Doğu Anadolu, özellikle de Güneydoğu Anadolu telaffuz edildiğinde, aklınıza ilk gelenler sorulsa; uzun yıllar sonucunda sorunun temelini oluşturan “ezber” kelimeleri bir çırpıda sayarız.
Ağalık düzeni ve buna bağlı feodal yapı, maraba, çocuk yaşta gelinler, töre ve töre cinayetleri, aşiretler, aşiretler arası silahlı catışmalar, ölen insanlar, faili meçhul cinayetler, vs..
Bütün bunlara çözüm üretemeyen Devletimiz bu düzende ezilen Kürt Halkına “Dersim” örneğinde olduğu gibi, zulme ortak olmuştur.
90’lı yıllara kadar bölge ile alakalı hazırlanan raporlar “Demokrasi ve İnsan haklarından uzak” asimilasyon, güvenlik ve askeri tedbirler (bu raporların içeriğinden sadece bir örnek durumun vahametini ortaya koymak için yeterli olacaktır “mektep açmak, yol yapmak, fabrikalar açmak, üretim faaliyetlerini ıslah etmeye çalışarak medeniyet seviyesini yükseltmek boş bir hayaldir” ) çerçevesinde ele alınması Kürt Halkı’nın Devlete olan inancını zayıflatmış, aradaki mesafenin açılmasına sebep olmuştur.
Devletin akıl almaz politikaları sonucunda Kürt Halkımız farklı ideolojileri olan terör odaklı örgütlerin insiyatifine bırakılmıştır.
Yine 90‘lı yıllar, Kürt Halkının sorunları bugünkü “Çözüm Sürecinin” temelini oluşturan,
“Demokrasi, İnsan Hakları ve Özgürlükler noktasında” ele alan raporlar hazırlandı.
Bu raporlardan bir tanesi; dönemin Refah Partisi İstanbul İl Baskanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından hazırlanıp Rahmetli Erbakan’a teslim edilmiştir.
Diğeri ise 2007 yılında vefat eden SHP Genel Başkanı Erdal İnönü imzalıdır (SHP 1995 yılında CHP’ye katıldı).
Bu iki raporların içeriği birbirine yakındır. Kürtce dilde eğitim, OHAL’in kaldırılması, genel af ilanı, Kürtçe yayın yapan Radyo-Tv, Kürt Enstitisü kurulması gibi.
O günün Türkiye konjüktörü ve siyasi yapısı bu tür çözüm argümanlarını kaldıracak iradesi olmadığı gibi, bu raporları hazırlanması ve dile getirebilmek cesaret işiydi.
Bu raporların hazırlayanları taktir edilmesi gerekir.
CHP’nin çözüm sürecindeki tavrı da herkesce malum!
Körfez Savaşı, ekonomik krizler, post modern darbeler, muhtıralar, siyasi çekişmeler Kürt Halkımızın sorunlarını çözümünü 23 yıl ileriye atmıştır.
Bu süreç ve öncesinden kirli ve pis bir savaş, 40 bin insanımızın canına mal olmuş, ülkenin kaynakları deyim yerindeyse “heder” olmuştur.
O kadar acı yaşanmıştır ki, bu acıyı tarif etmek mümkün değil.
Dönemin, Ak Parti Genel Başkanı ve Başbakan R.T.Erdoğan’ın bütün siyasi riskleri göze alarak 35 senedir süregelen bu pis savası sonlandırmak için, 16 Temmuz 2014 tarihin de resmi gazete yayınlanan; Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine dair kanunla ” Çözüm Süreci” resmi olarak başlamıştır.
Ak partinin ülke çapında başlattığı, Atatürk’ün “Muasır Medeniyet Seviyesine” yakışan atılımlar, 1000 yıl sürecek denilen 28 şubat post modern darbesinin izlerinin silinmesi, askeri ve sivil vesyatelerin ortadan kaldırılması, dışa bağımlılığın asgariye indirilmesi, yerli üretim, ülkenin kazanımlarının adil dağıtılması, demokrasi ve bireysel özgürlükler gibi yüzlerce iyileştirmeden Türkiye’ de yaşayan hatta Dünyanın herhangi bir yerinde ikamet eden Türk vatandaşlarının yararlandığını söylemek abartı sayılmaz.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yaşayan halkımız bütün bu iyileştirmelerden maksimum düzeyde faydalanmıştır.
Üniversiteler, hastaneler, barajlar, havalanları, eğitime verilen destekler, yeni iş sahaları, yollar, toprak reformu, tarıma ve hayvancılığın subvanse edilmek suretiyle Kürt Halkımızın yaşam standartları yüzde yüz olmasa da Batı’yla eşitlenmesi için çalışmalar PKK’nın engellemelerine rağmen devam etmektedir.
Demokratik açılımlar ve bireysel özgürlükler noktasında ana dilde eğitim vs gibi Anayasal düzenlemeler yapılmıştır.
Sonuç olarak yukarda bahsettiğim “ezber” bozuldu.
Artık o bölge, tarihi, coğrafyası,dört mevsim turizm ile anılmaya başlandı. Bir dönem mecburi hizmet bölgesi olan, tayini Doğu’ya çıkan bir memur salya sümük ağlarken, bugün atamasını o bölgeye isteyenler ve gezilecek yerler listesinde birinci sıraya yazılır oldu.
Bütün bunlar çözüm süreciyle gelen barış ve huzur ortamının kısa bir sürede Kürt Halkımız ve ülkemizin kazancı olmuştur.
Ayrışmaların, kutuplaşmanın asgariye indiği Kürt Halķımızın Devlete olan güvenin yeniden inşaası için umut verici gelişmeler ve ileriye güvenle bakan “toplumsal huzur ortami tesis etme açısından onem arz ediyordu.”
Lakin, bu gelişmeler birilerini rahatsız etti.
Çok hassas ve Siyaset Üstü olması gereken “Çözüm Süreci” başlangıcından itibaren Siyasete kurban edildi.
Cumhurbaşkanlığı ve 7 Haziran seçimlerinde meydanlarda Çözüm Süreci üzerinden yürütülen algı operasyonu sonucu 20 Temmuz Suruç Katliamı ve akabinde şehit edilen iki polisimiz bardağı taşıran son damla oldu.
Süreçte her türlü algıya karşı duran,diğer taraftan binlerce terör olaylarını çözümün devamı için görmezden gelen hükümet Kamusal düzenin korumaya yönelik, PKK, IŞİD, Dhkp-c gibi terör örgütlerine içerde ve dışarda operasyonlara başlamasıyla “Çözüm Süreci” fiilen bitmiş oldu.
Bu gelinen noktada HDP ve PKK, Kürt Halkını temsil etmediklerini açıkca ortaya koydular.
Çözüm artık kürt Halkının kendisidir.
Devletin muhatabı Kürt Halkıdır.
Sürece diğer unsurların dahil olması için tek şart “Silahların bırakılması” gerekiyor.
Şimdi Kürt Halkımızın, şu soruyu kendisine sorması gerekiyor.
PKK ve HDP’nin Kürt Halkına ne faydası var veya faydası oldu mu..?
Öğretmen öldürmek, camilerin yakılması, iş makinalarının yakılması, barajı bombalamak, haraca zorlanmak, kepenk kapattırmak, yol kesmek, çocuklarınızın zorla dağa kaldırılması her türlü terör ve canlı bomba olarak kullanılması, ambulans yakmak, hizmet görevlilerini kaçırmak, katliamlar, Diyarbakır mitinginde bombalama, Suruç Katliamı, tehditle oy, süreci baltalamak ve Kürt Halkına acıdan başka bir getirisi olmuşmudur..
PKK ve HDP’nin Kürt Halkına bir tek yararlı ve lehine yapıcı bir faaliyeti isteği dileği var mı…?
HDP mecliste 80 miletvekiliyle temsil edilirken yaptıkları ilk icraat, su yatağının üzerinden size talimatlar yağdırması, “silahlanın”.
Öcalan, Kandil, Demirtaş arasındaki liderlik savaşının kaybedeni yine Kürt Halkı Oldu..
Çunkü O’nların derdi hiçbir zaman Kürt Halkı olmadı.
Çözüm Sürecinin teması “Analar ağlamasın” ne Türk ne Kürt ne Çerkez, ne Laz, ne Roman, ne Abaza vs hiç bir Ana Ağlamasın.
Çözümün şifresi artık “Anaların” elinde..
El bebek gül bebek büyüttüğünüz evlatlarınıza sahip çıkma zamanı.
Her karış toprağı ŞEHİT kanlarıyla sulanmış bu cennet ülkem için canını feda edecek KINALI KUZULAR bitmez.
Lakin anaların göz pınarları mutlaka kurur..
Sizler sustukca, sindikce bu gözyaşlari dinmez…
Anaların “BARIŞA ZILGIT” çekebilmesi Çözüm Sürecinin tam anlamıyla başarıya ulaşması demektir.
(Yazımızın 2. Kısmı ,Çözüm Sürecinde dış etkenler, işbirlikcileri, medya ve siyasi aktörler)
FARUK YILMAZ