KREMLİN KARȘITLARININ KİEV MUHAREBESİ

kum saati
Sinan Özdemir
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Dünya verdiği özgürlük mücadelesini ardından hayata gözlerini yuman Nelson Mandela’yı anarken, Avrasya’nın merkezi Ukrayna’da, başkent Kiev’in en gözde meydanı Bağımsızlık Meydanı’nı dolduran on binlerce Ukraynalı Turuncu Devrim’in onuncu ve bağımsızlık referandumunun yirmi ikinci yılında yeni bir sayfa çevirme umuduyla kamp kurmuş durumdalar.

Ukrayna “satranç tahtasındaki” merkezi konumuyla Rusya açısında geçiştirilmesi mümkün olmayan ülkelerin başında yer alıyor. Karadeniz ve kıta Avrupası’ndaki konumu Rusya gibi Batı içinde hayati önem taşıyor. Kremli’nin Ukrayna yaklaşımı 19. yüzyıl Çarlık Rusyası ve Stalin döneminin izlerini taşıyor. Dün olduğu gibi bugünde Ukrayna tarihi, kültürel ve mezhepsel olarak büyük fotoğrafta ayrıcalıklı bir yere sahipken , gerektiğinde Rus nüfuz alanında kalmasını sağlamak için Stalin dönemini aratmayan yöntemlere başvurulması bu birlikteliği anlamsızlaştırıyor.

Ukraynalılar açısından Stalin döneminde siyasi beklentilerin gerçekleştirilmesi noktasında planlanan büyük kıyımla (Holodomor) Putin döneminde doğalgaz üzerinden yürütülmek istenen politikalar arasında herhangi bir fark yok.

Ukraynalılar, resmi Rus tarihinin Stalin döneminde Ukrayna, Kafkaslar, Kazakistan ve Sibirya’da işlenen suçları görmezden gelmesini Moskova’nın emperyal bir bakışla Ukrayna’ya yaklaşmaya devam ettiğine yorumluyor. Sovyet Rusyası’nın üretimi kontrol altına almak ve göçebe toplumları yerleşik hale getirmek (Kazakistan, 1,5 milyon Kazak’ın öldürüldüğü tahmin ediliyor) veya kimi zaman Ukrayna örneğinde olduğu gibi rejimi tehdit eden unsurları pasifize etmek için 1930-33 döneminde (Ukrayna ve Kuzey Kafkaslarda toplam 3,5 milyon çiftçi öldü), planlı bir şekilde, halkları açlığa terk etmesi sonucunda tüm SSCB’de 6 milyon canın toprağa düştüğü tahmin ediliyor.

Kremlin’in Ukrayna’yı boğma operasyonun zirve yaptığı günlerde, Stalin, Kaganoviç’e gönderdiği 11 Ağustos 1932 tarhli mektubunda Ukrayna yaklaşımını gözler önünde seriyordu: “Şuan en önemli konu Ukrayna. Ukrayna’da işler, üzülerek ifade etmek gerekiyor, çok kötüye gidiyor. Ukrayna’nın iki bölgesinde, aşağı yukarı 50 komitenin planı gerçekçi bulmadıklarını söyledikten sonra toplama planına karşı çıktıkları ifade ediliyor. (…) Bu neye benzemekte? Bu bir parti değil, bir parlamento, bir parlamentonun karikatürüdür. (…) İşlerin düzlüğe dönmesi için hemen birşeyler yapmazsak Ukrayna’yı kaybedebiliriz.” Bu kaybetme korkusu üç yılda iki milyona yakın ölüme sebep oldu.

Aynı korkunun bu günde yaşandığını düşünmek mümkün. Rus muhalif liderlerinden E. Limonov’un İzvetsia gazetesinde yayımlanan bir yazısında bu duygunun izlerine rastlamak mümkün. “1709, Poltava Muharebesi’ni hatırlıyor musunuz? Puşkin bir şiir kaleme almıştı. Kimler bizim karşımızda idi? İsveç ve Polonya. Üç yüz yıl sonra Ukrayna’yı yeniden Avrupa’nın etkisi altına almak için türlü türlü yollara başvuran aynı devletler.” Limonov için tarih tekerrür ediyor. Limonov’un Poltava Muharebesi’ne göndermede bulunması boşuna değil. Çünki bu muharebenin sonucunda Rusya İsveç’e karşı büyük bir zaferle çıkmakla kalmadı varlığını bütün Avrupa’ya kabul ettirdi. Aynı muharebe günlerinde Ukrayna’nın bağımsızlığı için İsveç ordularına destek veren silahlı grupların da olduğu biliniyor. Ancak başarılı olamadılar. Limonov yazısını şu satırlarla noktalıyor: “Batı eski cumhuriyetlerimizi bize meydan okuyarak birer birer yok ediyor. Bugün meydan okuma sırası bizde.”

Limonov’un ifade ettiği gibi “meydan okuma sırası şimdi Rusya’nın”. Ancak Bağımsızlık Meydanı’nı dolduran on binler 1709’da Poltava’da yenik düşerek bağımsızlık fikrini uzaklaştıran atalarından farklı olarak yirmi iki yıl önce elde ettikleri bağımsızlığı kimselere bırakmama konusunda Rus siyasası kadar kararlı görünüyorlar!

Sinan Özdemir

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.