun bir biçimde göçmeye başlayan Türkler, günden güne ‘gurbet’i ‘vatan’ edinmişlerdir. Birinci neslin belli bir süre sonra eş ve çocuklarını Belçika’ya getirmeleri ‘gurbet’e yeni bir boyut kazandırmıştır. Aile bütünlüğü, çocukları yetiştirme kaygısı, güvenlik, hemşericilik, akraba bağları… insanları yeni arayışlara sürüklemiş, gurbetçi işçiler, yeni geleneksel organizasyonlartesis etmeye başlamıştır. Camiler, kahvehaneler, hemşeri dernekleri, siyasi kuruluşlar, cenaze cemiyetleri ilk örneklerini vermiştir.
Birinci neslin; bir miktar işletme sermayesi edinip yurda dönme düşüncesi de artık yavaş yavaş terkedilmiştir. Bu duruma Belçika’nın demokratik yapısı etkili olmuştur. Gerçi bütün Avrupa’da olduğu gibi Belçika’da da Türklerin bulundukları topluma entegre olacağı düşünülürken, onlar kök değerlerine sahip çıkarak gettoler, koloniler oluşturarak içlerine kapandılar. Elbette bu durumun meydana gelmesinde yabancı düşmanlığı, ötekileştirme, değer vermeme, insan olarak görmeme gibi dışlayıcıfaktörlerinde payını unutmamak gerekir.
Entegrasyonun başarılı olamaması Belçika’yı bir noktada sevindirmiş olabilir. Zira okuyan genç Türk kitlesi kısa zamanda büyük başarılar göstererek Belçika bürokrasisinde ve siyasetinde önemli mevkilere yükselmiştirİstikbal vadeden Türk çocuklarının dahi üniversite eğitimi yerine, sanat okullarına yönlendirilmesi Belçika yönetimlerinin ara eleman ihtiyaçlarını giderme yöntem ve tercihi olmuştur. Belçika’daki Türk gençlerininüniversiteye gitme oranının çok düşük olması ileri yıllarda pek çok olumsuzluklara sebep olacaktır. Bu bakımdan, sorunu aşmak için hükümetler nezdinde yeni antlaşmalar yapmak gerekmektedir. Özellikle çifte vatandaşlığın verdiği haklar mucibince Belçika’daki Türk gençleri için Türk üniversitelerindeki öğrenci kontenjanları artırılmalı ve denklik işlemleri yasal ölçütlere bağlanmalıdır.
Belçikalı Türkler; hizmet sektöründe başarılı işlere imza atmaktadır. Keza kurdukları büyük ve orta ölçekli işletmelerle artık işveren hüviyeti de kazanmış bulunmaktadırlar. Böylece Belçika ekonomisine azımsanmayacak bir katma değer vermektedirler. 1970’li yıllarda birinci kuşağın çalışma alanı olan maden ocaklarının kapatılmaya başlaması, Türk kitlesini yeni iş alanları aramaya ve kurmaya yöneltmiştir. Özellikle günümüzde dördüncü kuşak, Belçika’nın demokratik yapısından, sağlanan yeni haklardan ve Avrupa’nın ortasında dünyayı daha iyi tanıma ve bilme imkânlarından yararlanmak istemektedir.
Belçika’yla 29 Aralık 1958’de imzalanan eğitim işbirliği anlaşması 1991’de yenilenmiş, ancak bu son hâliyle ihtiyaçlara cevap vermemektedir. Bu bakımdan eğitim ve kültürel işbirliği anlaşmaları yeniden günün ihtiyaç ve şartlarına göre düzenlenmelidir. Belçika’daki Türk sivil toplum kuruluşlarına, gazetecilere, kültür insanlarına, siyasetçilere bu konuda da önemli görevler düşmektedir.
Belçika Türk toplumunun kültürel anlamda birlik ve beraberlik içinde olmalarının başlıca etkenlerinden biri ve belki de en önemlisi Emirdağlı kitlesidir. Belçika’da var sayılan 180 bin civarındaki Türk’ün 100 bininin Emirdağlı olması bu birlik ve beraberliği sağlayan unsurların başında gelmektedir.Belçika’daki Emirdağ halkı; siyasette, ekonomide, sosyal ve kültürel hayatta varlığını ve rüştünü ispat etmiş bir toplum olarak yaşamaktadır.
Ayrıca Belçika’daki Emirdağ halkının milli değerlere bağlılığı, vatan ve millet konusundaki duyarlılığı devlet açısından da önemli görülmesi gereken bir husustur. Avrupa’nın ortasında güçlü bir Türk varlığı ve lobisinin bulunması
büyük imkân ve fırsatlar ortaya koymaktadır. Ancak Belçikalı Türk toplumu siyasiler tarafından, “siz aslansınız” takdirinden öteye bir kazanım elde edememiştir. Halbuki bu dinamik yapı, eğitim ve kültür projeleriyle desteklenip değerlendirilse devlet açısından daha mühim görevleri başarabilir.
Şimdi yazının başlığına tekrar dönersek, Belçikalı Türk tabiri artık sosyolojik anlamda tam yerini bulmuştur. Belçikalı Türk’ün varlığını sürdürebilmesi için ailelere, sivil toplum kuruluşlarına, siyasilere görevler düşmektedir. Zira Birinci ve ikinci kuşak ata topraklarına aşk derecesinde bağlıyken, üçüncü ve dördüncü kuşakta bu bağ ve ilgi gittikçe zayıflamaktadır. Vakit daha da geçmeden alınması gereken önlemler bulunmaktadır. Bu önlemleri yazmaya devam edeceğiz.
Ahmet Urfalı