“2024’te hangi tehlike kapıda? Uzaylı istilası mı?”

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Yıl 1998 olmalıydı. Lise sonlara doğru bir öğretmenim, “İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana dünyada büyük savaş olmadı. 2000’li yıllarda büyük savaşlar olabilir” demişti. Öğretmenin bu sözüne o günlerde çok fazla önem vermemiştim çünkü o yıllarda herkese göre yeni bir dünya savaşı demek dünyanın sonu anlamına geliyordu. Üçüncü Dünya Savaşı başlarsa, atom bombaları atılır diye bir inanış vardı ve aklı selim kimselerin yeni bir dünya savaşını başlatacak yüreği olmadığına inanılıyordu.

Lakin şöyle bir durum da var. İnternetin henüz evlerde olmadığı o yıllarda, dünyada olup biten birçok konuda bihaberdik. Oysa dünyanın birçok yerinde savaşlar yaşanıyordu ve hiç adını duymadığımız ülkelerde kan ile gözyaşı hakimdi. Bazı ülkelerde büyük çatışmalar olmasına rağmen, Batı medyasında haber kısaca yer alırdı ve tam olarak ne olup bittiğini bilemezdik. Örneğin, 1994 yılında Ruanda’da aylarca yaşanan soykırımda yaklaşık bir milyon insanın hayatını kaybettiği söyleniyor ancak bu konu anahaberlerde geniş yer bulmadı.

1991 yılında Yugoslavya’da başlayan savaşta aynı şekilde geniş yer bulmamıştı. Evet haberlerde bahsediliyordu ancak tam olarak ne yaşandığı, ne kadar masum insanların ölüdüğü vs net olarak söylenmezdi. Oysa internetin altın çağını yaşadığı şimdilerde böyle mi? Ukrayna’da savaş başladı başlayalı, en basit detaylardan haberimiz oluyor. Hatta en bariz patlama veyahut saldırı anı WhatsApp gibi platformlar sayesinde anında dünyaya yayılabiliyor.

Bilgi akımının yavaş olduğu 90’lı yıllara tekrar dönüp bazı önemli ana başlıkları hatırlamakta fayda var. Sovyetler Birliği’nin dağıldı 1991 yılının son günlerine kadar dünyada büyük çapta bir savaş yaşanmamış olsa da, dünyaya büyük bir etkisi olan Soğuk Savaş yıllarıydı. İkinci Dünya Savaşı ile Sosyalist Rusya’nın dağıldığı dönemde, tüm dünya bir Üçüncü Dünya Savaşı çıkacak korkusuya yaşadı. Ancak bu korku Sosyalist Rusya’nın dağılmasıyla sona erdi. Ve bir müddet Birinci Dünya Ülkeleri savaş korkusunun uzağında yaşadılar ancak bu durum fazla sürmedi çünkü 11 Eylül 2001 tarihi yeni bir milat olacaktı. Nihayetinde 1991 yılından 2001 yılına kadar neredeyse on yıl boyunca, dünya adına genel olarak sakin bir dönem olarak görülebilir. Ancak bu süreçte, komünistlerin baş düşman ilan edildikleri Hollywood filmlerinde yeni düşmanlar sakallı cihatçılar olmuştu. Bunun en bariz örneğini “True Lies” filminde görmüştük. Filmde ABD’de bombalar patlatarak büyük katliamlar yapmaya hazırlanan sözde Müslümanlar vardı.

90’lı yıllarda sorunsuz ve gürültüsüz bir yönetim sergileyen ABD Devlet Başkanı Demokrat Bill Clinton, sekreteriyle uygunsuz hareketlerde bulunduğu ileri sürülerek alaşaği edilmesinden sonra göreve seçilen Cumhuriyetçi George W Bush ile yeni bir sayfa açıldı. 20 Ocak 2001 tarihinde Bush göreve başladı ve 11 Eylül 2001 tarihinde İkiz kulelere terör saldırıları gerçekleşti. Kimler tarafından? ABD’nin “Yeni düşman” ilan edeceği Müslümanlar tarafından. Yani on yıl boyunca Hollywood’da izlediğimiz yeni düşmanlar tarafından. Budan sonra da yaşananları süreci hepimiz biliyoruz zaten. El Kaide diye sözde İslamcı bir örgüt türedi, liderleri olan Ben Laden isminde bir manyak eline mitralyöz dünyaya tehdilet savurdu ancak kim olduğunu hiçbir zaman bilemedik. Ardından Irak nükleer silah bulundurmaktan, Afganistan ise El Kaide ve Taliban gibi ABD patentli örgütlere yataklık etmekten işgal edildiler. Bu sırada, Avrupa’nın birçok yerinde sözde İslamcı örgütler terör eylemleri gerçekleştirerek yeni düşman etiketlerini sağlamlaştırmış oldular. Daha sonra bir Arap baharı yapıldı ve Libya ile Suriye gibi ülkeler yerle bir edildiler. Tabii, bu arada Filistin’in üzerinden darbe hiç eksik olmadı zaten. Onların en büyük günahı o topraklarda yaşıyor olmaktı.

Derken teknoloji gelişti, internet dünyası ilerledi ve akıllı telefonlar sayesinde bize bir tık kadar yakın oldu. Sosyal medya vs sayesinde artık dünyada yaşayıp bitenlerden daha çok ve kısa sürede haberdar olmaya başladık. Ancak bu sayede dünya gündemi de belirlenir oldu. 90’lı yıllarda gündem bir haftada belirleniyorsa, artık saatinde belirlenir oldu. Ve bu sayede gündem işik hızlıyla değişir oldu.

2008 yılında yaşanan küresel ekonomik kriz sonrası, artık ayakta durmayan bir ekonomiye sahip olan dünya, 2020 yılının Mart ayında tarihte görülmemiş bir düşmanla mücadele etmek zorunda kaldı. O tarihe kadar dünyanın bir numaralı düşmanı olan İslamcı teröristlerin papuçları dama atılacaktı. Müslümanların yerini Koronavirüs adında mikroskopik bir virüs almıştı. Bu virüsten bahsedilmeye başlandığı dönemde, dünyanın sonuyla ilgili türlü türlü senaryolar ortaya atıldı. Yazıldı, çizildi ve sonunda tüm dünyada görülmeyen bir düşmana karşı iki yıl boyunca mücadele verildi. İnsanlar korkutuldu, evlerine kapatıldılar ve birçok konuda mağdur edildiler. Sonuç olarak Dünya Sağlık Örgütü’ne göre tüm dünyada 7 milyon insan hayatını bu virüs yüzünden kaybetmiş. Ancak iş sadece bununla kalmadı. Ekonomik krizler, sağlığı bozulan insanlar ve işin en kötüsü, çok sayıda insanın akıl sağlığının bozulmuş olması. Bu süreçin insan üzerinde bıraktığı travmalar, savaşların bıraktığı travmalara çok benziyor. Bu yüzden bazı uzmanlar, pandemi dönemimi Üçüncü Dünya Savaşı olarak görüyorlar. Pandemi sürecinden sonra “Yeni bir virüs çıktı” haberleri ve dedikoduları işin cabası.

Tam pandemi bitti derken, Rusya Ukrayna’ya saldırdı ve bu sayede terörist İslamcılar iyice unutulurken, pandemi de unutuldu ve Ruslar uzun bir aradan sonra tekrar dünyanın düşmanı ünvanına kavuşmuş oldular. Yine arkasında ABD’nin olduğu bu savaş ekonomik krizi iyice derinleştirdi ve dünya kamuoyunda tekrar “Yeni bir dünya savaşı” söylemlerine neden oldu. Ardından 2023’ün sonlarına doğru Filistin’de savaş hızlandı derken 2024’de girdiğimiz bu günlerde çok daha farklı bir düşmanın bizi beklediği konuşuluyor.

Bu sefer karşımıza çıkmaya hazırlanan düşman ne bir insan ne de bir virüs. Bu seferki düşmanlar bildiğiniz uzaydan. Yani sözde uzaydan. Zaten son dönemlerde “Uzay istilası” konusu farklı platformlarda sıkça gündeme gelen bir konuydu. Tıpkı pandemi öncesinde konuşulan “Virüs salgını” teorileri gibi. 2000’li yıllarda virüs salgınıya ilgili çok sayıda filmler izlemiştik. Genelde hikayeler hep bellidir. Dünyaya yayılan bir virüs, önce insanları öldürüyor. Ölmeyenlerin bir bölümü zombileşiyor ve bir bölümü hayatta kalabilmek için zombilera karşı yaşam mücadelesi veriyorlar. Virüsle enfekte olanlar aşıyla kurtulabiliyorlar vs… Filmlerde konu buydu ancak bu durumun ufak çapli bir versiyonunu gerçek hayatta bize yaşattılar.

Virüslerin konu edildiği filmler bir yana bir de uzaylı istilasının yaşandığı filmler vardı. Bu konuda aklıma ilk gelen film, Will Smith’in başrolde olduğu 1996 yapımı “Independence Day” filmidir. UFO’nun tam gökyüzünde asılı kaldığı ve saldırmaya başladığı sahne tek kelimeyle muhteşemdi. Bu filmden sonra uzay istilasını konu eden çok sayıda film geldi geçti.

Sinemanın düşmanları önceden bu şekilde belirlemesi tesadüf değil aslında. Dünyayı yönetenler tarafından kasıtlı yapılıyor olmalı. Amaç önceden belirlenen düşmanı filmlere yansıtarak insanların bilinçaltına yerleştirmek. Nasıl ki, İslami terör adı altında terör grupları olmadan önce, Hollywood filmlerinde bomba patlatmak isteyen ve “Allah’u ekber” diye bağıran sakallı cihatçıları gördükten sonra “Sakallı ve Allah’u ekber diyenler teröristmiş” fikri milyonlarca insanın zihninde yer edindiyse, daha sonra yansıtılan virüs ve uzay istilası vs gibi absürt konular da zihinlere yerleştirilmiş oldu.

İslami terör, virüs salgını derken günün birinde bir de bakmışız, dünyanın farklı bölgelerinde eş zamanlı, saldırılar gerçekleşmiş ve şehirler yerle bir edilmiş. 11 Eylül 2001’de İkiz kulelere yapılan saldırıları televizyondan “Son dakika” olarak izlerken bir anlam veremiyorduk ve “Bunu kim yaptı?” sorusunu sormuştuk kendi kendimize. Şimdi de bu yeni saldırı karşısında yine anlam veremeyeceğiz ve muhtemelen aynı soruyu sormak durumdan kalacağız. O sırada ABD Cumhurbaşkanı çıkacak ve “Edindiğimiz bilgiye göre uzaylılar gerçekleştirmiş saldırıyı” diyecek muhtemelen. Ve böyle bir açıklama karşısında dünya kamuoyu şaşıracak ancak inanmak durumunda kalacak.

Bu absürt senaryo yaşanır mı dersiniz? Açıkcası pandemiyle yaşananları görünce, bu senaryonun yaşanması bana göre kaçınılmaz. UFO ve uzaylıların bol bol konuşulmaya başlandığı son dönemde, yaşanması muhtemel bir durum. Virüsü çıkarıp üzerimize atanlar, uzayda bulunan cihazlarla dünya üzerinde saldırılarda neden bulunmasınlar? Sonuçta uzayda ne kadar ve ne türden cihazlar var kimse bilmiyor. Ne yazik ki, o cihazları kimsenin kontrol edecek gücü de yok.

Peki böyle saçma bir senaryo neden yaşanır dersiniz? Öyle ya, neden yaşanır? Peki, neden yaşanmasın? Virüs ve pandemi gibi konular için de aynısını düşünüyorduk öyle değil mi? Pandeminin yaşanacağını duyduğumuzda kendi aramızda şakalaşıp, eğleniyorduk ama yaşandı işte. Daha doğrusu yaşattılar.

İşte bu olay da pandemi gibi olacak çünkü Armageddon diye bir kesimin adlandırdığı ve “Büyük Savaş” anlamına gelen bir olay var. O kesim Armageddon’u bekliyor ve artık sürecin hızlanmasını istiyor. Çünkü inanışlarına göre, Armageddon gerçekleştiğinde, dünyada sadece kendileri ve kendilerine hizmet edenler kalacakmış ve böylelikle dünyanın hakimi olacaklarmış. Bu sürecin hızlanması ve o merakla beklenen büyük savaşın yaşanması lazım. Bunun gerçekleşmesi içinse, bol bol krizlerin yaşandığı bir dünyada, fitnelikle insanları korkutmak ve delirtmek gerekiyor. Delirsinler, birbirlerini öldürsünler ve yok olsunlar diye…

Cafer Yıldırımer

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.