Ana rahmine düştükten sonra doğmak için dokuz ay beklemedik mi? Çocukken hasta olduğumuzda, annemiz başımızda sabaha kadar saatlerce beklemedi mi? Gençlik yıllarında, ah şu okul bitse diye yıllarca beklemedik mi? Okul yıllarında yüzlerce sınava girdik, günlerce sonucunu beklemedik mi? Seyrettiğimiz dizinin gelecek bölümünü heyecanla bir hafta beklemedik mi? Askerde saatlerce nöbet beklemedik mi? Askerliği bedelli yaptıysak bile saatlerce içtimada beklemedik mi? Kız istemeye gidince, kız evinin baştan beri bilinen cevabını günlerce beklemedik mi? Sevgiliyi, nişanlıyı randevu verdiğimiz yerde saatlerce beklemedik mi? İşe başlayınca, saatlerce paydos saatini beklemedik mi? Günlerce maaş için ay sonunu beklemedik mi? Tatil için aylarca yılsonunu beklemedik mi? Okula ve işe giderken, saatlerce toplu taşıma araçlarını beklemedik mi? Kendimize ait araçlarla, trafikte binlerce defa kuyruklarda beklemedik mi? Avrupa’ya, Amerika’ya gitmek için aylarca vize beklemedik mi? Annemiz, babamız, çocuğumuz v.s. hastanede yatarken günlerce refakatçi olarak beklemedik mi? Evli erkeklerimiz dışarı çıkarken, hanımı, hazırım çıkalım dediği andan itibaren saatlerce hanımını kapıda beklemedi mi? Hastanede kan verip, film çektirip, tahlil yaptırıp, sonucunu bir hafta beklemedik mi? Konsoloslukta, belediyede, doktorda veya marketlerin kasalarında saatlerce sıra beklemedik mi? Yıllarca emekliliği beklemedik mi? Yaşlanınca, eve bırakılan torunlarımızı beklemedik mi? Ölümü bile her an beklemiyor muyuz? Sabah kalkıp namazların hepsini kılalım kurtulalım diyemiyor, her vakit namazın vaktini beklemiyor muyuz? Kıyameti (dünyanın sonunu) bir gün beklemiyor muyuz? En kötümüz bile ölünce, cenneti beklemiyor mu? Hayat boyu bir yerlerde bir şekilde bekleyen bizler, hatta moda tabirle “Beklemekten kök salmış bizler” beş-on saatlik Bulgar ve Yunan gümrüklerindeki beklemeleri çok abartmıyor muyuz?
KRALDAN ÇOK KRALCI OLMAK
Malumunuz, Eylül ayının başında Belçika’da okullar eğitime başladı. Belçika basınından takip ettiğimiz kadarıyla Belçika’nın çiçeği burnunda Kralı, Kral Philippe, okulun ilk günü çocuklarını bizzat okula götürdü. Etrafında birçok yardımcısı ve görevli bulunan Kralın, çocuklarını okula bizzat kendi götürmesi, Kralın eğitime ne kadar önem verdiğinin göstergesidir bence. Peki bunu Belçika’daki Türk babalarından kaçı yapabilmiştir? Kral, koltuğundan kalkıp bunu yapabilmişken, kral koltuğundan daha konforlu olan(!) kahvehane iskemlesinden kaç kişi kalkabilmiştir. Kaçımız çocuğumuzun okulunun adını biliriz, kaçımız çocuğumuzun kaçıncı sınıfa gittiğini biliriz? Hele hele kaçımız hangi şubeye gittiğini biliriz? Kaçımız okulun giriş ve çıkış saatlerini biliriz? Bu durumda biz mi kralız yoksa Kral mı daha kral?