Trabzon Üniversitesi Karadeniz Kültür ve Tarihi Uygulama Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Rahmi Çiçek, “Amacımız tarihsel gerçekleri, bölgede yaşananları ortaya koymak. Ağırlıklı olarak bölgede 1914-1923 yıllarında yaşanmış olayları, tarihçi gözüyle Türk toplumu ve dünyaya tanıtmayı amaçlıyoruz.” dedi.
Türkiye’deki farklı üniversitelerde görev yapan 13 akademisyenin Türk-Yunan ilişkileri, Karadeniz Bölgesi’nin tarihi, kültürel ve coğrafi yapısı, 1914-1923 yıllarında bölgede yaşanan olaylar ile Pontus meselesini içine alan çalışmaları, “Karadeniz’de İsyan Mübadele ve Propaganda” kitabında yer alıyor.
Karadeniz’de 19. yüzyılın başında Osmanlı Devleti’ne isyan eden Rumlar ile Yunanistan’ın yol açtığı olayları konu alan kitabın editörlüğünü Prof. Dr. İsmail Hakkı Demircioğlu, Prof. Dr. Rahmi Çiçek ve Prof. Dr. Mehmet Okur yaptı.
Kitabın tanıtımı amacıyla düzenlenen “100 Yıllık Yalan: Pontus Paranoyası Paneli”ne katılmak için Samsun’a gelen Çiçek, AA muhabirine, 1914-1923 yılları arasındaki olayların aydınlatılması için merkezleri tarafından çeşitli çalışmalar yapıldığını söyledi.
Uzun süren çalışmanın sonucu “Karadeniz’de İsyan Mübadele ve Propaganda” kitabını hazırladıklarını aktaran Çiçek, “Türkiye’de Karadeniz kültür ve tarihiyle ilgili çalışmalar 80’li yıllarda başladı. Bu çalışmaların büyük çoğunluğu akademik çalışmalarda ve dergilerde yayınlandı ya da tezler olarak ortaya konuldu. Bu çalışmaların kamuoyuyla paylaşılması için faaliyet başlatmak istedik.” dedi.
Yunanistan tarafından Karadeniz Rumlarına Türklerin soykırım yaptıkları iddiasıyla 19 Mayıs’ın “soykırım günü” olarak tanındığını anlatan Çiçek, şöyle devam etti:
“1914-1923 yıllarında bölgede yaşanan olaylar çarpıtılarak dünya kamuoyunu sunulmaktadır. 1914 yılında, 1. Dünya Savaşı’nın başında Karadeniz’in doğusunda Rus işgali oldu. Bu dönem yaşanan problemlerden biri de bölgedeki Rumların Ruslarla iş birliği yaparak bölgede Rumların çoğunlukta olduğu iddiasına dayanan bir nüfus potansiyeli yaratmaktı. Savaşta bununla ilgili birçok propaganda unsuru oluşturuldu. Bunları İngiltere, Fransa gibi devletler, daha sonra Amerika Birleşik Devletleri desteklemeye başladı. Bu süreç, Rusların bölgeden çekilişine kadar devam etti.”
Çiçek, bölgeden Rusların çekilmesiyle yeni bir dönemin başladığına işaret ederek “Osmanlı İmparatorluğu’nun paylaşılması döneminde bölgede bir Rum devleti kurulması yönünde kilise ve dış destekli istekler getirilmeye başlandı. Bunun etkisiyle bölgede yaşayan Rum unsurların bir kısmı çete faaliyetlerine başladı.” diye konuştu.
Rum çetelerinin etkisiz hale getirilmesi için Ankara hükümetinin uzun süre mücadele yürüttüğünü vurgulayan Çiçek, şunları söyledi:
“Bu süreçte Avrupa ve dünya kamuoyunda bölgede sanki isyan eden Rumlar değilmiş gibi propaganda unsuru oluşturmaya çalıştıklarını görüyoruz. Lozan Antlaşması ile bölgede yaşayan Rum unsurlar, mübadele anlaşmasına dayalı olarak karşılıklı değiştirildi. 1914-1923 yıllarında yaşanan olaylarla ilgili 1980’lerden sonra çalışmaların yaygınlaştığı gözükmektedir. Bunlar, antik dönemden itibaren 19. ve 20. yüzyılda yaşananlar dahil olmak üzere bölgenin tarihini ortaya koymaktır. Amacımız tarihsel gerçekleri, bölgede yaşananları ortaya koymak. Ağırlıklı olarak bölgede 1914-1923 yıllarında yaşanmış olayları, tarihçi gözüyle Türk toplumu ve dünyaya tanıtmayı amaçlıyoruz.”
Çiçek, Yunanistan’ın 1980’lerden itibaren birtakım iddialar oluştursa da bölgenin Yunanistan ile bağlantısı bulunmadığına dikkati çekerek şu değerlendirmeyi yaptı:
“1914-1923 döneminde bu bağlantının olmadığı bilinmektedir. Sadece bizim değil, birçok devletin tarihsel verileri de bunları ortaya koyuyor. Bölgenin antik döneminde Pontus devleti var. Bu devletin Helenizmle bağlantısı yok. Milattan önce 64 yılında bölge, Roma’nın kontrolüne giriyor. Türkler Anadolu’ya geldikten sonra bölgede yaşayan unsurları, ‘Roma’ kelimesinin, ‘Rom’ kelimesinin bozulmuş şekli ‘Rum’ olarak kullanıyoruz ama Yunan iddialarına baktığımızda, bölgede yaşayan Hristiyan unsurların tamamını kendi etnik kökenleriyle bağlantılama içerisindeler. Oysa bunlar tarihsel realiteyle çok uyuşan bir durum değil. Burada Hristiyanlaştırma, Rumlaştırma dönemi, ağırlıklı olarak sömürgeci siyasetin bağışladığı 18. yüzyılın sonlarından itibaren başlamıştır. Etkin şekilde Yunanistan’ın 1830 yılında kuruluşundan sonra başlayan sistematik çalışmalarının etkisi olduğunu söyleyebiliriz. Dolayısıyla 1914-1923 yıllarında yaşanan olumsuzlukların büyük çoğunluğu bu propagandanın ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Araştırma merkezimiz vasıtasıyla bunları Türk ve dünya kamuoyuna duyurmayı amaçlıyoruz.”
“Yunanistan, milli tarih tarzında bir anlatım geliştirmiş durumda”
Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Salim Gökçen de 1914-1923 yılları arasında Ege’nin iki yakasında iki farklı tarih anlatıldığını söyledi.
Milli tarih konusunda tarihin bilimsel özellikleri olan veri ve belgelerin gündem dışında kaldığının altını çizen Gökçen, “Yunanistan’da 1914-1923’te Anadolu’da meydana gelen olaylarla ilgili milli tarih tarzında bir anlatım geliştirilmiş durumda. Türkiye’de ise bu anlatım tarzının tam aksine bu dönemde meydana gelen olaylar bilimsel veriler ışığında anlatılmakta. 1918 sonrası işgaller döneminin ardından Milli Mücadele döneminde meydana gelen hadiseler katliam olarak değerlendirilmekte.” dedi.
Lozan Barış Antlaşması’nın 59. maddesinin, Yunan işgal kuvvetlerinin Anadolu’da yaptıkları katliamları savaş suçu olarak nitelemesine rağmen Yunan tarihçilerin bunu görmezden geldiğini vurgulayan Gökçen, sözlerini şöyle sürdürdü:
“1830’lardan itibaren Yunanistan’ın devletleşme sürecinde Mora Yarımadası’nda ve Balkanlarda meydana gelen katliamları dünya tarihçilerinin görmezden geldiğini görmekteyiz. Pontus meselesi olarak adlandırılan bu dönemde meydana gelen olaylar, mübadeleyle iki devlet arasında ortaklaşa verilen kararla karşılıklı ahalinin değiştirilmesiyle bizim için sona ermişti ancak Yunanistan, 1980’lerden itibaren özellikle Kıbrıs Barış Harekatı’nda sonra Türkiye’ye karşı hasmane tutumunu belirgin şekilde siyasallaştırmaya başladı. 90’lı yılların başından itibaren Türkiye’ye karşı Pontus soykırımı söylentilerini yaymaya başlamışlardır. 14 Şubat 1994’te de Yunan Parlamentosuna getirdikleri bir yasa tasarısıyla 19 Mayıs gününün ‘Pontos Rumlarının Türkler tarafından soykırıma uğratılması günü’ olarak anılması şeklinde yasayı çıkarmışlardır.”
Bu yasanın çıkarılması sonrası Yunanistan’ın propaganda faaliyetlerini dünya geneline yaymaya yönelik çalışmalar yaptığını anlatarak, şunları kaydetti:
“Yunanistan, bu konuda Ermenilerin ayak izlerini takip etmiştir. Onların yaptıkları faaliyetler takip edilmek suretiyle Pontus meselesi uluslararası bir mesele haline getirilmeye çalışılmıştır. Yaklaşık 200 ülkede 400 civarında dernekle bu faaliyetlerini yürütmektedirler. Bu dernekler, bulundukları ülkede sadece Pontus meselesi ile ilgili değil, Ermeni, Süryani gibi birçok sorunu gündeme getirmek suretiyle Türkleri soykırım suçlusu olarak anlatmaya gayret göstermektedirler. Türkiye Cumhuriyeti, asılsız sözde soykırım iddialarına karşı gerekli tedbirlerini almıştır. Tamamen bilimsel ve tarihi gerçekler ışığında 1914-1923 tarihlerinde ne olduğuna birçok yayınla cevap verme yoluna gidilmiştir.”