Alman Yeşiller Eş Başkanı Cem Özdemir ve 20 kişilik bir heyetle Fedactio’da ağırlanan AP Başkan Yardımcısı Isabelle Durant:
“Çoğul bir kimlikle yaşamak bir problem değil, bir şanstır”
Belçika Aktif Dernekler Federasyonu (Fedactio) Yönetim Kurulu ve üye dernek temsilcileri, 6 Haziran akşamı Frankofon Yeşiller Partisi (Ecolo)’nden önemli bir delegasyonu akşam yemeğinde ağırladı. Avrupa Parlamentosu Başkan Yardımcısı Isabelle Durant’ın başkanlık ettiği heyette partinin eski Eş Başkanı Sarah Turine de hazır bulundu. Frankofon Yeşiller Partisi’nin daveti üzerine Brüksel’de bulunan Avrupa Parlamentosu Eski Üyesi ve Alman Yeşiller Partisi Eş başkanı Cem Özdemir’in onur konuğu olduğu yemek son derece sıcak bir atmosferde gerçekleşti.
Fedactio Genel Sekreteri Ahmet Ulusoy’un selamlama konuşmasıyla açılan program, üye dernek temsilcilerimizden bazılarının faaliyetlerini anlatmasıyla devam etti. Durant ve Turine dışında Ecolo’dan Federal Milletvekili Zoé Genot, Brüksel Bölge Milletvekilleri Barbara Trachte, Alain Maron, Ahmed Mouhsin ve Zakia Khattabi ile Brüksel’in farklı belediyelerinde aktif 10’un üzerinde partili da heyette yer alırken, AP Yeşiller Grubu Danışmanı Ali Yurttagül ve yaklaşık 50 STK temsilcisi de yemeğe katıldı.
“Göçmen asıllı vatandaşlarımızla çok az irtibatta olduğumuzu biliyoruz”.
Programda bir konuşma gerçekleştiren Ecolo Eski Eş Başkanı ve Brüksel Politik Sekreteri Sarah Turine, “Bugün sizlerle birlikte olabilmekten büyük mutluluk duyuyoruz. Fedactio’ya bizi burada ağırlamayı kabul ettiği için teşekkür ediyorum.” dedi. Konuşmasında bir buçuk yıl önce başlattıkları “Çoğul Ecolo” (Ecolo au Pluriel) projesine değinen Turine, bu süreç sayesinde Ecolo’yu göçmen asıllı nüfusla ve Brüksel’in alt mahallelerinde yaşayan insanlarla buluşturmayı amaçladıklarını ifade etti. 2010 seçimlerinden sonra Brüksel’in ikiye ayrıldığı tespitinden yola çıkarak projeyi geliştirdiklerini söyleyen Sarah Turine, eğitim, dil ve ekonomi alanlarındaki başarı farkının bunu net bir şekilde ortaya koyduğunu ifade etti. “Siyasi programımızın buna cevap verebileceğine inancımız tam. Bununla birlikte, buna tek başına inanmak çok bir şeye yaramıyor. Bu mahallelerde yaşayan insanlarla ve göçmen asıllı vatandaşlarımızla çok az irtibatta olduğumuzu biliyoruz.” şeklinde konuşan Turine, bu nedenle derneklerle, mahalle komiteleriyle ve daha iyi yapılanmış göçmen örgütleriyle buluştuklarını, diyaloga girdiklerini, sahada yapılabilecek çalışmalar ve talepleriyle ilgili onları dinlediklerini ve bütün bunları kendi vizyonlarıyla yüzleştirdiklerini kaydetti.
Alman Yeşiller Partisi Eş Başkanı Cem Özdemir ise birçok Avrupa ülkesinde olduğu gibi Flaman ve Frankofon yeşillerin Federal Parlamento’da tek grup altında toplandıklarını hatırlatarak, “Bu bizim milliyetçi görüşlerle tıkanmadığımızı gösteriyor.” diye konuştu. Sözlerine, “Hıristiyan, Musevi, Müslüman, inançsız biri veya herhangi bir inanışa sahip bir insan olabilirsiniz. Mesele şu: ortak değerleri paylaşıyoruz. Bunlar Avrupa değerleri, bunlar bu ülkenin değerleri. Bizi sürüklemesi gerekenin bu değerler olduğunu düşünüyorum.” şeklinde devam eden Özdemir, şunları kaydetti: “Çok tartışılan entegrasyon kelimesinin bana göre çok basit bir tanımı var. Ülkenin resmi dilini konuşmak için çaba göstermek. İkincisi, ortak paydamız olan ülkenin anayasasına saygı göstermek. Yani her şeyden önce ortak değerleri paylaşmamız gerekiyor. Üçüncüsü ise çocuğumuzun en iyi eğitimi alması için ve kendimizi geliştirmek için çaba göstermek. Bu şekilde toplumun bir parçası oluruz.”
“Çoğul bir kimlikle yaşamak problem değil, şanstır”
Avrupa Parlamentosu Başkan Yardımcısı Isabelle Durant, Fedactio’ya kendilerini ağırladıkları için teşekkür ederek, “Yeşiller olarak burada bulunmaktan çok mutluyuz. Çünkü birlikte yapabileceğimiz çok şey olduğuna inanıyoruz. Günlük hayatımız adına, çevre adına, ekonomi adına, kadınlar adına şuna mutlak suretle inanıyorum ki yaşam kalitemizi ve herkesin yaşam kalitesini iyileştirmek için birlikte yapabileceğimiz çok fazla şey var.” dedi. Fedactio üyeleriyle konuştuğunda bunu yakından gördüğünü söyleyen Durant, bu nedenle Brükselli ve özellikle de kendi seçim bölgesi olan Schaerbeekli yeşilleri onlarla buluşturmayı istediğini anlattı. “Çoğul kimliğimle, sizin de yaşadığınızdan emin olduğum gibi, çok iyi yaşıyorum. Schaerbeek, Brüksel, Flaman, Valon ve Avrupalı… Çoğul bir kimlikte yaşamanın çok kolay olduğundan eminim.” diye konuşan Isabelle Durant, bunun bir problem değil, bir şans olduğunun altını çizdi. Türk Toplumu içerisinde çok sayıda bayanla çalışabilmekten duyduğu memnuniyeti de dile getiren Durant, “Çok aktif ve dinamiksiniz.” diyerek, konuşmasını Türkçe “Bu davet için Belçika Türk Toplumu’na kalpten teşekkür ederim” şeklindeki sözlerle tamamladı.
Cem Özdemir ve Sarah Turine, yemekten sonra programı ve faaliyetlerimizi basın mensuplarına değerlendirdiler. İşte her iki ismin kaydettikleri;
Cem Özdemir: “Bu geceyi çok hoş buldum. Gerçekten arkadaşlar çok güzel işler yapıyorlar burada uyumla ilgili. Ki Belçika’da bu daha da zor. Çünkü Belçikalı olmak ne demek? Buraları biliyorsunuz, anlatmama gerek yok. Zor bir konu. Uyum dendiğinde nereye uyum? Schaerbeek’e mi uyum? Brüksel’e mi uyum? Flaman Bölgesi’ne mi, Valon Bölgesi’ne mi uyum? Belçika’ya mı uyum? Aslında Belçika bir nevi ufak bir Avrupa, ben öyle görüyorum. Burada yaşayan Türkiye kökenli insanlar, Avrupa sorunlarının bir minyatürünü canlı görebiliyorlar.”
Sarah Turine: “Bu çalışmaların her birinde bulunan üretkenlik ve heyecanın, Brüksel gibi bir şehirde birlikte yaşamayı kolaylaştırmak adına ve Brüksel’in nihayetinde burada yaşayan toplulukların tamamı tarafından inşa edilmesinin sağlanması adına çok yararlı ve gerekli olduğunu düşünüyorum. Aklıma gelen iki çalışma var. Öncelikle masal gibi bir etkinlik olan Belçika’nın Renkleri. Çünkü her kökenden çocukları sahnede kaliteli bir performans sergilemek, ‘ötekinin’ dilini konuşmak ve anlamak adına çaba gösteriyorlardı. Bu bile tüyler ürperticiydi. Ve bilhassa yakaladığı başarıyı görmek çok etkileyiciydi. İnsanların bu tür çalışmalar konusunda bir beklentisi ve talebi olduğu gerçekten hissediliyor. Olağanüstü bulduğum bir diğer etkinlik de Sosyal Bilimler Olimpiyatı’ydı. Belçika’da yıllardır çok sayıda olimpiyat yapılıyor, fakat bunlar fen bilimleri ağırlıklı olimpiyatlar. Burada sosyal meselelere yönelik bir üretkenlik yarışması sunmak, ülkenin tamamında ve özellikle de Brüksel’de farklılığın bir engel değil, bir nitelik ve zenginlik olduğunu anlaşılmasına yönelik önemli bir koz”.