Geçtiğimiz Pazar günü Brüksel’in meşhur Lüksemburg Meydanı’nda bir miting düzenlendi. Mitingi düzenleyen üç tane genç. Duyarlı oldukları kesin. Ayrıca üçü de TGB’li. Ama hemen belirtelim, miting TGB adına yapılmadı. Hatta bu üç organizatör, miting öncesi ve miting esnasında, siyasi sloganlar atılmaması gerektiğini sayısız kez hatırlattılar.
Organizatörler, Ufuk Demir, Seher Koçak ve Özlem Öztürk adında üç genç. Bu gençleri TGB’li diye hor görmemek lazım. En azından bir inisyatif alıp bu mitingi, hem de bir Pazar günü düzenlemeye karar vermişler.
Mitingin konusuna gelince. Konusu malum. Son günlerde Türkiye’de yaşanan terör olayları. Açılım politikası işe yaradı, terör olayları bitti derken, bir de baktık ki, terör tekrar hortları ve her gün aralıksız gelen şehit haberleri Türkiye’yi sarstığı gibi biz Avrupa’da yaşayan Türkleri de derinden sarstı. Lakin Avrupa’da, Türkiye’de olduğu gibi sokaklara inip öfkesini kusmak kolay iş değil. Bir Pazar günü boş binaların bulunduğu alanda bağırmak için alınacak iznin bile prosedürleri akıl almayacak kadar zor. Ama gençlerimiz hırslı. Sokaklara inip öfkelerini ifade etmek istiyorlar.
***
Terör olaylarının tekrar hortladığı günden bu yana yaşanan süreçte, birkaç kez korsan yürüyüş için çağrı yapılmış ve bunların iki tanesini Saint-Josse Belediye Başkanı Emir Kır, kendisine zamanında ulaşan ihbarlar sayesinde bastırmış. Ardından gergin bekleyiş devam etti ve 13 Eylül Pazar günü, Avrupa Parlamento binasının bulunduğu meşhur Lüksemburg Meydanı’nda izinli miting yapılacağı açıklandı.
Mitingi duyan, eline bayrağını alıp gelmiş. Hatta en sağcısından en solcusuna kadar. Üstelik omuz omuza. Gerçi, mitingin hemen başında, bir kişi tarafından yapılan siyasi tezahürat her ne kadar kısa süreli bir gerginliğe sebep olsa da, organizatörlerin uyarıları sayesinde, ortalık yatıştırıldı. Ardından, organizatörler tarafından Flamanca, Fransızca ve Türkçe, Türkiye’de yaşanan terör olayları ile terör örgütü PKK lanetlendi. Her şey iyi gidiyordu. Ta ki, miting alanında bulunan gergin bir grubun arasından fırlayan bir delikanlın, organizatörlerin elindeki megafonu kaptığı ana kadar.
Megafonu eline alan delikanlı, fitili ateşleyerek, herkesi Saint-Josse belediyesi sınırları içerisinde yer alan ve Kürt mahallesi olarak bilinen mahalleye yürümeye davet etti. Ateşli grup, güvenliğin yetersiz olduğu alanı terkederek Kürt mahallesine doğru hareket etti. Tabii ki, kitle psikolojisi sayesinde kendileriyle birlikte bir yığın insanı yanına alarak.
***
Yine kendisine zamanında ulaşan ihbar sayesinde güvenlik güçlerini harekete geçiren Başkan Emir Kır, kendi çabalarıyla, ateşli grubun Kürt mahallesine girmesine engel oldu. Yarı yolda ikna edilen gençler, tekrar miting alanına döndüler. Ardından izin olmadığı halde o an yetkililer tarafından alınan bir kararla, grubun Lüksemburg Meydanı’ndan Türk mahallesine kadar yürümesine izin verildi. Sonra yürüyüş Place de la Reine’de son buldu ve grup olaysız bir şekilde dağıldı. Böylelikle Kürt mahallesinde yaşanabilecek olası bir facia önlenmiş oldu. Şayet o ateşli grup, o mahalleye ulaşmış olsaydı, yaşanabilecek olayları ve meydana gelecek faciayı düşünmek bile istemiyorum.
Üstelik, Kürt mahallesinde toplanan bir grup, mahallelerine yapılacak olası bir saldırıya karşı koyabilmek üzere önlemini saatler öncesinden almış. Kısacası, kanı deli olan gençlerimiz o mahalleye girseydi, belki o gün orada kan akacaktı.
***
Allah’tan zamanında müdahale edildi ve facia önlendi. Eğer önlenemeseydi, Türk toplumu kesin olarak Belçika devletinin ve halkının gözü önünde halkı olduğu bir davada haksız durumuna düşerdi. Sonra biz Türkler olarak suçlu arardık ve belki bu mitingi organize eden o üç genci suçlu ilan ederdik. Belki siyasileri de suçlu olarak görürdük. Mesela, hiçbir şey yapmadı diyerek Saint-Josse Belediye Başkanı Emir Kır’ı işaret ederdik.
Bütün bunların yaşanacağı sırada asıl suçlular, rahat bir şekilde ellerini kolları sallayacak, üstüne üstlük bu mitingle ilgili kritiklerini yapacaktılar. Kim mi bunlar? Ne zaman Türk toplumunun önemli boyutta bir sıkıntısı olsa, ellerini taşın altına koymaktan kaçınıp, başlarını kuma sokan büyük STK’ların başları. Şayet bunlar, 2007 yılında olduğu gibi, ellerini taşın altına koyup, kendini ateşe atan gençlerin aldıklarını inisyatifi alsalardı, ne tansiyon yükselirdi ne de facia riski olurdu.
***
Şimdi bu üç genci ciddi anlamda tebrik etmek lazım. Neticede büyük STK’ların yapamadıklarını yaparak, bana göre iyi bir ders verdiler…
Cafer YILDIRIMER