“Çocuğa kim demiş küçük şeydir, bir çocuk belki en büyük şeydir.“
Abdülhak Hâmid Tarhan
Kazım Karabekir, görev alanında 50 bine yakın bakıma muhtaç şehit yetimi çocuğun bulunduğunu tespit ettirmişti.1919 yılında bu çocuklar sersefil bir vaziyette; ağaç kovuklarında, mağaralarda, ağaç yaprakları ve ot yiyerek hayatlarını idame ettirmeye çalışıyorlardı.
Kazım Karabekir, “Çocuk Davam” adını verdiği bu projesini “Gürbüz Çocuklar Ordusu” olarak tanımlayarak onları hayata kazandırmayı arzu ediyordu. Paşa, bu amaçla sosyal, kültürel ve eğitim anlamında çalışmalar yapmaya başladı. Ailelerini savaşlarda kaybeden bu binlerce yetim ve öksüz çocuğun bir meslek sahibi olmasını, millet hizmetine koşmalarını istiyordu. Şehitler emaneti çocuklara, askeri eğitimin yanında zanaat eğitimi de verildi. Kazım Karabekir, yetim ve öksüz çocukları Atatürk’ün huzuruna çıkardı.
Karabekir Paşa’nın çocukları Atatürk’ün huzuruna çıkarmasının amacı, ülkedeki yetimlere ve kimsesiz çocuklara dikkat çekerek onların eğitimini sağlayacak okullar kurdurtmaktı. ‘’Kimsesizlerin kimsesi ‘’ olan Atatürk, çocuklar için meslek okulları kurulmasını emretti.6 Mart 1917’de İstanbul Himaye-i Etfal Cemiyeti kurulmuştu. Bu cemiyet de Kazım Karabekir tarafından kurulan çocuk teşkilatıyla aynı amaçları taşımaktaydı.1921 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal’in Himaye-i Etfal Cemiyetinin koruyuculuğunu kabul etmesiyle yetim ve öksüz çocukların sorunlarıyla daha yakından ilgilenildi. 30 Haziran 1921’de Çocuk Esirgeme Kurumu kuruldu.
Himaye-i Etfal Cemiyeti, 23 Nisanları Çocuk Bayramı olarak anmaya başladı. Kamuoyunun ilgisini çekmek, katkısını almak amacıyla çeşitli etkinlikler yaptı. O günkü basının da, 23 Nisan’ın; “Bu gün Yavruların Rozet Bayramıdır”, “23 Nisan Türklerin Çocuk Günüdür”. “Çocuk Günü” olduğu konusunda manşetler atarak yazılar neşretti.
Yeni Türk devletinin ilk bayramı olarak 23 Nisan 1921 yılında kabul edilen Hâkimiyet-i Milliye Bayramı, daha sonraki yıllarda Hâkimiyet-i Milliye Bayramı ve Çocuk Bayramı olarak kutlanmaya başlamıştır. Milli Eğitim Bakanlığı ve Türk Ocaklarının aktif rol üstlendiği bayram bazen bir hafta boyunca çeşitli etkinliklerle devam etmiştir.
1980’den sonra bu bayramın adı; “23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı” olarak belirlenmiştir.
Zaman zaman gerek bilgisizlikten veya Cumhuriyet’in temel değerlerine kayıtsızlıktan dolayı şehit yetimlerine armağan edilen bu bayrama iyi gözle bakılmamıştır. Oysa şehitlerimizin emanetleri yetim yavruları hoşnut etmek herkesin milli görevleri arasında olmalıdır.
Atatürk, şehit yetimi kimsesiz çocuklara şöyle seslenmiştir: “Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler geleceğin bir gülü, yıldızı ve ikbal ışığısınız. Memleketi asıl ışığa boğacak olan sizsiniz.”
Milletler geleceğini çocuklarına verdikleri eğitim sayesinde kurarlar. Çocuklar; aile, okul ve çevreden aldıkları eğitimle milli kültürlerini geleceğe taşırlar. Dede Korkut Hikâyelerinde çocuk eğitiminin anahtarı verilir: “Kız anadan görmeyinçe öğüt almaz, oğul atadan görmeyinçe sufra çekmez. Oğul atanun yetiridür, iki gözinün biridir. Devletli oğul kopsa ocağınun közidür.”
Çocuk, bir milletin ve neslin devamıdır. Bu bakımdan onun yetiştirilmesinden birinci derece de aile sorumludur. Çocukların iyi yetiştirilmesi ve varlığının korunmasının ana sebebi ailenin korunmasıdır. İyi yetiştirilen çocukların meydana getirdiği bir toplum geleceğe daha güvenli bakacaktır.
23 Nisanlarda makamlarını, koltuklarını bir anlık olsa da çocuklara emanet eden devlet yöneticileri, “23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı”na bir de bu açıdan bakmalıdırlar.
Ahmet Urfalı