Bugün tatlı mı tatlı, 8 yaşında yakışıklı bir beyefendiyle terapideydim. Endişe dolu gözleriyle etrafına bakınıyordu. Bir suçlu gibi, “ne hata yaptım da buraya getirdiler beni” der gibiydi.
Yasin, babasını küçük yaşta kaybetmiş. 7 yaşında bir de kız kardeşi var. Anne, yaşadığı ruhsal sorunları ve vücudundaki kemik erimesi nediyle çocuklarıyla yeterince ilgilenemez olmuş. Bu nedenle çocuklar 2 yıldır yatılı okulda kalmaktalar. Yasin’in muzurlukları nedeniyle psikolojik destek almaya karar vermişler.
İlk olarak annesi başladı konuşmaya. Oğlunun okuldaki yaramazlıklarından şikayetçiydi. « Ağrılarımdan dolayı onları okula dahi götüremez oldum ; yatılı okul son çaremdi. Kız kardeşi durumu kabullendi ama Yasin direniyor » dedi, mahçup anne…
Sonrasında Yasin’le konuştuk. Aramızda geçen bir diyaloğu sizlerle paylaşmak istiyorum :
– Neden buraya geldiğini biliyor musun?
– Yaramazlık yapıyormuşum, annem dedi.
– Sana küçük bir sır vereyim mi? Senin yaşındayken ben de çok yaramazdım. Yani yaramazlık yapman çok normal. Bence sen gayet zeki bir çocuksun.
– Ama annem kızıyor.
– Onun şikayetleri seni üzüyor değil mi? Bazen büyükler çok can sıkıcı olabiliyor. Sana bir sır daha vereyim : Aslında büyükler, çocuklardan daha çok yaramazdır.
– (Gülümsüyor… J)
– Bu arada öğretmenler de çok gıcık değil mi ? Sürekli çocuklardan şikayetçiler. Onları memnun etmek ne kadar da zor off
– (Daha çok gülüyor).
– Anneni çok mu seviyorsun?
– Evet.
– Senin gibi bir oğlu olduğu için çok şanslı. Annenin mutlu olmasını da istiyorsundur.
– Evet istiyorum, ama hep mutsuz.
– Peki sence mutlu olması için ne yapabiliriz ?
– Yaramazlık yapmazsam mutlu olur.
– Ama yaramazlık yapmazsan sen mutsuz olursun…
– …
– Neden yatılı okulda kaldığını biliyor musun?
– Bilmem. Annem istemiyor beni.
– Emin misin?
– Evet.
– Nereden anladın seni istemediğini?
– Bir keresinde teyzem ve annemle birlikte gezmeye çıkmıştık. Sonra ben bi mağazada kayboldum. Çok korktum, ağladım. Annemler beni bulunca « oh olsun ! hakettin » diye kızdılar bana.
– Bu yüzden mi yatılıya gönderdi seni?
– Evet!
Çocuk dünyası dedik. İşte çocuk dünyası böyle bir şey… Çocuklar yaşadıkları her şeyi kendi zihinlerinde yetişkinlerden çok daha yoğun bir şekilde yaşıyorlar. Onlara söylenen ufacık bir söz beyinlerinde ve kalplerinde kocaman yer ediniyor. Ve hafızalarına kazınıyor.
Bir bebek doğduktan yalnızca 6 saat sonra beyninde anılar biriktirmeye başlar. Ve dış dünyasıyla gerçekleştirdiği her iletişimde kendine iki tane soru sorar : Seviliyor muyum ? Güvende miyim ?
Yani Sevgi ve Güven insana doğuştan yerleştirilmiş iki temel ve fitrî duygudur… Bir annenin şefkatle veya hışımla bebeğini pışpışlamasını dahi çocuk ayırt eder.
Yasin, yetim kalmakla sadece babasını değil, babasının ona verdiği güven duygusunu da maalesef yitirmiş oldu. Geriye annesinin ona verebileceği Sevgi ve Güven kalıyor. Yaşadığı ayrılık bu duyguları da epeyce azaltıyor. Burada annemiz, elbette çocuğunu seviyor. Ancak hayat şartları, eşini kaybetmiş olması ve çaresizlik, onun enerjisini adeta yok etmiş, çocuklarına olan sevgisini yeterince dile getirememiştir. Yasin’in hırçınlığı da bu temel eksikliklerin sinyallerini veriyor…
Şunu unutmamak gerek… Sevgi ve Güven, ispat ister. Çocuğumuzun koruyucu melekleri olduğumuzu onlara göstermek zorundayız. “Şimarmasın” düşüncesiyle, çocuğumuzu sevgimizden mahrum etmemeliyiz. Olabildiğince başını okşamalı, öpmeli ve her defasında onu çok sevdiğimizi dile getirerek onu rahatlatmalıyız.
Çocuğunuza “can” olarak bakarsanız, herşey değişir. Çünki canın büyüğü küçüğü yoktur…
Cemile TETİK
Psikolog/Aile Terapisti
www.facebook.com/cemiletetik
tetikce7@hotmail.com